blank
7 yazı görüntüleniyor - 1 ile 7 arası (toplam 7)
  • Yazar
    Yazılar
  • #16368

    KANATLI SALMONELLASI

    A. Kısa Tanımı

    Salmonella içerisindeki etkenlerden S.pullorum, pullorum hastalığının, S.gallinarum’da kanatlı tifosunun etkeni olarak bilinmektedir. An­cak sahada pullorum hastalığının çok az görül­mesi ve iki etkenin farklı türlerden ziyade biyo­var olarak değerlendirilmesi bu iki hastalığın bir­likte nitelendirilmesine yol açmıştır. Kanatlı Salmonellozisi, Salmonella cinsin­deki etkenlerden ileri gelen kanatlıların büyük bir çoğunluğunda önemli hastalık tablolarına ne­den olan bir infeksiyondur. Ayrıca kanatlı Sal­monella türlerinin bazılarının insanda da infek­siyon yapması nedeniyle Salmonellozis kanat­lılardan bulaşabilen önemli zoonotik infeksiyon­lar olarak değerlendirilmektedir.

    B. Epidemoljisi

    1. Dünyadaki Durum

    . Tüm dünya ülkelerinde genel olarak sinsi bir şekilde yayılıp ortaya çıkması ve hastalık görülmesi problemlere, çok yönlü ciddi ekonomik kayıplara (sürülerde ölüm, verim kaybı, yoğun antibiyotik kullanımı, damızlıklardan vertikal bulaşma nedeni ile sağlıksız ticari sürüler, gıda zehirleri ) sebep olmaktadır. Bu nedenle uzun yıllardan beri tavuk ve hindi kümeslerinde dünya çapında pullorum hastalığı ve tavuk tifosu ile ilgi­li kontrol çalışmaları yapılmaktadır. İşletmelerde temel programların uygulanması ile hem ta­vuk tifosu hem de pullorum hastalığı azaltılmış­tır. Bu hastalıklarda en basit uygulamalar, da­mızlık kümeslerin Salmonella gallinarum ve Sal­monella pullorum’dan ari olarak yetiştirilmesi ve bu sürülerden elde edilen civcivlerin indirekt ve direkt olarak bu organizmalarla temasının ön­lenmesi esasına dayanmaktadır.

    2. Ülkesel Durum

    Türkiye’de Tavukların Salmonellozis’i 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’na göre “İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıkları” kap­samında olup, damızlık kümeslerin Salmonella pullorum/gallinarum yönünden kontrolü de son olarak 1998’de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu “Kuluçkahane ve Damızlık iş­letmelerinin Sağlık ve Kontrol Yönetmeliği ve Talimatı” ile düzenlenmiştir.Bölge Enstitüleri ve İl Tarım Müdürlükleri iş birliği ile Kuluçkahane ve Damızlık iş­letmesi ihtiyaç duyulduğunda daha sık olmak kaydı ile en az 6 ayda bir denetlenmekte ve Laboratuar kontrollerinden tabii tutulmakta ,şartları uygun işletmeler (Salmonella testleri dahil) sertifikalandırılarak , miyadlı olarak üretim izni hakketmiş olurlar.

    3.

    Etiyolojisi

    Hareketsiz Salmonella’lar olarak bilinen S.­pul/orum ve S.gal/inarum Gram negatif sporsuz ve kapsülsüzdürler. 0.3-0.5×1.0-2.5µm boyut­larında küçük çomaklar tarzında görülürler.

    Laboratuvar besiyerlerinde (kanlı agar, Mac Conkey agar, EMB gibi) 24-48 saatte gözle gö­rülebilen koloniler oluştururlar. Fakültatif anaerob özellikte olan bu etken­ler, buyyonda homojen bir şekilde, hafif bula­nıklık meydana getirerek ürerler.

