1. Anasayfa

Oluşturulan forum yanıtları

15 yazı görüntüleniyor - 4,786 ile 4,800 arası (toplam 4,857)
  • Yazar
    Yazılar
  • blankdilara
    Üye

    [size=small]uyudum büyüdüm gibi göründüm
    ama büyümedim,bir gün bile büyümedimm:whistling:
    [/size]

    blankdilara
    Üye

    [size=small]eğer bir zaman makinası icat edilseydi ben osmanlı imparatorluğunun en görkemli,yükseliş yıllarına gitmek isterdim
    :bravo: :bravo: :bravo: :bravo: :bravo:
    [/size]

    yanıtla: en son ne zaman??? #38292
    blankdilara
    Üye

    [size=small]bugün anneme yalana söyledim:whistling: :whistling:

    pişttt sen heyy alttaki sana diyorum:
    ”en son ne zaman kitap okudun??”[/size]

    yanıtla: SON HARFTEN KELİME SÖYLE #38291
    blankdilara
    Üye

    [size=x-small][/size]iğrenç
    :laugh: :laugh: :laugh: :laugh: :laugh: :laugh:
    [/size]

    yanıtla: FeRhAt GöÇeR şarkı sözü #38290
    blankdilara
    Üye

    YASTAYIM

    Yoksun yine varlığım sürünüyor
    Sensizliğim bilinmiyor
    Sen gittin gideli ellerim hep titriyor
    Kalbim bu acıyı saklıyor

    Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
    Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
    Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
    Yastayım hiç kimse bilmiyor

    Seni son gördüğüm yerde yıllar sonra
    O gün geldi yine aklıma
    Bu kez bir elimde kızım içimde fırtına
    Göçüp gittiğin o yolda

    Sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım
    Gel gör ki ben hala yokluğuna alışamadım
    Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
    Yastayım hiç kimse bilmiyor

    Çok zor o kadar yıl sonra itiraf etmek
    Bu aşkı bertaraf etmek
    Bu kez sana söyleyecek ne çok şey vardı
    İsterdim bak unutmadım demek

    Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
    Sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm
    Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
    Yastayım hiç kimse bilmiyor

    Bugün doğum günün yanında değilim
    Bu yüzden hiç iyi değilim
    Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim
    Üstelik bir kızım var evliyim

    Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
    Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
    Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
    Yastayım hiç kimse bilmiyor

    Sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım
    Hastayım hiç kimse bilmiyor

    yanıtla: FeRhAt GöÇeR şarkı sözü #38289
    blankdilara
    Üye

    [size=small]Dön diyemedim

    Başta kolay değildi çekindim çok zor oldu söyleyemedim
    Sonra unuttum neden yaptığım hataları döndüremedim
    Kırgın değilim kendim seçtim aslında yalnızlığımı
    Sevdim ben olmayı seninle sensizliğimle
    Dargın değilim kaldığım uzak diyarların kıyılarında
    Sevdim ben olmayı seninle sensizliğimle
    Sebepsiz tuttum kendimi senden
    İnkar ettim sarıldım yalnızlığıma
    Sonra yıkıldım neden ben sana dön diyemedim[/size]

    yanıtla: FeRhAt GöÇeR şarkı sözü #38288
    blankdilara
    Üye

    [size=small]Cennet:icon6:

    Banane gelecekse dünyanın sonu
    Bitecekse bitsin artık hayat yolu
    Korkum yok içim rahat huzurla dolu
    Aşkı yaşadım senle bir ömür boyu

    Yüzümdeki çizgilerin bile adı sen
    Aldığım her nefesin sebebi sen

    Dünyaya birdaha gelsem sevgilim
    Arar bulurum yine seni severim
    Cenneti değişmem saçının teline
    Ömrümün yettiği kadar seni severim[/size]

    yanıtla: belgesel #38287
    blankdilara
    Üye

    [size=small]http://www.belgeseller.net

    dini belgesel izlemek isteyenler için:laugh:[/size]

    yanıtla: belgesel #38284
    blankdilara
    Üye

    http://www.showtvnet.com/belgesel

    belgeseller ilginizi çekebilir:icon12:

    yanıtla: belgesel #38282
    blankdilara
    Üye

    [size=small]http://www.populerbilgi.com

    süper bir site :laugh: :laugh:[/size]

    yanıtla: Edebiyat-ı cedide (Servet-i fünun edebiyatı) #38279
    blankdilara
    Üye

