blank
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #19354
    FeeLinG
    Üye

    1925’te Izmir’in Menemen ilçesinde dogdu.Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek ögrenimini yarida birakti, gazete ve dergilerde çalisti. Demokrat Izmir Gazetesi Genel Yayin Müdürlügü ve Basyazarligindan Ankara’da Bilgi Yayinevi Danismanligina geldi (1973-1980). Senaryolarinda Ali Kaptanoglu adini kullandi. Belli basli filmleri: Yalnizlar Rihtimi (Lütfi Akad), Atesten Damlalar (Memduh Ün), Rifat Diye Biri (Ertem Gönenç), Soför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini Istanbul (Aydin Arakon).
    11 Ekim 2005 tarihinde Istanbul’da yasamini yitirdi.[hr]
    JİLET YİYEN KIZ

    o kızı nerede nasıl görsem
    aklımı başımdan alır ağzı
    saçları şıra köpüğü desem
    kaşları bıçak izi kırmızı

    yakut pulları mı? bu ne görkem
    kanlı gözbebeklerindeki yazı
    beni nasıl büyüledi bilmem
    kirpikleri örümcek kırmızı

    kızıl demirden bir ünlem
    salınması yangın yalnızı
    korkmasam öpmeye eğilsem
    dişleri elektrik kırmızı

    çarpılmışım başım sersem
    sevdim jilet yiyen kızı
    göğsündeki kumrulara değsem
    gagaları zehirli kırmızı

    gece gündüz tek düşüncem
    kasıklarımdaki ince sızı
    artık kimseyle sevişemem
    anladım sevişmek kırmızı

    jilet yiyen kız merih’li gecem
    birlikte bulacağız belâmızı
    sonumuz kuşkusuz cehennem
    kırmızı kırmızı kırmızı[hr]
    BEN SANA MECBURUM

    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin.[hr]
    ELDE VAR HÜZÜN

    Söyleşir
    Evvelce biz bu tenhalarda
    Ziyade gülüşürdük
    Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha Kuşlarının
    Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
    Zamanlar değişti
    Ayrılık girdi araya
    Hicrana düştük bugün

    Ah nerde gençliğimiz
    Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
    Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
    Elde var hüzün

    O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
    Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
    Sırılsıklam âşık incesaz
    Kadehlerin mehtaba kaldırılması
    Adeta düğün
    Hayat zamanda iz bırakmaz
    Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
    Birikip yeniden sıçramak için
    Elde var hüzün[hr]
    Ne Kadınlar Sevdim

    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
    Azıcık okşasam sanki çocuktular
    Biraksam korkudan gözleri sislenir.

    Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir
    Hayır sanmayın ki beni unuttular
    Hala arasıra mektupları gelir
    Gerçek değildiler birer umuttular
    Eski bir şarkı belki bir şiir

    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir
    Yalnızlıklarımda elimden tuttular
    Uzak fısıltıları içimi ürpertir
    Sanki gökyüzünde bir buluttular
    Nereye kayboldular şimdi kimbilir

    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir.[hr]
    Aysel Git Başımdan

    Aysel Git Başımdan
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim
    Ölümüm birden olacak seziyorum.
    Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    Aysel git başımdan istemiyorum.

    Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    Dağıtır gecelerim sarışınlığını
    Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Benim icin kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    Islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    Acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

    Sevindiğim anda sen üzülürsün.
    Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    Sakın başka bir şey getirme aklına.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
    Aysel git başımdan seni seviyorum…[hr]
    SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yazdıklarımdan çok daha az
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Lüzumundan fazla beyaz
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Varlığın yokluğun anlaşılmaz

    Galiba eski liman üzerindesin
    Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
    Dudaklarınla cama çizdiğin
    En fazla sonbahar otellerinde
    Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
    Yalnızlığı öldüresiye çirkin
    Sabaha karşı ölduresiye korkak
    Kulağı çabucak telefon zillerinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
    Henüz boş bir roman sahifesinde
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Ne çok çığlıkların silemediği
    Zaten yok bir tren penceresinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yabancı bir şarkı gibi yarım
    Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Uykumun arasında çağırdığım
    Çocukluk sesinle ağlayarak

    Sen benim hiçbir şeyimsin …

    Attila İLHAN[hr]
    ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka’dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım[hr]
    SEN BEYAZ BİR KADINSIN

    Asıl büyük sarhoş benim uzaktaki
    ben ki tek damla şarap içmedim
    ekmeğin beyaz,
    zeytinin siyah olduğunu biliyorum
    asıl büyük sarhoş benim uzaktaki
    benim kusturucu sarhoşluğum
    yoksulluğum ..