    Biyokimyasal aktiviteleri oldukça yüksektir. Bu nedenle, Sal­monella izolasyonunda kullanılan besi yerleri­nin bileşimi, bu mikroorganizmaların önemli iki özelliklerini ortaya çıkarma esasına dayanmak­tadır.

    Biyokimyasal özellikleri açısından birbirle­rine çok benzerler. Mannoz, arabinoz, dekstroz, galaktoz, mannitol, ramnoz ve ksiloz’u fermen­te ederler. Ancak laktoz, sukroz ve salisini ay­rıştıramazlar. S.gallinarum dulsitolu ve maltozu fermente etmesine rağmen, S.pullorum dulsi­tolu ve maltozu ayrıştıramaz. Indol ve sitrat ne­gatif olan bu etkenler LDC testinde pozitifdirler. Ancak S.gallinarum ornitin dekarboksilaz tes­tinde negatif, S.pul/orum ise pozitiftir.

    4.

    Patogenesiz

    S.pullorum ve S.gallinarum infeksiyonları başta tavuk olmak üzere hindi, bıldırcın, güver­cin, serçe ve papağanlarda görülür.

    Tavuk ırkları arasında da infeksiyona duyar­lılık derecesi değişmektedir. Hafif ırklar, özellik­le, Leghon’lar ağır ırklara göre daha dirençli­dirler. Pullorum hastalığı genellikle gençlerde görülmesine rağmen, erginlerde de zaman za­man görülebilmektedir. Kanatlı tifosu ergin has­talığı olarak kabul edilmesine karşın, gençler­de, özellikle ilk bir aylık civcivlerde %26 morta­lite oluşturabilmektedir. Dolayısıyla gençlerin erginlere göre, dişilerin de erkeklere göre has­talığa daha duyarlı olduğu söylenebilir.

    Bulaşma kaynağını genellikle infekte yani taşıyıcı kanatlılar teşkil eder. Dolayısıyla bu hay­vanlara ait infekte yumurtalar kuluçka için kul­lanıldığında hastalığın en temel şekli olan verti­kal bulaşma söz konusudur. Genellikle hasta veya portör hayvanlar %30 civarında mikroplu yumurta çıkarırlar. Bu yumurtalardan civciv çık­ma olasılığı azalmasına rağmen embriyo döne­minin kayıplarından sonra, çıkabilen civcivler portör olarak mikroorganizmaları diğerlerine bu­laştırır. Ayrıca mekanik bulaşmada vahşi kuşların, rodentlerin ve sineklerin de rolü vardır.

    E. Tanısı

    1.Klinik Tanısı

    Semptomlar

    Genellikle pullorum gençlerin, kanatlı tifo­su ise erginlerin hastalığı gibi düşünülse de, vertikal bulaşma çok önem taşıdığı için civciv ve genç piliçlerde aynı klinik belirtiler görülür.

    İnfekte yumurta/arda çıkış mümkün olsa bile kısa sürede civcivlerde ölümler izlenir. Ya da halsiz, zayıf civcivler görülür. Kloakaları kirli ve beyaz renklidir. Bazı durumlarda ise ölümlere daha sonraki haftalarda, genellikle de 2. ve 3. haftada rastlanır.

    Ergin hayvanlarda genellikle semptom gö­rülmez. Ancak akut olgularda halsizlik, düşkünlük, yumurta veriminde düşüş, ilk günlerde ateş, iştahsızlık ve 10 gün içinde de ölüm izlenebilir.

    Ancak kronik olgularda bu semptomları izlemek mümkün değildir. Buna karşın lokalize formları görülür. Ovaritis, salpingitis ve özellikle de yu­murtanın karın boşluğuna düşmesine bağlı bo­zukluklar söz konusu olur. Etkenin virulansına ve sürünün direncine göre pullorumda mortali­te %0-%100, tifoda ise %10-%93 arasında de­ğişmektedir.

    Morbidite mortaliteden daha yüksektir. Ge­nellikle de hastalığı geçiren hayvanlar portör ola­rak kalırlar ve hastalık için bulaş kaynağını oluş­tururlar.

