1. Anasayfa
  2. Genel
  3. Muhabbet & Eğlence
  4. Can YÜCEL şiirleri...
7 yazı görüntüleniyor - 16 ile 22 arası (toplam 22)
  • Yazar
    Yazılar
  • #64446
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    Aslandan Al Haberi!

    Romalılar aslanlara atarlarmış Hıristiyanları.
    O Hıristiyanlar ki
    Romalılardan daha dürüst, daha düzgün, daha uygar bir
    düzene
    inanmaktan başka suçları yoktu…
    Romalılar oyalamak için işsiz yığınlarını
    O zamanın gazetesi
    Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
    Aslanlara atarlarmış sen gibi ben gibi
    Mehmet Turgut gibi insanları
    O Mehmet Turgut ki
    İşsiz olmaktan başka suçu yoktu
    İşsiz parasız evsiz-barksız
    Ve aslanın kafesine girdiğini farketmeyecek
    kadar uykusuz…
    O Mehmet Turgut ki
    Libya’ya gitmek için sıra bekleyen bir
    Kunuri Aslanıydı
    Adana’nın Girne yolunda bir lunaparkta
    Buldular parçalanmış vücudunu…
    Sade Adana’nın Girne yolunda değil
    Roma’da da böyle
    Oyalamak için işsiz yığınlarını
    Ve belki de azalsın diye işsizlerin sayısı
    O zamanın gazetesi
    Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
    Aslanlara atarlardı sen gibi ben gibi
    Mehmet Turgut gibi insanları…
    Ama Ali adındaki
    O kendi de müebbete mahkum aslan
    Aslanlar akıllanıyorlar mı nedir
    Yemedi kardeşim yemedi
    Kore Gazisi Mehmet Turgut’un göğsündeki
    Silver Star nişanını!

    #64447
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    BAHARLA ÖLÜM KONUŞMALARI

    I
    Memelerim koparıyor
    Yüzyıl süren bir yalnızlık
    dile gelmişçesine
    Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
    Ve ağrıya
    ağrıya tabi,
    ağraya
    ağraya ağbi…
    Nakkaş Tepe de ancak
    bezmimize böyle gelmiştir
    Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle
    Yerbilimsel bir hapisten sonra

    II
    İçimdeki karanlığı patlatacağım
    Zifiri bir su akacak
    kamışımdan toprağa
    Bir kedi yavrulayacak
    köpek dişli bir kedi
    Ve böğürtlenler köpürecek ağzından
    Yedikçe
    kendi
    kendini
    mayhoş
    Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
    Mors’un en morundan bir karga
    Konacak karşıki direğin doruğuna
    Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu
    Ne kadar taşlasan boş
    oynamıyor yerinden
    Ben kargadan korkmam ama
    bunun gözleri baykuş
    Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak
    Ve ötüyor
    ötüyor
    ötecek
    Beni ışığa bağlayan
    (Bağlayın beni ışığa!
    Gerin telleri gerin!)
    beni ışığa bağlayan
    o gelin telleri
    o gelin telleri
    kopuncaya dek…
    Akpembe bahar yelkenleriyle
    Güneşin rüzgarına gerilmiş
    bir badem ağacı gibi…
    İçimdeki karanlığı patlatacağım
    Ve beynimin en ölümcül yaşlarıyla
    ağlaya
    ağlaya
    Yepyeni bir insan
    pırıl pırıl bir can
    bitecek toprağa…

    III
    İki çöpçü geliyordu karşıdan.
    Biri
    (Aynen Selahattin-i Eyyubi Haçlılar
    Seferinden, sanırsın, pos bıyıklarıyla
    Tarihin, süpürmeye gelmiş Prens Adalarını )
    Öbürüne
    (Marmara’yı bizim Yaşar Küklopsunun o
    Anavavza gözüyle dünyanın en güzel
    atlarının neredeyse ineceği e biraz
    genişçe bir çakır su gibi görüyordu,
    eminim)
    Eyitti kim:
    Halk Partisi’nin solunda bir parti olsa
    Hiç dinlemez oyumu ona veririm

    IV
    Sevda Tepesinde geçen gün
    Karşıki masanın altında
    İki tane tavuk gördüm
    Toprakla yıkanıyorlardı
    Eşeledikleri çukurda
    İnsanlar için de belki ölüm
    Toprakla bi tür
    Yıkanmaktır diye düşündüm

    V
    Üşüyor mu deniz
    üstüne boşandıkça yağmur?
    Ondan mı dersin
    tüyleri böyle ürperiyor?
    Ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağnakta
    Alı al moru mor bir sandal gibi acaba
    Yıllar sonra yılmayıp yine
    Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?

