blank
  1. Anasayfa
  2. Genel
  3. Muhabbet & Eğlence
  4. Can YÜCEL şiirleri...
15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 22)
  • Yazar
    Yazılar
  • #19847
    FeeLinG
    Üye

    Ben hayatta en çok babamı sevdim
    Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
    Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
    Nasıl koşarsa ardından bir devin

    O çapkın babamı ben öyle sevdim
    Bilmezdi ki oturduğumuz semti
    Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi
    Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
    Atlastan bakardım nereye gitti
    Öyle öyle ezber ettim gurbeti

    Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
    Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbula
    Bi helallaşmak ister elbet , diğmi oğluyla!
    Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
    Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

    En son teftişine çıkana değin
    Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
    Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
    Açıldı nefesim, fikrim, canevim
    Hayatta ben en çok babamı sevdim.

    Can YÜCEL

    #64432
    FeeLinG
    Üye

    Mitralgözüyle karşı tepelerden
    Biçtikçe siyah başaklarını gecenin
    Horul uykularımıza kasteden
    O tezayaklı eşkıya
    Suyolcu Memet Pehlivan
    Vadesi doldukta
    Güneş müfrezelerinin yaylım ateşiyle
    Vuruldu şafakta
    Yatıyor şimdi
    Rahmet okusak da okumasak da
    Kanlar içinde upuzun
    Dere boyunda

    Eski dölyatağına dönüyor sanki
    YAĞMUR

    Can Yücel

    #64433
    FeeLinG
    Üye

    O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.

    Demeyeceksin işte.

    Yaşarsın çünkü.

    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

    Çok sevmeyeceksin mesela.

    O daha az severse kırılırsın.

    Ve zaten genellikle O daha az sever seni, Senin O’nu sevdiğinden.

    Çok sevmezsen, çok acımazsın.

    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

    Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…

    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

    Senin değillermiş gibi davranacaksın.

    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

    Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

    Paldır küldür yürüyebileceksin.

    İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

    Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

    Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları…

    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

    “O benim.” diyeceksin.

    Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin…

    Mesela gökkuşağı senin olacak.

    İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

    Mesela turuncuya, ya da pembeye.

    Ya da cennete ait olacaksın.

    Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.

    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

    Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

    İlişik yaşayacaksın.

    Ucundan tutarak…

    Can YÜCEL…

    #64434
    FeeLinG
    Üye

    EĞER

    O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması
    mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

    Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
    en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

    Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

    Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.

    Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

    O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

    Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

    Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine delice bakmasalardı eğer.

    Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

    Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
    son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

    Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
    meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

    Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
    beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

    Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

    O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
    yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

    O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
    son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

    Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
    her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

    Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

    Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

    Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

    Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
    sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

    Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

    İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
    kartvizitinde ‘onca ayrılığın birinci dereceden failidir’ denmeseydi eğer.

    Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

    Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
    Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

    Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
    Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
    ya canım ellerini tutmak isterse…

    Evet Sevgili,
    Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
    kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

    CAN YÜCEL

    #64435
    FeeLinG
    Üye

    Bİ DAMLACIK

    Duru bir yeşildi ortalık
    Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu
    Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık,
    Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı
    Pullarını döküyor üstüme
    Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir
    Belki de anmak için
    bi damlacık bir sessizliği

    CAN YÜCEL

    _____________________________________________________

    BİR SEN EKSİKTİN AYIŞIĞI

    Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
    Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
    Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
    Başımızda pirensip sahibi bir başçavuş.
    Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz…

    Bi sen eksiktin ayışığı
    Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!