    Nekropside, perakut infeksiyonlardan ölen hayvanlarda herhangi bir bulgu görülmeyebilir. Akut infeksiyonlarda ise karaciğer, dalak ve böb­rekler hemorajik görünümlü olup karaciğerde küçük nekrotik odaklar göze çarpar ve karaci­ğer hipertrofiktir. Asites gözlenebilir. Civcivler­de yumurta sarısı genellikle emilmemiştir. Böb­rekler solgun ve ürat kristalleriyle doludur. Rek­tum, ishale eklenen ürat nedeniyle beyazımtı­rak bir sıvı ile dolu olup genişlemiştir.

    Erkeklerde de testislerde beyaz odak ve nodüller görülür. Nadiren de olsa hava kesele­rinde kazeöz granülomlara rastlanabilir.

    Hindi ve ördeklerde de tavuklardaki tablo­lara benzer görünümler söz konusudur. S.pullo­rum ve S.gallinarum’dan ileri gelen infeksiyon­larda klinik ve nekropsi bulgularıyla kesin teş­his konulamaz. Her iki etkenden ileri gelen tab­lolar birbiriyle karışabildiği gibi, ayrıca pastörol­lozis, kolibasillozis, paratifo infeksiyonları, mi­koplasmozis, aspergillozis ve Newcastle has­talığı ile karışabilir. Bu nedenle laboratuar mu­ayenelerinin yapılması zorunludur.

    2. Laboratuar Tanısı

    İnfeksiyonun mikrobiyolojik teşhisi için yeni ölmüş veya ago­ni halindeki hayvanlar, serolojik teşhis için ise, hayvanlardan kan veya kan serumu laboratuara gönderilmelidir.

    a) Bakteriyoskopi: Ölen veya kesilen hay­vanların kalp kası, karaciğer, dalak veya kemik iliğinden yapılan preparatlar Gram boyama yön­temi ile boyanarak mikroskopta incelenir. Gram negatif etkenlerin görülmesi Salmonella olasılı­ğını düşündürür.

    b) Kültür: Bakteriyoskopide yararlanılan or­ganlardan aseptik koşullarda kanlı agar, Mac Conkey agar, E.M.B. agar gibi besiyerlerine ekimler yapılarak 37°C’de 24-48 saat inkube edilir. Dışkı materyalinden ekim yapılıyor ise, zenginleştirme yöntemlerinden yararlanılmalıdır. Zenginleştirme sonrası yine aynı besi yerlerine ekimler yapılır. Üreyen koloniler etiyoloji bah­sında verilen biyokimyasal testlerle incelenerek identifikasyona gidilir. Ayrıca üreyen kolonilerin Salmonella cinsine ait olup olmadığı SalmoneI­la O-1 fajı kullanılarak konfirme edilebilir.

    c) Serolojik testler: Iki amaçla serolojik test­lerden yararlanılır. Birincisi, üreyen kolonilerin identifikasyonunda, laboratuarda bulunan grup spesifik serumlarla üreyen koloniler lam üzerin­de aglutinasyona tabi tutulur, yani etkenin anti­jenik analizine yönelik bir identifikasyon yolu iz­lenebilir. Ikincisi ise, infeksiyonun olduğu düşü­nülen kümesteki hayvanlardan kan alınarak, se­rumu çıkarılır; standart ve varyant suşlardan ha­zırlanmış aglutinasyon antijenleri kullanılarak hasta veya portör hayvanlar tesbit edilir. Bu amaç için lam aglütinasyon (RP), tüp aglütinas­yon (TA) ve mikroaglütinasyon (MA) testleri kul­lanılmaktadır. Lam aglutinasyon testinde tüp aglütinasyon antijenine göre 50 kat konsantre ve kristal violet ile boyalı, mikroaglutinasyon tes­tinde ise Safranin-O ile boyalı antijenlerden ya­rarlanılmaktadır. Ayrıca hindilerde kullanılama­yan taze kanla yapılan aglütinasyon (WB) testi de tavuklarda serolojik taramalarda kullanılmak­tadır.

    d) Hayvan deneyi: Salmonella etkenlerinin kontamine materyalden izolasyonu amacıyla veya bazı özel çalışmalarda civciv, tavuk veya tavşanlar deney hayvanı olarak kullanılabilir.

