2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #18147

    KETOZİS

    *Dr. Neslihan ORMANCI

    Tanım
    Ketozis, karbonhidrat ve uçucu yağ asit metabolizmasının bozulması sonucu, kan glikoz seviyesinin düşmesi, karaciğer glikojen ve glikoz rezervlerinin tükenmesi, karaciğerde yağ dejenerasyonu ve keton cisimlerinin artışı ile karakterize metabolik bir hastalıktır.

    Etiyoloji ve Epidemiyoloji
    Ketozis; yüksek verimli süt ineklerinde karbonhidrat metabolizmasının bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkan, genellikle subakut ve kronik seyirli bir hastalıktır. Ketozise ineklerde, laktasyonun en yüksek olduğu yaş dönemlerinde rastlanır. Hastalık ilk doğumunu yapanlarda pek görülmez. Hastalığın çıkışı, sürüden sürüye değişiklik gösterir. Olayların ortaya çıkışı daha çok doğumdan sonra birkaç gün ile 2 aya kadarki dönemde gözlenmektedir. Koyun ve keçilerde genellikle doğumdan 2 hafta önce, süt ineklerinde ise doğumdan 1–6 hafta sonra görülür.
    Buzağılamadan sonraki üç haftalık dönem en kritik dönemdir. Fazlaca yağlı inekler ve ikiz taşıyanlar daha fazla riske sahiptirler. Ayrıca ketozisin ortaya çıkışı, laktasyon süresinin uzaması, mevsimler (en sık olarak kış sonu ve ilkbahar), iklim, barındırma ve yedirilen rasyonun özelliği gibi faktörlerle de ilişkilidir.
    Ketozis, yüksek verimli süt ineklerinde özellikle laktasyonun ilk aylarında artmış enerji ihtiyacının karşılanamaması veya gebeliğin son iki ayı boyunca yetersiz besleme sonucu ortaya çıkar. Rasyonda hayvanın ihtiyacını karşılayacak enerji bulunmadığında, vücut ihtiyaç duyduğu enerjiyi yağlar ve proteinlerden karşılamaya çalışır.

    Hastalığın ortaya çıkışında diğer bir neden de çeşitli akut ve kronik seyirli hastalıklardır. Bu beslenme ve hastalıkların etkisi sonrasında oluşan ketozis olguları, dört formda incelenebilir:
    1. Rasyonlarda karbonhidrat miktarının azlığına bağlı “Primer (Birincil) Ketozis”: Verilen yemlerdeki karbonhidrat miktarının azlığı dolayısıyla hayvanda, süt veriminin azlığı, düşkünlük, hipokalsemi ve hipomagnezemiden başka semptom görülmez. Fakat laktasyondaki ineklere verilen rasyondaki karbonhidrat miktarı azlığı devam ederse, hayvan enerji gereksinimini yağ dokularından veya diğer dokulardan (kas, kalp, akciğer, böbrek) yağ yakarak karşılamak zorunda kalır, hastalık böylece ilerleyerek klinik ketozise dönüşür.
    2. Rasyonların ketojenik özellikte olmasıyla ortaya çıkan “Alimenter (Beslenmeye bağlı) Ketozis”: Bu formun meydana gelmesinde ketojenik silaj yemlerinin verilmesi etkili olmaktadır.
    3. Lipojenik özellikte rasyonların verilmesiyle ortaya çıkan “Spontan Ketozis”: Lipojen özellikteki yemler; yağlı tohum küspeleri ve protein değeri yüksek, selüloz miktarı düşük olan rasyonlardır. Bu tip yemler; özellikle laktasyonun ilk üç ayında yedirildiğinde hastalık süt ineklerinde daha sık olarak ortaya çıkar. Yine bu tür yemler karaciğer yağlanmasına neden olmaktadır.
    4. Diğer hastalıkların komplikasyonu olarak ortaya çıkan “Sekonder (İkincil) Ketozis”: Hastalığın bu formu rasyonla ilgili değildir. Verilen rasyon yeterli ve dengeli olabilir, fakat hayvanın diğer hastalıklara bağlı olarak iştahı azalmış ya da tamamen durmuştur. Kobalt eksikliği olan bölgelerde, otlayan sığırlarda da ketozis çoğunlukla saptanmaktadır. Asıl hastalıkların düzeltilmesi ile sekonder ketozis olayları kendiliğinden iyileşebilir.
    Sığırlarda ketozis ayrıca A ve B12 vitaminleri; kobalt, fosfor, mangan gibi iz element noksanlıkları, hayvanların hareketsiz bırakılmaları, karaciğer hastalıkları, böbrek üstü bezindeki fonksiyon bozuklukları durumlarında da ortaya çıkabilmektedir.