    CAN YÜCEL



    BU DA ÖYLE BİR AŞK

    Sırtımda çıplak
    Islak nefesin
    Bi gidip bi geliyor

    Biz senlen yatmıyoruz ki
    Yaşamıyoruz da
    Hep yarışıyoruz
    Sen mi ben mi
    Önce kim
    Ölümü öldürecek diye

    CAN YÜCEL



    BULUŞMAK ÜZERE

    Diyelim yağmura tutuldun bir gün
    Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
    Öbür yanda güneş kendi keyfinde
    Ne de olsa yaz yağmuru
    Pırıl pırıl düşüyor damlalar
    Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
    Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
    İşte o evin kapısında bulacaksın beni
    Diyelim için çekti bir sabah vakti
    Erkenceden denize gireyim dedin
    Kulaç attıkça sen
    Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
    Ege denizi bu efendi deniz
    Seslenmiyor
    Derken bi de dibe dalayım diyorsun
    İçine doğdu belki de
    İşte çil çil koşuşan balıklar
    Lapinalar gümüşler var ya
    Eylim eylim salınan yosunlar
    Onların arasında bulacaksın beni
    Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
    Çakmak çakmak gözleri
    Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
    Herkes orda sen de ordasın
    Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
    Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
    Özgürlüğe mutluluğa doğru
    Her işin başında sevgi diyor
    Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
    Bi de başını çeviriyorsun ki
    Yanında ben varım

    CAN YÜCEL



    BÜYÜK CAN DEDİ Kİ

    Kovalamayın beni yatağa
    Hiç uykum yok
    Daha lafınıza karışacağım
    Ortalığı dağıtacağım
    Televizyonu kapatacağım
    Ayçiçeği resmi yapacağım daha
    Başparmağıma şiir okuyacağım
    Islık çalacağım
    Daha çok işim var
    Gecenizi karartacağım
    Kütahya vazonuzu kıracağım
    Vakitsiz yatırmayın beni
    Daha çok erken

    CAN YÜCEL



    FARZET HİÇ AYRILMADIK

    Farzet hiç ayrılmadık
    Gözümde tütüyor
    Gözümü tütsülüyorsun hala
    Hep birlikteyiz sanki
    Seninle ben ve DÜNYA

    CAN YÜCEL

    #64436
    FeeLinG
    Üye

    ELLERİMDE BİR GÖZTAŞI

    Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
    Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
    Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
    Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
    Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
    Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
    Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
    Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
    Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
    Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
    Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
    Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
    Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
    Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
    Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
    Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
    Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
    Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
    Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
    Ya da ilk insanın doğdugu, öldüğü dağdi Moby Dick
    Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
    çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
    Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
    Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
    Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
    Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
    Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.

    CAN YÜCEL

    #64437
    FeeLinG
    Üye

    HERŞEY SENDE GİZLİ

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    İşte budur hayat!
    İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin…

    CAN YÜCEL

    #64438
    FeeLinG
    Üye

    İNTİHAR !!

    Balkonun altına kapamışlar hint horozunu
    Önüne de bir kara tel çekmişler
    Dünya yüzü görmesin diye…
    Yine de herkesten önce ötüyor sabahları…
    Erken öten horozu… sözü bir yerlerden
    kulağına çalınmış olmalı…

    CAN YÜCEL



    MARTILAR Kİ

    Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
    Ve öylesine harlı ki
    esrik nefesim
    Bir kibrit tutsam parlayacak.
    Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
    Boğazın iki yakasından

    Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
    Gelişi güzel mi güzel bir ocak
    Suların ortasında sevgili öfkemle benim
    Yanacak bahar erişinceye değin
    Soğuktan morarmış kanatlarını
    ısıtsın diye martılar

    Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin

    CAN YÜCEL



    SARDUNYAYA AĞIT

    İkindiyin saat beşte
    Başgardiyan Rıza başta
    Karalar bastı koğuşa
    Ikindiyin saat beşte

    Seyre durduk tantanayı
    Tutuklayıp sardunyayı
    Attılar dipkapalıya
    İkindiyin saat beşte

    Yataklık etmiş zaar
    Suçu tevatür ve esrar
    Elbet bir kızıllığı var
    Ikindiyin saat beşte

    Dirlik düzenlik kurtulur,
    Müdür koltuğa kurulur
    Çiçek demire vurulur
    İkindiyin saat beşte

    Canların gözü yaşta,
    Aklı idamlık yoldaşta,
    Yeşil ölümle dalaşta
    İkindiyin saat beşte

    CAN YÜCEL

    #64439
    FeeLinG
    Üye

    ÖZLEDİM SENİ..