    6.

    Tedavi

    Damızlık yetiştirmelerin dışındaki kanatlıla­ra kinolonlar (Nalidiksik asit ve enrofloksacin gibi), aminosidler, betalaktazlar (amoksilin, ampisilin vb.), tetrasiklinler ve furazolidon gru­bu ilaçlar verilebilir.

    7.

    Korunma ve mücadele

    Uzun yıllardan beri tavuk ve hindi kümeslerinde pullorum hastalığı ve tavuk tifosu ile ilgi­li kontrol çalışmaları yapılmaktadır. İşletmelerde temel programların uygulanması ile hem ta­vuk tifosu hem de pullorum hastalığı azaltılmış­tır. Bu hastalıklarda en basit uygulamalar, da­mızlık kümeslerin Salmonella gallinarum ve Sal­monella pullorum’dan ari olarak yetiştirilmesi ve bu sürülerden elde edilen civcivlerin indirekt ve direkt olarak bu organizma/arla temasının ön­lenmesini kapsamaktadır.

    A- Kümes idaresi ile ilgili işlemler: infek­siyon etkenlerinden korunmada en etkin yön­tem S.pullorum ve S.gallinarumun kümese giri­şinin önlenmesidir. Bu iki hastalığın yayılmasın­da vertikal bulaşmanın önemli rol oynaması ne­deniyle kuluçkaya konulan yumurtaların tavuk tifosu ve pullorum hastalığı yönünden ari olma­sı gereklidir ve sadece böyle yumurtalar kuluç­kaya gönderilmelidir. Ulusal kontrol programla­rında, tavuk ve hindi damızlık kümeslerinin ve bunların civcivlerinin iki hastalık yönünden ari oldukları belirlenmelidir. S.pullorum ve S.gallinarum’un primer konakçıları tavuk ve hin­dilerdir. Serbest yaşayan kuşlar ve diğer kanat­lılar infeksiyonun büyük bir rezervuarı değildir­ler.

    Pullorum hastalığının ve tavuk tifosunun önlenmesinde manegement uygulamaları tam olarak yapılmalı ve taşıyıcılar düzenli olarak or­tadan kaldırılmalıdır. Bunun için,

    1. Civcivler ve genç kanatlılar pullorum ve tavuk tifosundan ari kaynaklardan sağlanmalıdır.

    2. Hastalıktan ari olan sürüler ile ari olduğu bilinmeyen sürüler ve diğer kanatlılar birbirleri ile karıştırılmamalıdır.

    3. Civcivler ve diğer genç kanatlılar iyi te­mizlenmiş ortamlara konulmalıdır.

    4. Civcivler ve diğer genç kanatlılar ısı işle­mi görmüş yemlerle beslenmelidir ve yem kat­kılarındaki salmonella kontaminasyonları bu şe­kilde azaltılmalı veya salmonella ile kontamine yem katkıları kullanılmamalıdır.