    Yüzüme bakmasan da
    yağmura düşürsen de gözlerini
    gözlerime bakmasan da ne kadar
    o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
    uykularımda nefesinin sıcaklığı
    o kadar
    hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
    sen değil misin
    gizli bir kıvılcım gibi göz bebeklerimde duran
    umutsuzlandığım her akşam
    senin rüzgarın almıyor mu
    uğultulu yorgunluğumu
    yoksulluğun eşiğinde
    kapaklandığım zaman
    ellerimden sımsıkı tutmuyor mu
    senin
    iyimserliğin ..

    Bu tezgahı kurdumsa ben
    senin için kurdum
    senin için dokudum
    basma ve pazen
    denizin yeşilinden süzdüğüm balık
    göğün mavisinden çaldığım kuş
    senin için
    felsefe okudumsa iktisat okudumsa gece yarıları
    boğazım kurumuş içim bir kalabalık
    sıcacık mısralar okudumsa
    Yunus’dan
    senin için okudum
    gece yarıları ..

    Sen beyaz bir kadınsın
    uzaktaki
    gözlerin aklımdan çıkmıyor
    sen beyaz bir kadınsın
    karanlıkları dinleyen
    uzaktaki
    sarmaşıkları duyur musun rüzgarda
    yorgun başını
    üşümüş yastığına koyuyor musun
    uyuyor musun ?

    Attila İLHAN[hr]
    MAHUR BESTE

    Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
    Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
    O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız

    Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

    Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
    Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
    Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
    Geceler uzar hazırlık sonbahara …

    Attila İLHAN[hr]
    ADIMLA NASIL BERABERSEM

    Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    Bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
    Koşar gibi yürüyüşün
    Karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün

    Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    Uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
    Karanlık boşluklarında akıp giderken zaman

    Adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
    Seninle her saat seninle
    her dakika seninle her saniye
    Gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın
    gururuyla rahat
    Koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
    Ve sonra her zaman her ölümlüye
    Aynı şartlar altında kısmet olmıyan
    Gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda

    Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    Sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın …

    Attila İLHAN[hr]
    BENCE MALUMDUR

    Dikenin
    Kalbime battığı bir sonbahar günüdür
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    Bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
    İçini kurtlar kemirir
    Bence malumdur
    Buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
    Senin ateşler içinde olduğun
    Bence malumdur
    Ellerin muhakkak çocuk elleridir
    Hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
    Onlar neden daima okul türküleridir
    Süleymancıktan bahseder
    Kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
    Süleymancıktan
    Ve karınca yuvalarından bahseder
    Işıksız kömürsüz karınca yuvalarından
    Gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
    Sen ansızın gökyüzünde görünürsün
    Gözlerinin rengi
    Bence malumdur
    Elinde değildir akşam serinliğinde üşürsün
    Eylül`den itibaren geceler hazindir uzundur
    Sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
    Sokakların üstüne bulutlar gelirler
    Bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
    Bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
    Yıldızların kayboldukları yer
    Bence malumdur
    Karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
    Uzaktan yabancı sesler duyulur
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    Elin hayallerimi dağıtır
    Bilirsin
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin …

    Attila İLHAN[hr]
    BENCE MALUMDUR

    Dikenin
    Kalbime battığı bir sonbahar günüdür
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    Bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
    İçini kurtlar kemirir
    Bence malumdur
    Buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
    Senin ateşler içinde olduğun
    Bence malumdur
    Ellerin muhakkak çocuk elleridir
    Hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
    Onlar neden daima okul türküleridir
    Süleymancıktan bahseder
    Kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
    Süleymancıktan
    Ve karınca yuvalarından bahseder
    Işıksız kömürsüz karınca yuvalarından
    Gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
    Sen ansızın gökyüzünde görünürsün
    Gözlerinin rengi
    Bence malumdur
    Elinde değildir akşam serinliğinde üşürsün
    Eylül`den itibaren geceler hazindir uzundur
    Sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
    Sokakların üstüne bulutlar gelirler
    Bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
    Bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
    Yıldızların kayboldukları yer
    Bence malumdur
    Karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
    Uzaktan yabancı sesler duyulur
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    Elin hayallerimi dağıtır
    Bilirsin
    Sen elini bulutların içinde gezdirirsin …

