4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #19017

    Bir zamanlar kimsenin bilmediği bir ülkede gül cenneti varmış. Burada rengarenk, birbirinden güzel güller yetişirmiş. Gül cennetinin olduğu yerde hava mis gibi gül kokarmış.

    Gül cennetinin kralı kendine gül yüzlü bir kraliçe ararmış. Kral kendisini çok yalnız hissedince güllerinin arasına gider, onlarla konuşurmuş.

    Sarı güllerin yanına yaklaşıp “Benim güzel sarı gülüm. Kraliçemin saçları senin gibi sarı olsun ” demiş.

    Sonra beyaz güllerin yanına yaklaşıp “Benim güzel beyaz gülüm. Kraliçemin yüzü senin gibi beyaz olsun” demiş.

    Pembe güllerin yanına yaklaşınca da “Benim güzel pembe gülüm. Kraliçemin yanakları senin gibi pembe olsun” demiş.

    Sonunda kırmızı güllerin yanına gelmiş. “Benim kırmızı gonca gülüm. Kraliçemin dudakları senin gibi kırmızı olsun” demiş.

    Demiş demesine ama istediği kraliçeyi bir türlü bulamamış.

    Bir gün yine güllerin arasında dolaşıp onlarla dertleşiyormuş. Birden güllerin arasından ak sakallı bir ihtiyar çıkıvermiş. Ağır ağır konuşmuş:

    – Üzüntünün sebebini bilirim kralım. Gül yüzlü bir kraliçe istersin.

    Kral “Nerden bildin ihtiyar?” diye sormuş.

    Bunun üzerine ak sakallı adam “Dediklerimi yaparsan, kraliçene kavuşursun ” diyerek devam etmiş.

    – “Şu elimdeki gül fidanını dikecek, her gün gözyaşınla sulayacaksın. Gelecek ilkbaharda bu gül senin kraliçen olacak ” demiş. Sonra da yok olup gitmiş.

    Kral rüya gördüğünü sanmış. Ama ihtiyarın elindeki gül fidanı ayaklarının dibinde dururmuş.

    Kral bu fidanı dikmiş. “Bir gül fidanı kraliçe olur mu?” diyerek başlamış ağlamaya.

    Gelecek ilkbahara kadar her gün ağlamış durmuş.

    Kış bitmiş, ilkbahar gelmiş. Kral her zamanki gibi fidanın başına ağlamaya gitmiş. Bir de bakmış ki gül fidanının yerinde gül yüzlü, gül kokulu güzel bir kız duruyor. Bu kız kralın istediği kraliçeymiş.

    Evlenip çok mutlu yaşamışlar. Bir de Gülperi isminde kızları olmuş.

    #54162

    GÜNLERDEN BİR GÜN DİYELİM…
    Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Ve adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş: ‘Ben seni çok seviyorum, lütfen pencereyi açıp beni içeri al da birlikte yaşayalım.’ Adam: ‘olmaz alamam… sen bir kuşsun hiç ,bir kuş adama aşık olur mu?…” Kırlangıç bir süre sonra tekrar gelmiş: “ Lütfen pencereyi açıp, beni içeri al. Birlikte yaşarız. Hem, ben sana dost ve arkadaş olurum. Canın da sıkılmaz, birlikte yaşar gideriz…” Adam cümlesini yineleyerek:
    “olmaz, alamam… Git başımdan!” cevap vermiş. Zaman geçmiş ,sonbahar yaklaşmış. Kırlangıç üçüncü ve son defa penceresinin önüne konup,adama tekrar şöyle demiş;”lütfen beni içeri al.artık soğuklarda başladı,dışarıda kalamam. Biliyorsun ben sıcak havalarda yasayabilirim sadece… beni içeri almazsan,başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri al da,burada kalayım. Birlikte yemek yer,omzuna konar,seni neşelendirir,sana arkadaşlık ederim. Hem sen de benim gibi yalnızsın…” adam;”git başımdan!ben yalnız kalırım.”demiş ve kuşu kovmuş. Kırlangıçta bu cvp üzerine,üzüntülü bir şekilde uçmuş uzaklara gitmiş. Adam kırlangıç uzaklara gittikten sora düşünmüş;
    “ben ne aptal,ne kadar akılsız bir adamım,niye kırlangıçla birlikte yaşamayı kabul etmedim?”ne guzel bırlıkte kalırdık…”demiş kendi kendine. Çok pişman olmuş fakat iş işten geçmiş.kendi kendine; “nasıl olsa sıcaklar başlayınca,kırlangıcım yine gelir ben de onu içeri alır birlıkte mutlu bir hayat sürerim…”demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış. Yazın gelmesiyle,kırlangıçlar da gelmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş. Yazın sonuna kadar penceresini hiç kapatmadan,pencerenin başında beklemiş ama nafile. Kırlangıç yine gelmemiş. Gelen kırlangıçlara sormuş;”kırlangıcı gören odlumu?” diye.haber alamamış. Sonunda halini danışmak için bir bilgeye gitmiş. Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra,şöyle bir yanıt almiş;
    “KIRLANGIÇLARIN ÖMRÜ ALTI AYDIR.”
    Hayatta bazı fırsatlar vardır,ömründe bir defa eline geçer ve değerlendiremezsen uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır,ömründe bir kez karşına çıkar ve fark edemezsen,değerini bilemezsen uçup gider,
    Ve asla geri gelmezler…
    Dikkatli olun.
    Farkında olun…
    Ve bir düşünün;acaba kaç kırlangıcı kovaladınız pencerenizden bugüne değin