    5. Dışarıdaki kaynaklardan salmonellaların girişinin önlenmesi için biyogüvenlik uygulama­ları eksiksiz yerine getirilmelidir. Bu amaçla,

    a} Serbest yaşayan kuşların S.pullorum veya S.gallinarum taşıyıcılığı düşük olsa dahi, kümesiere bu kuşların girişi önlenmelidir.

    b} Rat, fare, tavşan, kedi, köpek ve zararlı böcekler salmonella taşıyıcısı olabilirler. Bu ne­denle kümeslere kemiricilerin girmesi önlenme­lidir.

    c) İnsekt kontrol programı önemlidir ve özel­likle ev sinekleri, kanatlı bitleri ve zararlı böcek­ler kümese girmeleri önlenmelidir. Bu zararlı bö­cekler salmonella ve diğer kanatlı patojenleri için taşıyıcı olabilirler.

    d) Hayvanlara mutlaka temiz su sağlanma­lı ve içme suları klorlanmalıdır. Bazı bölgelerde yüzey sularının toplanarak bir gölet oluşturul­ması oldukça tehlikelidir.

    e) Mikroorganizmaları içeren mekanik taşı­yıcılar, insanların çizme ve elbiseleri olduğu ka­dar ekipmanlar, arabalar, taşıma kasaları önem­lidir. Her aşamada cansız taşıyıcılar ile etkenle­rin kümese girişleri önlenmelidir.

    f) Tüm ıskarta ve ölü hayvanlar bölgeden uzaklaştırılmalıdır.

    B- Portörlerin ayıklanması: Pullorum has­talığının kontrol programının oluşturulmasında infekte tavukların belirlenmesi için tüp aglutinas­yon testi 1913 yılında geliştirilmiştir. Bu reaktör­lerin belirlenmesi ve uzaklaştırılması ile kümes­Ierden hastalığın elimine edilmesi için kullanıl­malıdır.

    Saha sonuçları, tek test kullanımının re­aktörlerin uzaklaştırılması ve kümeslerden in­fekte tavukların tamamıyla elimine edilmesi için yeterli olmadığını göstermiştir. Böyle sonuçlar üç muhtemel nedenden dolayı gerekli katkıyı sağlayamamaktadır.

    1.Infekte hayvanlardaki serum aglutininlerinin titresi inip çıkmakta ve de­ğerlendirmede kriter titrelerdeki (1/25-1/50) se­viyeleri belirli periyotlarda düşmektedir.

    2.In­feksiyon ile aglutininlerin gelişmesi arasında belirli bir sürenin geçmesi gerekmektedir.

    3.Reaktörlerin uzaklaştırılmasına rağmen, çevre­sel kontaminasyonlar şekillendiğinde, diğer hay­vanlar için bir infeksiyon kaynağı oluşturmakta­dır.

    Serolojik teşhis amacıyla, tüp aglutinasyon (TA) testine ilave olarak lam aglutinasyon (RP), kanla yapılan aglutinasyon (WB) ve mikroaglu­tinasyon (MA) testleri geliştirilmiştir. Bu testle­rin tümü taşıyıcıların saptanmasında etkindir. MA testi, TA testine bağlı olarak geliştirilen ve ekonomide avantaj sağlayan bir testtir. Tavuk­larda bu testlerin dördü de kabul görürken WB testi hindiler için kullanılmamaktadır. ELlSA da pullorum ve tavuk tifosu için sürü taramaların­da kullanılabilmektedir.

    Serolojik olarak infekte olduğu belirlenen bir veya daha fazla reaktörden alınan materyalIe­rin bakteriyolojik yönden incelenmesi ve bu mu­ayenelerle infeksiyonun doğrulanması gerekli­dir. Eğer kümeste şüpheli reaksiyonlar belirlen­mişse, güçlü pozitif reaksiyon veren tavuklar­dan alınan materyaller laboratuvara gönderile­rek yeniden test edilmeli ve dikkatli bir bakteri­yolojik muayene yapılmalıdır. Rutin testlerde, şüpheli veya atipik reaksiyonlar pozitif olarak de­ğerlendirilmemelidir. Çünkü bu reaksiyonlar S.­pullorum veya S.gallinarum dışındaki diğer bak­terilerden de kaynaklanabilir.