    Attila İLHAN[hr]
    Ağustos Çıkmazı

    Beni koyup koyup gitme, n’olursun
    Durduğun yerde dur
    Kendini martılarla bir tutma
    Senin kanatların yok
    Düşersin yorulursun
    Beni koyup koyup gitme, n’olursun

    Bir deniz kıyısında otur
    Gemiler sensiz gitsin bırak
    Herkes gibi yaşasana sen
    İşine gücüne baksana
    Evlenirsin, çocuğun olur
    Beni koyup koyup gitme, n’olursun

    Elimi tutuyorlar ayağımı
    Yetişemiyorum ardından
    Hevesim olsa param olmuyor
    Param olsa hevesim
    Yaptıklarını affettim
    Seninle gelemeyeceğim Attilâ İlhan
    Beni koyup koyup gitme, n’olursun.[hr]
    O SÖZLER Kİ

    O sözler ki acıdır
    Mapusane avlularında
    Demirli kırbaçlar gibi şaklar
    O sözler ki sırasında
    Çiçek açmış bir nar ağacıdır
    Dağ ufkuna vuran deniz aydınlığı
    Sırasında gizemli bıçaklar

    O sözler ki
    İmgelem sonsuzluğunun
    Ateşten gülüdürler
    Kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
    O sözler ki kalbimizin üstünde
    Dolu bir tabanca gibi
    Ölüp ölesiye taşırız
    O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
    Uğrunda asılırız….[hr]
    TUTUKLUNUN GÜNLÜĞÜ

    Kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı
    Hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı
    Kim bırakmış yalnızlığıma bu hüzzâm şarkıyı
    Kimin bu karanlık kimler sürgülemişler kapıyı
    İnsan olan bağlar her koptuğu yerden yaşamayı

    Daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
    Didiklemez mi özgürlüğünü sansaryan hanı’nda
    Küflenir suyun bir bakır çalığı bırıkır ağzında
    Kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
    Bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı

    Gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki
    Seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki
    Çıplak bir lamba mısın dört duvar içindeki
    Ne lambası söndürülen bütün ilk gençliğindir ki
    Gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı

    Görülmez dev böceklerdir sanki büyülü duyargalar
    Uçaksavar ışıldakları gökyüzünde bir yanlış arar
    Tophane rıhtımı’nda acı acı gemiler kalkar
    Hücreleri akşam olur haydut öfkeleri kaplar
    Ezerim sanırsın vurursan tek bir yumrukta dünyayı

    duruşma arası

    (O varsa kırılır buzlu camları kışın
    Anlamı yoğunlaşır anlamsız bir yaşayışın
    Gerçi farkındayız adı belirsiz bir yanlışın
    Acaba ben çok mu esmerim o çok mu sarışın

    Yansımaz oldu aydınlığı yüzüme haftalardır
    Yazdıklarında bile gizli bir uzaklık vardır
    Eylem bir dağıldı mı bütün boğazlar daralır
    Ben başka bir erkek olurum o başka bir kadın)[hr]
    YAĞMURDA SİS DÜDÜKLERİ

    İmdat çığlıkları mıdır
    Bir felaketi mi duyururlar
    Anlaşılmaz söyledikleri
    Salkım saçak çökerler karanlığıma
    Yalnızlığımı dagitirlar
    Yağmurda sis düdükleri

    Camlarda çehreler hayal meyal
    Aramızdan müthiş ayrılmışlardır
    Anlaşılmaz niye öldükleri
    Son nefeslerini tasarladıkça
    İnsan ısrarla ölümünü yaşıyor
    Yağmurda sis düdükleri

    Yürekte keder yoğunlaştıkça
    Bulutlar buz tozuna yozlaşıyor
    Anlaşılmaz neleri götürdükleri
    Sabahlar olur bir türlü uyuyamam
    İçimde sanki şilepler çarpışıyor
    Yağmurda sis düdükleri