    VI
    Buket diye bahçeli bir meyhane vardı Yenişehir’de
    Yıkıldı çoktan GİMA var şimdi yerinde
    Kenarı küpelerle çevrili o küçücük havuzun
    Yamacında bir masa
    Cahit Ağ’beyle otururduk yaz gecelerinde
    Fıskiyenin serpintisiyle sırılsıklamdı muşamba
    Zaten Cahit’in gözleri daim yaşlı
    “Şunu siliver!” derdi garsona
    “Şu muşambayı siliver, mirim!”
    Ne Cahit kaldı, ne Buket, ne fıskiye
    Yine de bu bahar öğlesinde
    Fıskiyenin üstündeki o kırmızı top gibi
    -İsterse kalpten olsun, isterse-
    Hop hop ediyor ya yüreğim bi düziye

    VII
    Ruhum sıkıldıkça, ruhum,
    Mızrapsız bir tambur gibi
    Apayrı bir hava çalıyor vücudum
    Ruhum sıkıldıkça ruhum,
    Senden ayrı, kendimden ve kentten ayrı
    Apayrı bir hava çalıyor vücudum
    Kalk gidelim, kalk gidelim başka yere!
    Başka yere, başka yere, başka yere!
    Ruhum sıkıldıkça, ruhum,
    Cemil Beysiz bir tambur gibi
    Kendi kendini çalıyor vücudum

    VIII
    Yalıların surları boyunca giderken Kanlıca’da
    Duvarda bir gedik ilişti gözüme
    Uydurdum gözümü deliğe:
    Bir bahçe
    Bahçe değil bir havuz
    Havuz değil bir bahçe
    Üstü nilüfer kesmiş silme
    O nefti yapraklarıyla gelmiş
    O aksarı çiçeğiyle
    Ne hevesle gelmiş kim bilir bu güzelliğe!
    İnsanoğlu beni görsün diye mi?
    Bahçede oysa
    Bahçedeki bir havuz
    Bir havuz ki bir bahçe
    Ne in var ne cin ne bey ne ağa
    Surları da çekmişler dört bir yanına
    Bizler de varmayalım diye bu uçmağa
    Sade bir garibim yavru kurbağa
    Serilmiş o ortası çukur
    O sal gibi yaprağa
    Yarı suyun içinde
    Yarı yansımış ışığa
    Pırıla pırıl yeşile yeşil
    Rezil mi rezil
    Başladı birden haykırmağa
    Başladı inin cinin ağanın beyin
    Ne kendi görüp ne kimseye gösterdiği
    Çevresine bizler görmeyelim diye
    Surlar çektiği
    O kimsesiz güzele türkü yakmağa
    Şairim ben
    Benim işte o kurbağa

    IX
    Hep ölümü çalacak değil a Zangoç
    Bu da
    Sema’yla Asaf’ın kızına
    Hoşgeldin demek için
    Oysa
    Ne kadar
    Ne kadar
    Ne kadar yalnız
    Sanıyordum kendimi demin