    Nonpullorum-nongallinarum reaktörler: Nonpullorum ve muhtelen nongallinarum, reaktörler, ender olarak reaksiyonları yorumlama­da probleme neden olabilir. Bunlar S.pullorum antijenleri ile ilişkili antijenlere sahip olan diğer bakterilerle infekte olan hayvanlardır. Koliform, mikrokok ve streptokoklar (özellikle de Lancefi­eld Grup D’ye ait olanlar), tavuklarda nonpullo­rum reaksiyonlarının büyük bir oranından so­rumludur. Ayrıca, Staphylococcus epidermidis, Micrococcus spp., Aerobaeter aerogenes, Pro­teus spp., E.coli, Arizonae, Providentia ve Cit­robacter türleride çoğu nonpullorum reaksiyon­larından sorumludurlar. Diğer salmonellalar için­de özellikle Grup D’de bulunan S.enteritidis de kros reaksiyona neden olmaktadır. Non-pullo­rum reaktör aralığı kümes içinde %30-40 sevi­yelerine çıkabilir ve aglutinasyonun karakter değişiklik gösterebilir. Bu faktörlerden dolayı ayrıntılı bakteriyolojik muayeneler, kümeste in­feksiyonunun durumunu belirlemede sıklıkla kullanılan tek bağlayıcı ve genellikle S.pullorum ve S.gallinarum tarafından oluşturulan infeksi­yonlar arasında da tek ayrımlayıcı yöntemdir.

    Saha eradikasyonu: Sahada hastalığı era­dike etmede uygulanması gereken temel kural­lar aşağıda sunulmuştur.

    1. Pullorum ve Tavuk tifosu şüphesi ile karşılaşıldığında durum en yakın Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine bildirilmelidir.

    2. Hastalık çıkan yerlerde karantina uygu­lanmalıdır ve infekte kümese ait hayvanlar de­netim altında kestirilmeli ve satışa sunulmalı­dır,

    3. Tüm hastalık vakaları resmi idare veya yerel idare tarafından araştırılmalıdır,

    4. İthal edilen kanatlılar ve yumurtaları bu hastalıktan ari olmalıdır,

    5. Pazarda satılan kanatlılar bu hastalıktan ari olmalıdır,

    6. Damızlık kümesler ve kuluçkalar pullo­rum-tifo kontrol programları çerçevesinde kontrol edilmelidirler.

    Aşılama: Tavuk tifosu halen dünyanın bazı yerlerinde problem olmaya devam etmektedir. Araştırıcılar ölü ve modifiye canlı aşılar üretmişlerdir. Bazı ülkelerde tavuk tifosu salgınlarında 9R suşunun canlı oral veya mineral yağlı adjuvantlı veya adjuvantsız injektabl aşıları kul­lanılmış ve farklı sonuçlar bildirilmiştir. Benzer olarak S.gallinarum’un dış membran proteinle­rinin, patojenik suşların iç organlara yerleşiminden 9R suşuna göre daha iyi koruma sağladığı bildirilmiştir. Son yıllarda, tavuk tifosuna karşı aşılamada, S.gallinarum’un mutant suşunun kul­lanımı ile S.gallinarum’un bir virulens-plasmidi­nin çıkarılması sonrasındaki elde edilen suşun­dan S.gallinarum ile infeksiyona karşı koruma­da ümit verici sonuçlar alınmıştır.

    Türkiye’de de damızlık firmalarda inaktif Salmonella aşısının kullanımı işletmenin tercihleri ve yörede hastalık durumu göz önünde bulunarak başarı ile kullanılmaktadır. Canlı Salmonella aşılarının ise mevcut Kuluçkahane ve damızlık işletmeleri Sağlık Kontrol Yönetmeliği çerçevesine kullanımı yasaktır.

    #82191

    Emeğinize sağlık. Tşekkürler…

    #89342

    PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER…

    #92724

    PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER

    #92996

    teşekkürler

    #96542

    teşekkürler

    #98543

    ellerinize sağlık

7 yazı görüntüleniyor - 1 ile 7 arası (toplam 7)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.