    ŞAHANE SERSERİ

    Yolumdan çekil yavrum
    Bağlasalar duramam
    Demir âsâ demir çarık dedim
    Neyleyim!
    Yolculuk dedim
    Ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir
    Rüzgâr kendini yerden yere vuruyor
    Kırık dökük yıldızlar belirli uzaktan
    Telsiz mevceleri ardım sıra koşturuyor
    Anamdan yolcu doğmuşum
    Yedi dağın yolları kalbimden geçer
    Salkım salkım mısralar gelir içimden
    Dudaklarımda yağmur damlaları
    Alır beni yollar beni alır gider

    Anamdam yolcu doğmuşum
    Nehirlerle birlikte denizlere kavuştum
    Akşam dedim
    Şu koca dünya dedim
    Ağlasam dedim
    Yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir
    Ekmeğin ve şarabın peşinden
    Turnaların peşinden
    Büyük şehirler büyük aşklar
    Çığlık çığlığa terkedilir
    Ben
    Çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırab çektim
    Damarlarımda dünyanın bütün rüzgârları
    Harblere açlıklara yalnızlığıma rağmen
    Anamdam yolcu doğmuşum
    Neyleyim
    Gurbet dedim
    Vatan dedim
    Hürriyet dedim.

    SİSLER BULVARI

    Elinin arkasında güneş duruyordu
    Aylardan kasımdı üşüyorduk
    Ağacın biri bulvarda ölüyordu
    Şehrin camları kaygısız gülüyordu
    Her köşe başında öpüşüyorduk

    Sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
    Omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    Kesik birer kol gibi yalnızdık
    Dağlarda ateşler yanmıyordu
    Deniz fenerleri sönmüştü
    Birbirimizin gözlerini arıyorduk

    Sisler bulvarı’nda seni kaybettim
    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarda bulutlar yürüyordu
    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı’da bir tren vardı

    sisler bulvarı’nda öleceğim
    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    Ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

    sisler bulvarı’ndan geçtim sırılsıklamdı
    Islak kaldırımlar parlıyordu
    Durup dururken gözlerim dalıyordu
    Bir bardak şarapta kayboluyordum
    Gece bekçilerine saati soruyordum
    Evime gitmekten korkuyordum
    Sisler boğazıma sarılmışlardı

    Bir gemi beni afrika’ya götürecek
    İsmi bilmiyorum ne olacak
    Kazablanka’da bir gün kalacağım
    Sisler bulvarı’nı hatırlayacağım
    Kırmızı melek şarkısından bir satır
    Lodos’tan bir satır yağmur’dan iki
    Senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
    Seni hatırlatanın çenesini kıracağım
    Limanda vapurlar uğuldayacak

    Sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
    Ağaçları yatıyordu yoksuldu
    Bütün yaprakları sararmıştı
    Bütün bir sonbahar ağlamıştı
    Ağlayan sanki istanbul’du
    Öl desen belki ölecektim
    İçimde biber gibi bir kahır
    Bütün şiirlerimi yakacaktım
    Yalnızlık bana dokunuyordu

    Eğer sisler bulvarı olmasa
    Eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
    Sabah ezanında yağmur yağmasa
    Şüphesiz bir delilik yapardım
    Hiç kimse beni anlıyamazdı
    On beş sene hüküm giyerdim
    Dördüncü yılında kaçardım
    Belki kaçarken vururlardı

    Sisler bulvarı’ndan geçmediğin gün
    Sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
    Yağmurun altında yalnızım
    Ağzım elim yüzüm ıslanıyor
    Tren düdükleri iç içe giriyorlar
    Aklımı fikrimi çeliyorlar
    Aksaray’da ışıklar yanıyor
    Sisler bulvarı ayaklanıyor
    Artık kalbimi susturamıyorum

    #77334
    FeeLinG
    Üye

    GECENİN KAPILARI

    Bütün kapılar kapandı, dışardayım
    Birden karşıma çıkmayın korkuyorum
    Uykusuzum fena halde, sokaktayım
    Karanlık bastırdı mı bozuluyorum

    Fena bir yerimden koptuğum doğru
    Kendimden çok fazla yaşamaktayım
    Nereye bağlanacak bu işin sonu
    Aslında ben kimim meraktayım

    Bütün kapılar kapandı, sokaktayım…

    Atilla İlhan

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.