    Patogenez
    Ruminantlara yedirilen rasyonlardaki polisakkaritler ( nişasta) ön midelerde hidrolizasyona uğrar. İleri gebelik veya süt veriminin fazla olduğu laktasyon döneminde gereksinim karşılanmadığı için, vücuttaki glikoz dengesi süratle bozulur. Hayvan vücut için gerekli enerjiyi yağ dokularından ve daha sonra da vücut proteinlerinden glikoz sentezleme mekanizmasını harekete geçirerek karşılamak zorunda kalır (Glikoneogenesis) . Bu mekanizma böbrek üstü bezinin salgıladığı Glukokortikoid hormonlar tarafından düzenlenir. Bu nedenle yağlar hidrolize olarak Gliserin ve yağ asitlerine ayrışır, Gliserin doğrudan glikoz sentezine girer. Yağ asitleri ile Beta-oksidasyon tarzında parçalanarak Asetilkoenzim A’yı açığa çıkarır. Asetilkoenzim A, ya Trikarboksilik asit siklusuna (TCA) girerek enerji sağlanmasında kullanılır, ya da Okzalasetat basamağı üzerinde glikoza dönüşür. Glikoz sentezinde kilit madde Oksalasetik asit’tir. Bununda kaynağı Rumen florasınca açığa çıkarılan Propiyonik asittir. Hayvanın rasyonunda yeterli miktarda karbonhidrat bulunmazsa veya hayvanın yem yemesini ve sindirim fonksiyonlarını engelleyen, enerji sarfını arttıran başka bir hastalık söz konusu ise, yeterli miktarda oksalasetik asit oluşmayacaktır. Bu durumda iki molekül Asetilkoenzim A kondanse olarak Asetoasetik asit (AAA) redüksiyonu ile Beta-Hidroksibütirik asit (BHB), AAA’nın dekarboksilasyonu ile de Aseton açığa çıkar, Asetondan da izopropanol isimli madde meydana gelir. AAA, BHB, Aseton ve İzopropanol isimli maddelere ‘’Keton cisimleri’’ adı verilmektedir.
    Kandaki glikoz düzeyi; endokrin bezleri aktivitesiyle ilgilidir. Örneğin; Adrenokortikal, Hipofiz, Troid ve insülin hormonlarının yetmezliği kandaki glikoz düzeyini etkilemektedir. Troid aktivitesi, hatsallığın başlangıcında kan glikozunu yükseltir, fakat son devrelerde azaltıcı etki meydana getirir. Aynı etki insülin ve glikokortikoidler içinde söylenebilir. Hastalıkta glikokortikoidlerin enjeksiyonundan sonra klinik belirtilerin düzelmesi, bunun doğruluğunu gösterir.
    Ketozis’in organizmaya en önemli etkisi; asit-baz dengesiyle ilgili görülmektedir. Çok miktarda Asetoasetik asit ile Beta-Hidroksibütirik asitin alkalilerde tuz teşkil ederek atılmalarını, vücuttaki alkali rezervini tüketir ve metabolik asidozise yol açar.
    Klinik Bulgular
    Hastalık klinik olarak iki formda gözlemlenebilir. Bu iki form hastalığın ilerlemiş devrelerinde daha da belirgin hale gelir.
    Sindirim Sistemi Formu: Süt ineklerinde bu formun görülme oranı daha fazladır. Hastalık doğumdan birkaç hafta sonra başlar ve yavaş gelişen bir hazımsızlıkla seyreder. Hayvan başlangıçta sadece kuru ot ve saman gibi kaba yemleri yemeği yeğler veya yemini seçerek alır, genellikle tane yemleri veya konsantre yemleri yemeği reddeder, ara sıra yenilmeyecek şeyleri yeme (duvarların yalanması, altlıkların yenilmesi) gözlemlenebilir. Bir süre sonra hayvan hiç yem yemez ve su içmez. İşkembe hareketleri ve geviş getirme tamamen durmuş, dışkılama seyrekleşmiş, dışkı kurudur. Bazen inatçı bir ishal de gözlenebilir. Süt verimi azalır (1/4 oranında), kıvamı koyulaşır ve kaynatıldığında pıhtılaşır. Hayvan hızlı bir şekilde zayıflar. Yürürken sallanır, çoğunlukla yarı uyku halindedir. Sürü dışında kalır. Bu dönemde solunum havasında, deride ve sütte tipik bir aseton kokusu algılanır.
    Sinirsel Form: Sinirsel bozukluklar hayvanlarda doğumda ve sonrasında gözlenmeye başlar. Hayvan birdenbire tutarsız hareketler gösterir. Zaman zaman böğürür, duvarlara ve yemliklere çıkar, saldırgandır, gözleri döner, ayaklarını yere vurur, dairesel hareketler yapar, yerinde duramaz, ön ayaklarını çapraz olarak tutar, başını bir yere dayar, bazen geçici bir süre körlük dikkati çeker. Vücudunu duvarlara sürter veya durmadan yalar, yenilmeyecek şeyler yeme belirtileri, boşa çiğneme hareketleri, diş gıcırdatma ve tükürük miktarında artış görülür. Hayvan hafif titremeler ve kasılmalar gösterir, hareketleri anlamsızdır. Ender olarak kusma görülür. Sinirsel hareketler 1–2 saatlik nöbetler şeklindedir, bu süre sonunda hayvan normale döner, 10–12 saat aralıklarla nöbetlerin tekrarlandığı gözlenir. Bu nöbetler sırasında hayvan kendini yaralayabilir. Hayvanın sütünde, derisinde ve idrarında aseton kokusu algılanır. Hayvanlarda süt verimi aniden azalır fakat tamamen ortadan kalkmaz. Sütün kıvamı artar, krema görüntüsünü andırır, kokusu ve tadı değişir. Arka kısım felcinden dolayı yürürken tökezler. Hayvanın zaptı raptı zordur ve ileri safhalarda hayvan yere yatar ve komaya girerek ölür. İneğin fazla strese maruz kaldığı ve zayıf olduğu durumlarda yavru atma ve buzağının ana rahminde öldüğü bazı durumlarda da annenin doğururken öldüğü gözlenebilir.
    Hastalık çoğunlukla doğumdan sonraki 2–3 haftalık dönem içinde görülür ve aşağı yukarı 3 hafta kadar devam eder.
    Ketozis oranı yaşlı ineklerde daha fazladır. İnekler süt ürettikçe daha hassaslaşırlar.