    [size=small]f. Hikâye ve roman türünde teknik kuvvetlenmiş (mesela, süs için yazılan gereksiz tasvirler ve konu dışı bilgi vermeleri vak’anın yürüyüşü durdurulmamış, serde yazarın kişiliği gizlenmiştir) ; Fransız realist ve natüralist yazarlarının eserleri örnek tutulmuş; bunun sonucu olarak, hep hayatta görülen ya da görülmesi olanağı bulunan olay ve kişiler anlatılmıştır; vak’alar çok defa İstanbul’da geçirilmiştir. (Abdülhamit devrinde memlekette gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar memleketin İstanbul dışındaki yerlerini tanımıyorlardı).
    Türk Edebiyatı’nın bu devrine Servet-i Fünun Devri denilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun Dergisinde gerçekleşmesi ile ilgilidir.Divan edebiyatına karşı kurulmasına karşı çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılmasına Tanzimat devrinde başlanmış olan Edebiyat-ı Cedide teriminin de bu harekete ad olması ise hareketin bu terimi tamamiyle benimseyip kendi hakkında da pek sık kullanmasındadır.
    Edebiyat-ı Cedide’yi meydana getirenler:Şair olarak,Tevfik Fikret,Cenap Şahabettin,Hüseyin Suat,Ali Ekrem,Ahmet Reşit,Süleyman Nazif,Celal Sahir. Hikayeci ve romancı olarak:Halit Ziya,Mehmet Rauf,Hüseyin Cahit,Ahmet Hikmet.
    17 Mart 1891’de İstanbul’da Ahmet İhsan tarafından çıkarılmasına başlanılan Servet-i Fünun, isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok fenni yazılara yer veren bir dergiydi. Tevfik Fikret’in yazı işleri müdürlüğüne gelmesinden sonra tam bir edebiyat ve sanat dergisi olmaya başladı. Bu dönemde her türlü yayın büyük bir kontrol,basın sıkı bir sansür altında idi.
    Dergi kısa zamanda gerek şekilce ve gerekse duyuş ve hayaller bakımından tamamıyla Avrupai şiirler,hikayeler,romanlarla dolmaya başladı.Türk şiirine Fransız şiirinden birçok yeni hayaller getirildi.Bunları ifade için yeni tamlamalar kullanıldı.Sözlüklerden yeni yeni Farsça ve Arapça kelimeler çıkarıldı.Böylece konuşma dilinden iyice uzaklaşıldı.1898 Yılının sonlarında Servet-i Fünuncular eski edebiyatı tutanlara karşı mücadeleyi kazanmıştır.
    Yazarların kendi aralarında bazı anlaşmazlıklar ortaya çıktı.Zaten sanat anlayışında esaslar bakımından birleşmekle beraber bunların uygulanmasında öteden beri aralarında bazı görüş ayrılıkları vardı.1901 Yılının başlarında idari bir mesele yüzünden Ahmet İhsan ile Tevfik Fikret’in arasıda anlaşmazlıklar çıktı.Tevfik Fikret’in dergiden ayrılması üzerine Servet-i Fünun ciddi bir bulanımın içine düştü.Dergi II. Abdülhamit tarafından kapatıldı ve sorumluları mahkemeye verildi.Mahkeme tarafından şuçsuz bulundan Servet-i Fünun 5 Aralık 1901’de tekrar yayınlanmaya başladı.Ama kısa bir süre sonra tekrar dağıldı.Servet-i Fünuncular II.Meşrutiyet’e kadar pek az şey yayınladılar. Bu tarihten sonra tekrar ortaya çıktılarsa da şartlar değişmiş ve yeni bir nesil yetişmişti. Servet-i Fünuncular çalışmalarına ayrı ayrı dergilerde ve dağınık bir şekilde sürdürdüler ise de hiçbir zaman tekrar bir araya gelemediler.
    Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca sanatçıları şunlardır:
    Şairler: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayir), Süleyman Nesip (Süleyman Paşa-zâ­de Sami), İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H..Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, v.b…
    Nesirciler: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Safve­t Ziya. v.b.
    [/size]

    yanıtla: Edebiyat-ı cedide (Servet-i fünun edebiyatı) #38278
    blankdilara
    Üye

    [size=small][color=#ç. Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, halka seslenmek düşünülmemiş, havasa mahsus bir edebiyat meydana getirilmiştir ; kendilerinin de söylediği gibi ; “Servet-i Fünun edebiyatı umuma avâma mahsus değildir”.