    X
    Atkestanelerini geçen süvari ışıklar
    Er-erken kaldırmış hanımellerini
    tühallah üşüyecekler!
    Ve zeytinler eski Rum tenteneleriyle
    Esen yel!
    Esen yel!
    Kim gördü böyle gül yiyen horoz
    Tanyeri kokuyor sesi…
    Yuvarlandıkça sanki bayırdan aşağı
    hapiste dolmuş bir şarap şişesi
    Öbür horozlar da ayaklanıyor
    merdiven nakışlı ibikleriyle
    Ve balkonlardan sarkarken
    düşleri bebelerin
    bir albayrak yarışı gibi
    Horozlar nev-icad ediyorlar denizi
    Hırsızlar!
    Hırsızlar!
    Ve deniz
    levent gölgeleriyle Turgut Reis’in
    Bütün bu dizelerden alınıyor
    Bir ala
    bir mora kesiyor yüzü
    Esen yel!
    Esen yel!
    Bu sabah
    bir firardır
    kan-davasından bir çocuk
    Kuşluk vaktine kalmadan önce
    Güneşin kurşunlarıyla vurulacak
    Ve akşamladı mıydı çamlar
    ve karadı mıydı
    Tepelerde
    Tepelerde
    Öyle güzel ki esen yel
    Esen yel!
    Esen yel!
    Bu sabah
    ve bu bahar
    bir firardır
    Baruta koşan bir fitil
    İfil
    İfil
    Öyle güzel ki esen yel!
    Esen yel!
    Esen yel!
    Öyle güzel
    Öyle güzel ki
    Esmese de
    Esmese de
    Güzel

    XI
    İçimden bir his bırakmıyor beni ölmeceye.
    İçimden bir his.
    Bir his ki
    Çapraz oturmuş denizin kıyısına
    Taş
    Taş
    Taş
    Derken bir GÜNEŞ!
    Tıpkı Üsküdarda’ki
    Şemsi Paşa Camisi gibi.
    Sen iskeletlerle değil diyor bana
    Sen iskelelerle kuracaksın cesedini
    Ve öyle köpeksin ki sen
    Öldükten sonra bile
    Yılmaz’ın UMUDundaki
    Paytonların ardından
    Koşacaksın hep
    Geleceğe
    Çın
    Çın
    Çın
    Ve karnımın gevşemesine karşın
    Taş..larımdaki tarçın
    Bırakmıyor beni ölmeceye
    Evet diyemiyorum
    Diyemiyorum ki evet
    O hayırlı
    O hayırlı geceye

    XII
    Ben de
    Boğaziçi de bu bahar
    Mavi sakalına erguvanlar takmış
    Sarhoş bir İskele Babası kadar
    Hem delikanlı
    hem deliler gibi ihtiyar

    #64448
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    KEŞİF

    Kadın denilen kayıp kıtayı keşfe çıkan milyonlarca erkek, çoğu zaman eli
    boş döner açık denizlerdeki bu nafile seferlerinden…
    Keşfettiğini sananlarsa bir süre sonra (belki birkaç sene, belki birkaç
    saat) ayak bastıkları kıtayı bambaşka bir iklime bürünmüş bulunca,
    Kolomb sendromuyla “Acaba yanlış kıtada mıyım ” telaşına kapılırlar.
    Oysa genellikle kıta değildir yanlış olan; kâşifin kıtayı algılayış
    biçimidir…
    Asgari topografya bilgisinden yoksun oluşudur…
    Kıta’nın bazen kaşife göre mevsim değiştirebilen, aynı anda birkaç iklimi
    bir arada yaşayabilen potansiyelini algılayamayışıdır…
    Güverteden karanın görünüşüyle, kıtadan kâşifin görünüşü arasındaki farkı
    kavrayamayışıdır.
    Bu pusula hatasından ötürü, kaç erkek olağanüstü bir keşfin kenarından
    dönmüştür,
    kaç kaşif, henüz keşfetmediği kıtaları yok sayarak gerçek yüzölçümünü
    bilmeden yaşadığı bir kıtanın kıyısında tüketmiştir nihayetini kim bilir?

    Ve kim bilir kaç kıta uzaktan gülümseyerek izlemiştir, çevrede
    kendisini arayan şaşkın kaşiflerin nafile turlarını…

    Can Yücel’den

    #64449
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
    Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
    Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım..
    Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
    Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
    Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
    Çok acıttığında anladım..
    Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
    Yüreğini elime koyduğunda anladım..
    ”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
    Sana ”git” dediğimde anladım..
    Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
    Git dediklerinde gittiğimde anladım..
    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
    Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman
    olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
    Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
    Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
    Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
    Sevgi emekmiş,
    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…

    Can YüceL

    #64450
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI

    Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

    Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek

    Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

    “Seni Seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boşyere saatlerce havadan sudan söz etmek

    Seninle olmanın en heyacanlı yeri ne biliyor musun?

    Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek
    birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek…

    Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun ?

    Seni hiç tanımadığım birsürü insanlarla paylaşmak.Senin yanında olan,seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

    Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

    Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek
    yan yana…Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek..Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek..

    Seninle olmanın en romantik yönü ne biliyor musun?

    Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak..Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak..

    Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun ?

    Seni kaybetmek korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek..Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yüzünde.Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime..

    Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

    Nereden bileceksin?

    Sen benimle hiç olmadın ki.Olsaydın avuçlarım terlemezdi..Isırmazdım dilimin ucunu.. Özlemezdim seni yanımdayken..Kıskanmazdım.

    Korkmazdım yollarda yürümekten.Islanmazdım yağmurlarda..Yıldızlara aya dert yanmaz ,böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.

    Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan
    denize..ve her kulaçta haykırırdım seni..

    Ama sen hiç benimle olmadın ki..
    YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ,YA DA YÜREĞİN..

    Can Yücel

    #64451
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    Belkim Bir Kertenkeleyim

    Belkim bir kertenkeleydim
    piç edilmis bir yagmurun serini
    bir güzelin çirkiniydim
    çirkinlerin en güzeli
    yesil kossa güneslerin gölgesi
    ben en hizli yesiliydim
    kurbaga yarislarinda annemin

    çatal matal kaç çataldim kim bilir
    bin dereden bir kendimi getirdim
    haydan gelip huya giden bir huysuz
    heyheyler içinde bir heydim
    belkim yedi belkim sekiz belaydim

    düdük çalar hirsizlanmis polisler
    ben korkudan üstlerime iserdim
    üç yildizli bir albaydi gökyüzü
    karsisinda önüm açik gezerdim
    agzi bozuk meymenetsiz bir ozan
    rus cenginde çaganozdum bir zaman

    iki gözüm iki koltuk-eviydi
    mavilerim bir miyobun koynunda
    kendi düsen köyler kentler aglamaz
    sur disinda ben oturur aglardim
    ekmek diye bagrisirdi bebeler
    elma derler ben ortaya çikardim
    agitlarla kutlanirdi Isa-dogdu gecesi
    fildisinden bir kuleydim yiktim kendimi

    bilmem hangi keloglanin fesiydim
    bir püskülsüz sümbülteber tohumu
    feslegenler yaprak dökmüs serrimden
    bir naraydim kimse bilmez nereden
    ya yakindan ya uçmaktan gelirdim
    belkim ince belkim kalin bir sestim
    belkilerin kol gezdigi saatta
    belkim belki bile degildim.

    Can Yücel

    #64452
    avatar of feelingFeeLinG
    Üye

    Yasasin Cumhuriyet

    Golkoy Adinda Bir Yer Varmis Gelibolu’da
    Televizyonda Gosterdiler Gecen Gun.
    Gelenek Edinmis Koy Halki,
    “ben Kendimi Bildim Bileli Bu Boyledir”
    Diyor Muhtar:
    29 Ekim’de Toptan Sunnet Ederlermis Cocuklarini…
    Derken Ekranda Entarili Bir Cocuk Belirdi
    Kirvesi Tutmus Kolundan
    Yatirdilar Bir Kamp Yatagina,
    Ardindan Sunnetci Olacak Zat Boy Gosterdi
    Elinde Bicagiyla,
    Cocuk Kaldirdi Basini, Bagirdi:
    “yasasin Cumhuriyet” Diye
    Bunun Uzerine De Ekran Karardi

    Korkarim Bu, Sade Golkoylulerin Degil, Umumuzun
    Sade Kucuklerimizin Degil, Buyuklerimizin De
    Dustugu Bir Tarihsel Yanilgi
    Cunku Sunnet Degil, Farzdir Cumhuriyet

7 yazı görüntüleniyor - 16 ile 22 arası (toplam 22)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.