    Laboratuar Bulguları
    Kanda keton cisimcikleri artar (ketonemi), 30–40 mg’dan 200–250 mg/l’ye kadar –idrarda (ketonüri), sütte (ketolakti) ve solunum havasında keton cisimciklerine rastlanır. Kan pH’sı, glikoz ve glikojen düzeyleri azalır. Serbest yağ asitleri miktarı 3 ile 5 kat artar. Karaciğerde yağlanma vardır. AST, GLDH ve SDH düzeyleri artar.

    Tanı
    Ketosis çoğunlukla ortaya çıkar. İştah kaybı, ani zayıflama, süt veriminin azalması, işkembe hareketlerinin, dolayısıyla geviş getirmenin durması, ineğin nefesinde aseton kokusu, dışkının kuru, adeta, kestane gibi olması tipik belirtilerdir. İleri derecede ketosis olaylarında sinirsel belirtiler görülür. Başını duvara dayama, körlük halleri, aşırı yalanma, kendi etrafında dönme, böğürme, aşırı hassasiyet, orta derecede titreme gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
    Teşhis idrar ya da sütte keton cisimciklerinin keton test çubuklarıyla ya da rothera ayıracıyla tespiti suretiyle olur. MOR renk ketosisi gösterir.

    Rothera Ayıracı= 20 gr Amonyum sülfat + 20 gr sodyum karbonat anhidrit+ 1 gr sodyumnitroprussid iyice karıştırılıp toz edilir, koyu renkli şişede ağzı iyice kapatılarak saklanır. Bir tüp içine vaya kâğıt üzerine ayıraçtan 1 gr konur, üzerine tabaka oluşturacak şekilde süt, idrar veya kan serumu damlatılır 30–60 saniye içinde temas yüzeyinde menekşe moru rengin gözükmesi pozitif olarak değerlendirilir.

    İdrarda aseton aramak için modifiy ross deneyi kullanılır ( Amonyum sülfat 99gr+ sodyum nitroprussid 1 gr karıştırılıp toz edilir. Koyu renkli şişede saklanır). Bir tüp içine 1 gr ayıraç konur, üzerine 5 cc idrar ilave edilip karıştırılır ve sonra 1cc konsantre amonyak eklenir. İdrarla amonyağın temas yüzeyinde pozitif olaylarda menekşe moru rengi gözlenir. Bu tür muayenelerde kullanılacak idrarın 20–25 katı sulandırılmasıyla alınan sonuçlar kesin olmaktadır.