    d.Bu düşünüşün bir sonucu olarak, dil konusunda da Tanzimat sanatçılarından daha geri bir anlayışla, konuşma dilinden büsbütün uzaklaşılmış yazı dilinde o zamana kadar kullanılanlardan başka, Arap ve Farsça sözcükleri karıştırarak Türkçe’de kullanılmayan birtakım yeni sözcükler (nahcir [av], şegaf [çılgınca sevgi], tirâje [alâimisema, gökkuşağı] v,b.) bulunup çıkarılmış; Batı ede­biyatından alınan yeni kavramlar Fars dilinin kurallarıyla kurulmuş birtakım yeni isim ve sıfat tamlamaları (sâât-ı semen-fâm [yasemin renkli saatler], lerziş-i bârid [soğuk titreme], v.b…) ve yeni bileşik sıfatlar (tehi-baht [boş talihli], şikeste-reng [kırık renkli], v.b…) ile karşılanmış: aynen Fransızca’da görü­len birtakım yeni deyim ve söyleyişler de (el sıkmak, dest-i izdivacını talep etmek v.b.) Türkçe’ye aktarılmış, nesirde Fransızca’nın sözdizimi Türk diline uydurulmaya çalışılmıştır.

    e. Benzetmelerle yüklü olan süslü bir dille yazmak, yerli yersiz ah!, oh! gibi ünlemlere fazla yer vermek., ve bağlacını sık sık kullanmak, bir düşünceyi kuvvet­lendirmek veya ondan dönmek maksadıyla söz arasına evet evt!, hayır hayır! gibi sözcükler sıkıştırmak, ikide bir güzelim!, meleğim! gibi hitaplarda bulunmak Edebiyat-ı Cedide üslubunun başlıca zayıf, yapmacıklı yanıdır.[/color][/size]

    yanıtla: milli edebiyat dönemi #38277
    blankdilara
    Üye

    [size=small]Tiyatro alanındaki verim, hikâye ve roman kadar başarılı sayılamaz. Ger­çi, Meşrutiyetin ilânıyla birlikte birçok tiyatro topluluğu ortaya çıkmış; hattâ bir de tiyatro okulu açılıp ilk resmî tiyatro (Dârülbedayi-i Osmanî) kurulmuş; bunlar eser yetiştirmek için pek çok yazar o alanda birtakım denemelere girişmiş ise de, bunların çoğu başarı çizgisinin çok altındadır. çeviri ve uyarlama arasında bir tek çevirmenin (İbnürrefik Ahmet Nuri) uyarlamaları belli bir değer çizgisinin üstüne çıkmıştır.
    Bu devrin başlıca yazar ve sanatçıları şunlardır:
    Bilim yolunda: Ziya Gökalp. Fuat Köprülü. v.b.
    Şiir alanında : (Aruz vezniyle) Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, v.s.
    (Hece vezniyle) Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, v.b.(Bunlardan Ahmet Haşim fıkra ve gezi notları; Yahya Kemal makale; Halit Fahri, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz man­zum oyun da yazmışlardır.)
    Hikaye ve roman alanında: Ebubekir Hâzım Tepeyran, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Ercüment Ekrem Talu, Selâhattin Enis, F. Cemâlettin, Osman Cemal Kaygılı, Reşat Nuri Güntekin, Peya­mi Safa, Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Sermet Muhtar Alus, Abdülhak Şinasi Hisar, Mahmut Yesari. v.b.
    (Bunlardan Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Sermet Muhtar, Mahmut Yesari oyun da yazmışlardır. İçlerinde anı yazanlar da vardır: Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Memduh Şevket, Halikarnas Balıkçısı. Bir çoğu fıkra ve makale de yazılmıştır.)
    Tiyatro alanında: Musahip-zâde Celâl, İbnürrefik Ahmet Nuri, v.b.
    Gezi ve röportaj alanında: Ahmet Şerif.
    Röportaj – Mülâkat alanında: Ruşen Eşref Ünaydın.
    Gezi, anı, deneme, fıkra, makale alanlarında: Falih Rıfkı Atay, v.b.
    [/size]

