- Bu konu 0 yanıt içerir, 1 izleyen vardır ve en son 16 yıl 4 ay önce LabVet tarafından güncellenmiştir.
- YazarYazılar
- 10 Haziran 2008: 00:11 #17707LabVetÜye
TÜRKİYE’de ekolojik hayvan yetiştiriciliğinin ilkeleri beş-altı maddede yalınlaştırılabilir. Kuşkusuz bu metinde yer almayan bir çok ayrıntının varlığından (döngüsel ya da çevrimsel, kapalı üretim gibi) söz etmeyi başka bir yazıya havale ederek…
Bunların başında, ekolojik hayvansal ürün alabilmek için öncelikle hayvanların tamamen ekolojik olarak üretilmiş yemlerle beslenmesi gerekliliği geliyor.
İkinci olarak dikkat edilmesi gereken nokta; ırk seçiminde yöresel iklim ve çevre koşullarına uygun, adaptasyonunu tamamlanmış saf kültür ya da melez ırkların seçiminin yapılmasıdır. İşletmede genetik modifikasyona uğramış hayvanlar kullanılamaz.
Üçüncü olarak; hayvanların özgür olabileceği, doğal davranışlarını sergileyebileceği, rahatça barınıp, gezebileceği ve otlayabileceği alan yeterliliğine sahip olması gerekiyor.
Dördüncü ilke; hayvan sağlığı için koruyucu aşılar (şap, agalaksi gibi) hariç, verimi artırma amaçlı kimyasal ilaçların kullanılmaması ve doğal tedavi yöntemlerinin uygulanması.
Beşinci ilke; işletmedeki tüm hayvanların kimlik verilerek tamamen kayıt ve kontrol altında tutulması gerekliliği.
Son ilke ise hayvanlara verim artırma, bakım kolaylığı sağlama gibi amaçlarla yapılan gaga kesme, iğdiş etme gibi fiziksel müdahalelerde bulunulamayacağı.
Bu ilkeleri açacak olursak, Türkiye’de bir girişimcinin ya da hayvancılık yapan çiftçinin ekolojik hayvancılığa adım atabilmesi için çözmesi gereken ilk problem, hedeflediği hayvan sayısının tümünü ekolojik olarak üretilmiş yem ile besleyebilmesidir. Ekolojik hayvancılık yapacak olan çiftçinin iki seçeneği var; birinci seçenek, ekolojik yem yetiştirmek üzere yeterli arazi genişliğine sahip olmak, ikinci seçenek ise, yem yetiştirmek üzere arazi kiralamak ya da sözleşmeli çiftçilik yoluna gitmek. Biz Eceabat Yalova Köyü’ndeki çiftliğimizde öncelikle kendi arazilerimizde ekolojik yem yetiştirmeyi ardından da ek olarak kiralama yoluna gittik.
Ekolojik yem yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunları da ekolojik hayvancılığın sorunları arasında saymakta yarar var: Türkiye’de genel olarak konvansiyonel tarımda normalden daha yoğun kimyasal gübre kullanıldığından toprak tüketilmiş durumda. Üstelik bu topraklarda herhangi bir kimyasal gübre kullanmadığınızdan aldığınız verim 1/3 oranına kadar düşebiliyor. Böyle olunca hayvanlara kaliteli ve sağlıklı yem vermenin yanında yeterli yemi üretmek de problem olarak karşınıza çıkıyor. Çünkü hayvanların hem yaşamlarını idame ettirmesi hem de üretimleri için enerji, vitamin ve proteinden oluşan rasyonların yeterli düzeyde verilmesi gerekiyor.
Ekolojik hayvancılıkta karşılaşılan sorunlardan biri de hayvan sağlığı. Bugün hayvanlar koruyucu sağlığın bir gereği olarak aşılanabiliyor. Ekolojik hayvancılıkla ilgili uluslararası yönetmelikler antibiyotik kullanımını hayvanın yaşamı tehlikeye girmedikçe öngörmüyor. Bu durumda, antibiyotik kullanılsa da, o hayvandan sağlanacak ürünler, konvansiyonel hayvancılıktaki arınma süresinden 2 kat daha fazla süre geçene kadar ekolojik olarak kullanılamıyor. Bu uygulama, kuşkusuz yetiştiricinin etik anlayışına bırakılmış durumda. Yönetmelikte belirtilen homeopatik tedavi uygulamaları konusunda bilgi alabileceğimiz herhangi bir kurum olmadığı için bu konuda zorlanıyoruz. Çoğunlukla yöre halkından öğrendiğimiz geleneksel/doğal tedavi yöntemlerine başvuruyoruz; İshalde kuru çay içirmek, meme ve ağız yaralarında karbonat kullanmak, meme problemlerinde hava-civa otundan yapılmış preparatların kullanılması gibi. Türkiye’de ekolojik hayvancılık kadar hayvancılık konusunda da büyük sorunlar yaşanıyor. Turizm ve sanayinin girmediği bakir alanlarda ekolojik hayvancılık yapma şansı daha yüksek. Ancak Doğu ve Güneydoğu hariç kırsal alanlarda yeterli mera bulunamıyor. İnsan elinin değmediği otlaklar hayvanların genlerinden gelen bilgiyi sürdürerek kendi yemlerini seçmeleri açısından önemli.
Ekolojik hayvancılık konusunda bilgi alabileceğimiz yeterli başvuru kaynağının olmaması da önemli bir sorun. IFOAM yönetmeliği ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın ekolojik tarım yönetmeliği dışında kaynak bulamıyoruz.
Ekolojik hammaddelerin bulunması, pazarlama ve ürünlerin sunumu da ayrı bir problem. Örneğin peynir için ekolojik mayayı yurt dışından getirmek zorunda kaldık. Örneğin ekolojik peyniri korumak için tuz dışında bir madde kullanamıyoruz. Kuşkusuz koruma için ekolojik bir yöntem vardır ama biz bunu henüz bilmiyoruz. Ekolojik ambalajlama konusunda Türkiye’de standart ve kriterler oturmadığı için, uygun olmadığını düşündüğümüz halde şu anda tenekelere salamura yaparak ambalaj yapabiliyoruz. Çözümü yurt dışından organik sertifikalı peynir örnekleri getirtip inceleyerek bulabildik. Garipsediğimiz halde bir tur plastik malzemenin kullanılabildiğini gördük. Tabii ürünle geçişkenliği olmayan bir madde. Bu konulardaki bilgi eksikliğinin de giderilmesi gerekiyor.
Ayrıca ekolojik ürünün tüketiciye çok pahalı ulaştırıldığını düşünüyorum. Ürünü tüketiciye ulaştıran son halka; üretim maliyetlerinin çok yüksek olduğunu, ürünü üretici ve yetiştiriciden pahalıya aldığını ve bu yüzden pahalıya sattığını savunuyor. Oysa bazı kurumlar üretici ve yetiştiriciye eşdeğer konvansiyonel ürüne göre yüzde 20-25 daha fazla ödüyor, ancak tüketiciye konvansiyonel ürünün 4, hatta 7 katı gibi yüksek rakamlarla sunuyor. Bu sorunun çözümü, ekolojik yaşamın ilkelerinden biri olan adil ticaret mekanizmasının işlemesiyle çözülebilir. Ayrıca, tek aracı sistemiyle ve üreticinin kâr marjının yüksek, aracının kâr marjının düşük tutulmasıyla adil ticaret mekanizması gerçekleştirilebilir.
Son olarak ekolojik ürün tüketme bilincinin toplumda gelişmesinin bütün bu sorunların çözümünün önemli bir paydası olacağını da düşünüyorum.
- YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.