    #54163

    hep mutlu sonla biter masallar en güzel yanıda budur

    #56074

    Bir zamanlar altı güzel kızı olan bir kral varmış. Ama bu kral insanların kralı
    değilmiş. Ülkesi dalgaların altında balıkların değerli taşlar gibi parıldadığı bir ülkeymiş. Genç prenseslerin anneleri çoktan ölmüş ve onları büyükanneleri büyütmüş. İçlerinde en güzelleri en küçük olanıymış. Saçları altın bukleler halinde omuzlarına dökülüyormuş. Kızlar büyükannelerinin anlattığı yeryüzüyle ilgili masalları çok seviyorlarmış. Bu masallarda bacak adlı iki şeyin üzerinde yürüyen garip insanlar varmış. Küçük denizkızı da bu anlatılanları görmek istiyormuş. “Onbeş yaşını beklemen gerekir,” demiş büyükanneleri. “O zaman gidip görebilirsin.”

    En büyük denizkızı yaşı geldiğinde yüzeye çıkmış ve gördüğü ilginç şeyleri kardeşlerine anlatmış. Yıllar geçmiş ve sonunda küçük denizkızının da yüzeye, insanların dünyasına çıkabileceği gün gelmiş. Şimdiye kadar hep merak ettiği dünyayı artık kendi gözleriyle görebilecekmiş. Yüzeye doğru yüzerken güneş batıyormuş. Yakınlarda bir gemi demir atmış. Küçük denizkızı yüzeye çıktığında güvertedeki yakışıklı prensi görmüş. Prens kendisini birisinin gözlediğini de, prensesin ondan gözlerini ayıramadığını da bilmiyormuş tabii. Birden hava kararmış, gemi çıkan fırtınayla
    sallanmaya başlamış. Çok geçmeden yelkenleri parçalanmış, direği kırılmış ve gemi sulara gömülmüş. Küçük denizkızı sularda çırpınan prensi son anda görüp kurtarmış. Onu kucaklayıp kıyıya götürmüş ve sahile bırakmış. Sabah
    olduğunda prens hala yattığı yerde uyuyor, denizkızı da başucunda onu bekliyormuş. Az sonra birkaç kız koşarak gelmiş. Prens gözlerini açmış ve kalkıp yürümüş. Küçük denizkızı oracıkta üzüntüsüyle
    baş başa kalmış.

    O günden sonra küçük denizkızı prensi görebilmek umuduyla birçok kez yüzeye çıkmış. Artık dayanamıyormuş. Su cadısına gidip akıl almaya karar vermiş. Cadı onu görünce bir kahkaha atmış: “Niçin geldiğini biliyorum denizkızı,” demiş. “İnsana dönüşüp karaya çıkmak istiyorsun. Böylece prensle daha yakın olacağını düşünüyorsun. Ama bunun bir bedeli var, biliyor musun?” “Bilmiyordum,” demiş küçük denizkızı, “ama insan olabilmek için neyse öderim.” “Sesini istiyorum,” demiş cadı, “şu şarkılar söyleyen güzel sesini. Bana sesini verirsen ben de seni iki ayaklı güzel bir genç kıza çeviririm. Ama unutma, prens seni bütün kalbiyle sevmeli ve evlenmeli. Yoksa bir deniz köpüğüne dönüşüp sonsuza dek yok olursun.” ” Çabuk,” demiş küçük denizkızı. “Ben kararımı çoktan verdim zaten.” Bunun üzerine su cadısı küçük denizkızına içmesi için büyülü bir ilaç vermiş. Küçük denizkızı prensin karşısına dikildiği an prens bu hiç konuşmayan kızdan çok hoşlanmış ve onsuz yapamayacağına karar vermiş. Küçük denizkızı da prensi her geçen gün daha çok sevmiş, ama prens ona bir türlü evlenme teklif etmiyormuş. Prensin annesi ve babası, kendine eş bulması için baskı yapıyorlarmış. Prens sonunda yakındaki bir ülkenin prensesiyle tanışmaya karar vermiş. Yanında küçük denizkızını da götürmüş. Zavallı kız çok acı çekiyormuş. Prens komşu ülkeye gidip prensesle karşılaşınca aklı başından gitmiş ve hemen evlenmek istemiş. Düğünleri muhteşem olmuş. Her yer çiçek, ipek ve mücevherle kaplıymış. Mutlu çifti görmeye gelen herkes coşku içindeymiş. Yalnızca küçük denizkızı sessizmiş. Gözyaşları sessizce süzülüyormuş yanaklarından. O gece küçük denizkızı güvertede dikilmiş karanlık sulara bakıyormuş. Gün doğarken bir deniz köpüğü olup o sulara karışacakmış. Birden suların dibinden denizkızının kardeşleri çıkmışlar. Saçları kısa kısa kesilmiş. “Saçlarımızı su cadısına verdik, karşılığında da bu bıçağı aldık. Eğer bu gece bu bıçağı prensin kalbine saplarsan büyü bozulacak.” Küçük denizkızı bıçağı almış ama prense asla zarar veremeyeceğini biliyormuş. Güneş doğduğunda kendini ağlayarak denize atmış. Ama denize düşmemiş. Kendini havada uçarken bulmuş. Çevresinde altın renkli ışıklar dans ediyormuş. “Biz havanın
    kızlarıyız ” demişler. “Artık bizimle mutlu olursun.” Küçük denizkızı gökyüzüne doğru yükselirken aşağıya, prensin gemisine bakmış ve gülümsemiş.

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.