    yanıtla: milli edebiyat dönemi #38276
    blankdilara
    Üye

    [size=small]Hikâye ve roman alanında, bir bölüğü “Fecr-i Âti” topluluğundan gelen “Yakup Kadri, Refik Halit), bir bölüğü bu topluluk dışında kalan (Ebubekir Hâ­zım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, v.b.) sanatçılar, aralarındaki sanat anlayışı ve dünya görüşü ayrılıklarına rağmen, yerli, hayatı yansıtma konusunda birleşmiş görünüyorlar. Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu devirde, hikâye ve roman yurdun her köşesine açık tutulmuş, her tabakadan halkın yaşayışı konu olarak ele alınmıştır. Özellikle köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk örnekler (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Reşat Nuri: Çalıkuşu, v.b.) bu devirde verilmiştir. Kimi kitapların adları dahi (Refik Halit: Memleket Hikâyeleri: Ömer Seyfettin: Yalnız Efe – Anadolu romanı; Yakup Kadri: yarım kalan Ateşten Gömlek – Anadolu romanı) sonradan “memleket edebiyatı” diye adlandırılan bu çığırı açıkça belirtir. İlkin edebiyatdışı bir amaçla, “taşraların ne halde olduklarını, köylülerin ne yaptığını, ne istediğini, memleketin neye muh­taç olduğunu yerinde görüp incelemek” için Tanin gazetesinin Anadolu’ya gönderdiği bir yazarının Anadolu’daki şehir, kasaba ve köyleri dokuz ay (1909-1910) adım adım dolaşarak hazırladığı röportaj niteliğindeki gezi notları (Ahmet Şerif: Ana­dolu’da Tanin) ve aynı yıl içinde “Anadolu fatihaları” nı dile getirmek amacıyla yazılan, fakat yayınlandığı zaman hiç de ilgi uyandırmadığı halde, Cumhuriyet devrinde dikkati çeken bir roman (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa) ile açılan bu çığır; Refik Halit’in Anadolu sürgününden getirdiği hikâyeler “Memleket Hikâyeleri” ile geniş bir ilgi görmüş; Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Anadolu insanının çetin alınyazısı üzerine eğilme hareketi (Halide Edip: Dağa Çıkan Kurt, Ateşten Gömlek / Yaban, Millî Savaş Hikâyeleri) artık zorunlu ve yaygın bir hal almıştır.
    Gözleme dayanan bu yerli hayatı yansıtma isteğinin sonucu olarak, çoğu yazalar Realizm (Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, v.b), hatta kimileri Natüralizm (Bekir Fahri, Selâhattin Enis, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, v.b.) ilkelerini benimsemişlerdir
    Çoğu Fransız (Yakup Kadri, Refik Halit Reşat Nuri, Peyami Sata, Abdülhak Şinasi), kimisi İngiliz (Hailde Edip), kimisi Rus (Memduh Şevke) edebiyatlarının etkisi altında kalan bu devir sanatçılarının bir bölüğü de Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin).
    Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, bir çok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, Reşat Nuri, F. Celalettin v.b) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır.
    [/size]

    yanıtla: milli edebiyat dönemi #38275
    blankdilara
    Üye

    [size=small]ç. Şiir alanında, hece vezninin ilk ürünlerini veren şairlerin (Mehmet Emin’den başka) hemen hepsi bir yandan aruzla yazmışlar; bir yandan da, Türkçülük hareketinin ve Ziya Gökalp’in etkisiyle, hece veznine yönelmişlerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim (dil, vezin, nazım biçimi) kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalınkat manzumelerdir.
    Gerçek değer taşıyan şiirler, aruzun son üç ustasının “Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal” kaleminden çıkmıştır. Bunlardan Mehmet Akif, önce Tev­fik Fikret’in uyguladığı “nazmı nesre yaklaştırma” hareketini sürdürüp geliştirmiş; Ahmet Haşim ile Yahya Kemal ise, bunun tam tersi bir tutumla, “şiir nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır; (…) musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, ortalama bir dildir” (A.Haşim), ve “şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir : musikiden başka türlü bir musikidir” (Y. Kemal) görüşünü savun­muş ve uygulamışlardır. Bu üç şair, bir yandan da, Türk şiirinde üç ayrı akımın temsilcisi olmuşlardır : Mehmet Akif, şiirde Tevfik Fikret’ten devir aldığı “Realizm” akımını geliştirmiş, “hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini, en beğendiği mesleğin hakikat olduğunu” bildirmiş, Fecr-i Âti topluluğundan gelen Ahmet Haşim, Batıdan gördüğü “Sembolizm” akımını benimsemiş, “dünyanın şekillerini hayal havuzunun sularında seyrettiğini; onun için, dünyanın taşlarını ve bitkilerini renkli bir akis gibi gördüğünü” belirtmiş; Yahya Kemal de, yine Batıda gördüğü “Romantizm” akımını benimsemiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiş; sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam anlatıma önem vermiştir.
    Meşrutiyetten Mütareke sonuna kadar süren ve Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşı (1912-1913), İkinci Dünya Savaşı (1914-1918), Mütareke yılları (1919-1922) gibi büyük olayları içine alan ve Osmanlı İmparatorluğunun parçalanıp yıkılmasıyla sonuçlanan bu dönemde, önemli sayılan yalnız iki şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif) toplumsal konulara yönelmiş; ötekiler, ortalıkta sanki hiçbir şey yokmuşçasına, sadece aşk, özlem v.b. gibi, bireysel ve duygusal konular ve temalar üzerinde durmuşlardır.
    [/size]

15 yazı görüntüleniyor - 4,786 ile 4,800 arası (toplam 4,857)