    özledim seni…
    ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
    beynimi uyuşturuyor özlemin…
    çok sık birlikte olmasak bile
    benimle olduğunu bilmenin
    bunca zamandır içimi ısıttığını
    yeni yeni anlıyorum
    Yokluğun,
    Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
    mütemadiyen bir boşluğa
    Sabahları seni okşayarak başlamaları
    aksamları her isi bir kenara koyup
    seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
    oynaşmalarımızı,
    yürüyüşlerimizi,
    sevimli haşarılığını,
    çocuksu küskünlüğünü…
    Nasılda serttin başkalarına karşı
    beni savunurken;
    ve ne kadar yumuşak
    bir çift kısık gözle kendini
    ellerimin okşayışına bırakırken
    Gitmeni asla istemediğim halde
    buna mecbur olduğunu görmek
    ve sana bunları söylemeden
    ”git artık” demek
    ”beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
    kavuşacaksın mutluluğa”
    demek sana nede zor
    seni görmemek ve belki yıllar sonra
    karsılaştığımızda
    bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden…
    yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….

    CAN YÜCEL

    #64440
    FeeLinG
    Üye

    SEVGİ DUVARI

    sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    salonlar piyasalar sanat sevicileri
    derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
    yakanda bir amonyak çiçeği
    yalnızlığım benim sidikli kontesim
    ne kadar rezil olursak o kadar iyi
    kumkapı meyhanelerine dadandık
    önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
    aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
    sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
    yalnızlığım benim süpürge saçlım
    ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    bol çelik bol yıldız bol insan
    bir gece sevgi duvarını aştık
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki
    başucumda bir sen varsın bir de evren
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

    CAN YÜCEL

    #64441
    FeeLinG
    Üye

    YAPRAK DÖKÜMÜ

    Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
    Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

    Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
    Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
    O çocuklar
    O yapraklar
    O şarabi eşkiyalar

    Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?

    CAN YÜCEL

    #64442
    FeeLinG
    Üye

    SUSSS-MA

    Butün bu cılgıldaklar
    Pencerenin ağzına asılı
    Bütün bu fırıldaklar
    Bütün bu pervaneler
    Bütün bu değirmenler
    Bütün bu uçurtmalar ve uçaklar
    Poyrazın doğrultusunda…
    Gülibrişim, mimoza ve manolya, kavak
    Yaprakları dahil
    Bütün bu kıpır kıpır insanlar
    Elleri kolları ve kulaklarıyla
    Ve erken öten bir horozun sesiyle
    Kaçmışlar öbür dünyaya şimdiden
    Seslerini bırakmışlar geriye
    Bu ölümlü dünyaya yadigar…

    CAN YÜCEL

    #64443
    FeeLinG
    Üye

    Bugunlerde herkes gitmek istiyor.
    Küçük bir sahil kasabasina,bir baska ülkeye,daglara, uzaklara…
    Hayatindan memnun olan yok. Kiminle konussam ayni sey…
    Her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
    Öyle ”yanina almak istedigi üç sey” falan yok.
    Bir kendisi.

    Bu yeter zaten. Her seyi, herkesi götürdün demektir.
    Keske kendini birakip gidebilse insan.
    Ama olmuyor.

    Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
    ani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
    Böyle gidiyor iste. Bir yanimiz ”kalk gidelim”,
    öbür yanimiz “otur” diyor.
    ”Otur” diyen kazaniyor. O yan kalabalik zira.
    Is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..