    Ayırıcı Tanı
    Karışabileceği hastalıklardan idrar veya sütte keton cisimciklerinin saptanmasıyla ayrılır. Ağrı deneylerinin negatif olması, ateşin olmaması ile RPT’den metalik pink sesinin saptanmaması ile abomasum deplasmanlarından, sık sık idrar yapmanın olmaması, idrarın bulanık ve lökosit içermemesiyle pyelonefritis’den ayırt edilebilir. Sinirsel form; nöbet tarzında olması, felçlerin görülmemesiyle kuduz’dan yüksek ateşin ve başın bir tarafa eğik olmaması ile listeriosis’den ayrılır.

    Sağaltım
    Üç seçenek uygulanmalıdır.
    a. Glikoz sağaltımı
    b. Hormon sağaltımı
    c. Karışık ilaçla sağaltım
    Kan glukozunu yükseltmek için iv yolla %30’luk glikoz (500–1000 cc) solüsyonu, peros yolla gliserin (500 gr günde iki kez, 5 gün süreyle) veya propilen glikol 225 gr. Günde 2 kez, 2 gün; 3 veya 4. günler 100 gram)
    Glikoneogenezisi kamçılamak amacı ile sağaltımda ACTH veya Glukokortikoidler kullanılır. Uygun preparatların tek enjeksiyonu ile 48 saat içerisinde glikoneogenezis düzene girmektedir. Preparatlar; prednisolon ( 125–200 mg günde, 3 gün), Depo- Medrol (80–200 mg. 3 gün), prednol-L (aynı miktarda), depo ACTH ( Cortrophine-Z; Cortrosyn depot:50–100 IU, insülin (0,5 ünite/kg’a sc ve im), methionine (200 gr. 500 cc sıcak suda eritilip soğutulduktan sonra iv ) verilebilir. Kloralhidrat ( ilk gün 30 gr. Sonraki günlerde 7’şer gr birkaç gün peros yolla) B komplex vitaminleri ve sodyumfosfat gibi maddeler kullanılır. Ayrıca hayvanlara vitamin B12, kobalt ve nikotinik asit ( günde 10–12 gr, birkaç gün yemle) gibi ilaçlarda verilebilir.
    Ketozise bağlı asidozis olaylarında 240 gr Sodyum bikarbonat (NaHCO3) 1 lt distile suda çözündürülerek iv verilir, yalnız kloralhidratla birlikte kullanımı kontraendikedir.
    Son yıllarda bu hastalığın sağaltımında koenzim A preparatları ( cysteamin, 750 mg, iv 1–3 gün Aralıklarla 3 kez) kullanılmaktadır.

    Korunma
    Korunma için hayvanların doğum öncesi fazla yağlanmamasına veya fazla zayıflamamasına özen gösterilmeli, bunun için hayvanların dengeli beslenmesine dikkat edilmelidir. Ayrıca doğuma iki ay kala sağıma son verilmeli ve bir ay kala iyi dengelenmiş rasyonlarla hayvanlar beslenmelidir. Tüm rasyonun ani değişiklikleri özellikle buzağılamaya yakın ve buzağılamada, stresi en aza indirmek için, önlenmelidir. Örneğin doğuma bir ay kala hayvanlara günde 5 kg konsantre yem, iyi kalitede kuru ot ve diğer yemler veriliyorsa bu miktar doğuma kadar azaltılmalıdır. Doğum öncesi vücutta depo yağ oluşumu engellenmelidir. İnek doğurduktan sonra enerji içeriği yavaş yavaş epey arttırılmalıdır. Doğumdan sonra verimin artması için yavaş yavaş arttırılma koşuluyla 3 litre süt verimi için 1 kg konsantre yem ve 100 kg canlı ağırlık için 3 kg miktarında iyi kalitede kuru ot veya diğer yemler verilmelidir. Haşlanmış patates, 500gr şeker veya pekmez, 500-1500gr melas verilmesi yararlıdır. Yedirilen rasyonlardaki protein miktarı %16-18’i geçmemeli ve sindirilebilir karbonhidrat miktarı yeterli olmalıdır. Eğer tane yemler veriliyorsa ezilip verilmelidir. Kuru ot ve diğer yemler bozuk, küflü ve ıslak olmamalıdır. Ahırdaki sığırlar hergün gezindirilmelidir. Rasyonlara yeterli miktarda kobalt, fosfor, mangan gibi iz elementler ve A vitamini ilave edilmeli, ayrıca doğumdan sonra 1–1,5 ay süreyle günde 100 gr miktarında Sodyum propiyonat yemle birlikte verilmelidir. Yakın geçmişe ait çalışmalarda buzağılamadan önce ineklere günlük 6gr nikotinik asit eklenmiş rasyon verildiğinde, iyi sonuçlar alınmıştır.

    #93751
    avatar of bucubucu
    Üye

    teşekkür ederim .

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.