blank
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25353
    aaslis
    Katılımcı

    [
    İnsan, hayvanları sürekli olarak gözlemlemiş ve zamanla onları rastgele öldürmek yerine, evcilleştirerek çeşitli ürünlerinden yararlanma yolunu seçmiştir.

    İnsanların hayvanları evcilleştirerek ilk zenginliklerine sahip oldukları, bu nedenle hayvanların sağlıklarına büyük özen gösterildiği, böylece, insan hekimliğinin yanı sıra hayvanların tedavi sanatının da doğup geliştiği ileri sürülmüştür. İnsan ve hayvan hekimliğinin çok uzun bir süre bir arada yoğrulduğunu; insanın kendisine yaptığı tedavileri hayvanına da uyguladığını belirtilmiştir.

    Ayrıca, Eosen devrine ait çift tırnaklı at, dinozor, mağara ayısı, fil gibi birçok memeli hayvan ve insan fosillerinde diş çürükleri, kırıklar, kemik ve eklem bozuklukları ile sinüzit, çiçek ve pnömoni gibi hastalıklar saptanmıştır.
    İçgüdü ile doğduğu kabul edilen insan ve hayvan hekimliğinin çok uzun süre bir arada yürütüldüğü bilinmektedir. Hayvanların rahatsızlıklarını gidermek için bazı bitkileri kullanmaları, kırlangıçların görüşlerini artırmak için “kırlangıçotu” yemeleri, köpeklerin “ayrıkotu”nu müshil olarak aramaları içgüdüsel tedavinin örneklerindendir.

    İlk Çağ düşünürleri, ileride hastalık kuramlarının oluşturulmasını etkileyecek olan, evrenin ve insanın yapısına ilişkin kavramlar ortaya atmışlardır. Bu düşünürlerin hemen tümü bir “ilk neden, ana madde (arkhe)”nin ne olabileceği konusunda fikir üretmişlerdir.

    Thales
    Anaximenes
    Heraklitos
    Ksenophanes
    Anaxagoras
    Empedokles

    Hipokrat
    Democritus

    İslam Uygarlığı Çağının veteriner hekimliği konusunda bilinen en eski eseri, İbn Ahi Hizam tarafından yazılan “Kitab al- Hayl val-baytara” dır. Erk’e göre bu eserde hastalıkların şeytanın şerri veya Allah’ın gazabıyla oluştuğu şeklinde bir açıklama yoktur. Hizam, hastalıklann etiyolojisinde genellikle sıcak, soğuk, fazla yorgunluk veya tembellik ile gıda ve vücut humorların etkisi üzerinde durmuştur. Örneğin:Arpalama, atın yorgunken su içmesi ve fazla arpa yemesi ile uyuz, vücutta kan miktarının artması ile oluşmaktadır.

    Veteriner tarihçileri Erk ve Dinçer 15. yüzyıla ait anonim nitelikli, Türkçe baytamamede göze çarpan humoral teori konusundaki kaynakların, Empedocles’e kadar indiğini bildirmişlerdir

    İlk resimli at anatomisi kitabı olan Kitab-üz Zardaka adlı el yazmasında da Hipokratik-Galenik esaslara bağlı kalınmıştır.

    Modern çağın başlangıcında, indirgeyici ve yarı bilimsel nitelikli hastalık teorileri ile karşılaşılır. Bunların en önemlileri Iatrofizik, Iatrokemi ve Vitalizm’ dir.

    Iatrokemi: Çoğu tıp tarihçisinin, kurucusunu Razi kabul ettiği bu teorinin 16. yy. daki temsilcisi Paracelcus’tur. Paracelcus, her ne kadar hastalıkların vücuttaki kimyasal değişikliklerle oluştuğunu düşünse de Pneumatistlerin ortaya attığı görüşe benzer bir “ruh” a inanmaktan geri kalmamıştır. Bu ruh, vücutta dolaşan “Archeus”tur.
    Vitalizm: En önemli temsilcisi Alman Ernest Stahl’dir. Stahl’a göre yaşayan vücudun karakteristik fenomenleri fiziksel ya da kimyasal kanunlarla değil “sensitif ruh kanunları” ile idare edilmektedir.

    Morgagni, 20 yıl süren 700’e yakın otopsi muayenesinden sonra, yaşam sırasında görülen bazı semptomların belirli organlarda ortaya çıkan değişiklikler sonucu oluştuğu ve hastalıklarında bu organlara yerleşmesi ile ilgili olduğu kanısına varmıştır. (ORGANLAR PATOLOJİSİ)

    Tıp tarihçilerine göre Müller, anatomi ve fizyoloji konusunda 19. yüzyılın en önemli bilim adamlarındandır. Fizyolojik uyarılma kuramı olan“Spesifik İrritabilite Yasası”nın kurucusu olan Müller, aynı zamanda ilk kez olarak dokuları mikroskopla incelemiştir. Müller ve O’nu takip eden mikroskopçular, canlı organizmasında hücrelere giden yola ışık tutmuşlardır.

    Koch ve Pasteur’ün bakteriyolojik çalışmaları, 19. yüzyılda infeksiyöz hastalık kavramı açısından çok önemli gelişmelere yol açmıştır. Koch, mikroorganizmalarla sepsis arasındaki ilişkiyi kesin olarak ispat etmiş, nonprulent hastalıkların da bakteriler nedeniyle olabileceğini ilk kez açıklamıştır. Aynı zamanda anthrax hastalığında basilleri ayırmış, basillerin patojen niteliklerini, hayvandan hayvana geçme özelliklerini göstermiştir.

    Bu yüzyılda, Fransız bakteriyolojisinin en büyük temsilcilerinden olan Pasteur ise hem anthrax üzerinde çalışarak Koch’un vardığı sonuçları yinelemiş hem de tavuk kolerası, anthrax ve kuduza karşı geliştirdiği aşılarla insanlığa büyük hizmetler etmiştir. Bakteriyoloji alanındaki bütün bu çalışmalar, bazı hastalıklann nedeninin mikroorganizmalar olduğunun açıkça ortaya koymuştur.

    [/color][/size]size=large]

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.