    En kötüsü aliskanlik.
    Aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi
    yeniyor. Kaliyoruz.
    Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
    Evlenmeler…
    Bir çocuk daha dogurmalar…
    Borçlara girmeler…
    Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.
    Misal, ben…
    Kapidaki Rex’i birakip gidemiyorum. Degil bu sehirden gitmek,
    iki sokak öteye tasinamiyorum. Alip götürsem gelmez ki…
    Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda.
    Herkes onu, o herkesi seviyor.
    Hangi birimizle gitsin?
    ”Sirtinda yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardir;
    evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin.
    Kendi imalatimiz küfeler.
    Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. Ölüm var zira.
    Ölüme inat tutunmak lazim. Inadina kök salmak lazim.
    Bari ufak kaçislar yapabilsek.
    Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakasi.
    Hepimiz kaçabilsek…
    Bütçe, zaman, keyif…
    Denk olsa. Gün içinde mesela…
    Küçücük gitmeler yapabilsek.
    Ne mümkün.
    Sabah 09.00, aksam 18.00.
    Sonra baska mecburiyetler.
    Sıkışıp kaldık.
    Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali.
    Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
    Bir ömür karsiligi bir ömür yani.
    Ne saçma.
    Bahar midir bizi bu hale getiren?
    Galiba.
    Ben her bahar ásik olmam ama her bahar gitmek isterim.
    Gittigim olmadi hiç.
    Ama olsun… Istemek de güzel.
    CAN YÜCEL

    #64444
    FeeLinG
    Üye

    AKDENİZ YARAŞIYOR SANA

    Akdeniz yaraşıyor sana
    Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
    Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
    Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
    Köpekler havlıyor uzaktan
    Demin bir çocuk havladı
    Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
    Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir
    Denizi tokmaklıyor balıkçılar
    Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
    O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği
    Hayatta yattık dün gece
    Üstümüzde meltem
    Kekik kokuyor ellerim hala
    Senle yatmadım sanki
    Dağları dolaştım
    Ben senden öğrendim deniz yazmayı
    Elimden düşmüyor mavi kalem
    Bir tirandil çıkar gibi sefere
    Okula gidiyor öğretmenim
    Ben de ardından açılıyorum
    Bir poyraz çizip deftere
    Bir ada var sırf ebabil
    Dönüyor dönüyor başımda
    Senle yaşadığım günler
    Gümüş bir çevre oldu ömrüm
    Değince güneşine
    Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
    Gözlerim kamaşınca senden
    Ölüm belki sularından kaçırdığım
    O loş suda yıkanmaktır
    Durdukça yosundan yeşil
    Kulaç attıkça mavi
    Ben düzde sanırdım yıkıntım
    Örenim alkolik asarım
    Mutun doruğundaymışım meğer
    Senle çıkınca anladım
    Eski Yunan atları var hani
    Yeleleri bükümlü
    Gün inerken de öyle
    Ağaçtan izdüşümleriyle
    Yürüyor Balan tepeleri
    Yürüyor bölük bölük can
    Toplu bir güzelliğe doğru
    Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize

    #64445
    FeeLinG
    Üye

    AKİS

    Sen çaldıkça Teodorakis
    Bir mor yağıyor üstüme…
    Dudaklarım öpüşmekten mosmor…
    Bir putum sanki ilahilerle
    denize fırlatılmış
    Ve bir deniz yağıyor üstüme
    Bakma sen sevgili Teodorakis
    Açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
    Avluların o en çakırkeyiflisine
    Mısır daneleri gibi serpilmişler ama
    Mısır danesi değil ki bu adalar
    Ne de biz güverciniz…

    Sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
    Çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
    Birbirimize
    Ve kendimize
    Bilakis

    Sen çaldıkça Teodorakis
    Bir mor yağıyor üstüme


    Al Bir Uzun Hava

    Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin
    Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!
    Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını
    Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin!

    Bugün kitabım verdim tek pedal matbaaya
    Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye
    Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun
    Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya



    ALTI

    Geçen gün görüşe gelenlerin isimleri okunurken hoparlörde,
    Otobüs Terminalleri düştü aklıma;
    Aynı çatlak ses, aynı nalça ağız:
    Adana’dan İstanbul istikametine gitmekte olan
    Gazanfer Bilge Turizm Otobüsü Yolcuları
    Otobüsünüz hareket etmek üzeredir…
    A, baktım, şaka maka derken, daldırıp gidiyorum
    İstanbul istikametine!..
    Tıp! Tıh! Tıh! Tıh! Tıh!
    S…mışım ben böyle 1930 model ranzayla çıkılan
    İstanbul seyahatinin içine!

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 22)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.