blank
3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Yazar
    Yazılar
  • #8985

    Göz Tansiyonu (Glokom) Hastalığı

    Glokom Nedir?
    Halk arasında “Göz Tansiyonu” adıyla da bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmez ise görme kaybına neden olabilir. Glokomda, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar verecek düzeyde yüksektir.
    Sıklıkla 40 yaşın üzerinde oluşan glokom genellikle yıllar içinde çok sinsi ilerler. Bu; en sık görülen glokom tipi olup “Primer Açık Açılı Glokom” olarak adlandırılır. Bu süre içinde glokomlu kişilerin bir bölümünde de hastalığa ait herhangi bir belirti görülmez. Glokom, birçok hasta tarafından ancak ileri dönemde ve belirgin görme kaybı ortaya çıktığında fark edilebilir. Glokomda görme kaybı oluştuktan sonra geri dönüş olmadığından erken tanı önemlidir. Normal göz muayenesi sırasında tespit edilen anormal göz içi basıncı artışı hastalığın ilk belirtisi olabilir. Göz doktorunca düzenli aralıklarla yapılan muayeneler glokomun erken tanı ve tedavisi için en iyi yoldur.

    Diğer bir glokom türü ise yine ileri yaşlarda ani olarak krizle ortaya çıkan dar açılı glokomdur. Şiddetli göz ağrısı, görme azalması, gözde kızarıklık ve bulantı, kusma ile karakterize bir tablodur. Acil tedavi gerektirir. Bebeklikte ve çocukluk çağında izlenen türlerinde gözde sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve gözde büyüme izlenir.

    Glokoma ne sebep olur?
    Normalde bazı göz dokularının beslenmesi için göz içerisinde sürekli olarak bir sıvı yapılır ve bu göz içi sıvısı aynı zamanda süreki olarak da bazı yollarla (trabeküler şebeke) gözü terk eder. Glokom, göz içi sıvısını dışarı boşaltan kanallarda yapısal olarak tıkanıklık oluşması nedeniyle sıvının yeterli boşalmaması ve buna bağlı olarak göz içi basıncının artması sonucu oluşur. Yükselen göz içi basıncı görme sinirine zarar vererek sinirin ölümüne neden olur. Bazı hastalarda ise göz içi basıncı normal olduğu halde görme sinirindeki kan akımının bozuk olması nedeniyle görme siniri aynı şekilde tahrip olur (Normal Basınçlı Glokom). Görme siniri hücreleri öldüğü zaman da kalıcı görme kaybı oluşur.

    Glokom nasıl teşhis edilir?
    Glokom dikkatli bir göz muayenesi ile teşhis edilir. Teşhise yönelik göz muayenesinde göz doktoru:
    -Tonometre adı verilen bir aletle göz içi basıncınızı ölçer. Göz dibi muayenesi yaparak göz sinirlerini inceler.
    -Gerekli görürse görme alanında kayıp olup olmadığını belirlemek için görme alanı testi yapar.
    -Görme siniri ve sinir lifi tabakasını inceleyen ileri yöntemler de uygulanabilir.
    Hatırlayın ki glokom herkeste olabilir. Glokoma bağlı görme kaybını engellemenin tek yolu erken tanıdır. Görme alanında glokoma bağlı belirgin hasar olmadıkça hasta bu kayıpların farkına varamaz. Bu nedenle düzenli aralıklarla göz muayenelerinin ve görme alanı gibi ileri tetkiklerin yapılması önemlidir.

    Kimler glokoma eğimlidir?
    Glokom dünyada milyonlarca kişide görülen ve her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Bununla birlikte bazı faktörler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir.

    Glokom riskini arttıran faktörler şunlardır: -İlerleyen yaş
    -Ailede glokom öyküsü (Gnetik yatkınlık)
    -Sigara
    -Şeker hastalığı
    -Yüksek-Düşük kan basıncı
    -Miyopi
    -Uzun süreli kortizon tedavisi
    -Göz yaralanmaları
    -Migren
    Bu özelliklere sahip kişilerin glokom yönünden göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur.

    Glokom iyileşebilir mi?
    Glokom tanı konulduktan sonra tamamen iyileştirilip ortadan kaldırılamaz; fakat birçok olguda uygun tedavi ile başarılı olarak kontrol altında tutulabilir, görme kaybının ilerlemesi engellenebilir.

    Eğer glokomunuz varsa, hastalığın tedavisi ve izlenmesi hayatınızın geri kalan bölümünde sürekli olarak devam edecektir. Bu nedenle göz doktorunuzun izleme programına düzenli olarak uymanız ve önerien tedaviyi dikkatle uygulamanız çok önemlidir.

    Glokom nasıl tedavi edilir?
    Açık açılı glokom öncelikle göz içi basıncını düşüren çeşitli ilaçlarla tedavi edilir. Bu ilaçlar genellikle göz damlası şeklindedir. Gerekirse cerrahi ve laser girişimleri de uygulanabilir. Bu tedavilerin amacı hastanın kalan görmesinin korunması olup görmeyi arttırmazlar. Kriz ile ortaya çıkan dar açılı tipinde tedavi çok acildir. Doğuştan glokomda ise tedavi esas olarak cerrahidir. Bazı hastalarda birden fazla cerrahi girişim de gerekebilir.

    Göz damlaları ne sıklıkla kullanılmalıdır?
    Göz damlalarının her gün kullanılması zorunludur. Önerilen ilaç tedavisine bağlı olarak göz damlasını ya da damlalarını günde bir veya birkaç kez düzenli aralıklarla damlatabilirsiniz. Önemli olan her zaman doktorunuzun önerilerini izlemenizdir.

    Her zaman aynı damlaları mı kullanacağım?
    Glokomun ilerleyici bir hastalık olması sebebiyle göz doktorunuzun göz damlalarınızı değiştirmek veya tedavinize başka göz damlalarını eklemek zorunda kalabilir. Bu değişikliklerin yapılmasındaki ilk neden göz içi basıncını kontrol altında tutabilmek ve görme alanınızı korumaktır. Ayrıca kullandığınız damlaların ortaya çıkabilecek yan etkileri de bu değişikliklerin yapılmasını gerektirebilir.

    Glokom tedavisi sırasında göz damlalarının değiştirilmesine neden olabilecek bazı faktörler şunlardır: – Etkinlik-Göz damlaları göz içi basıncını yeterli derecede kontrol ediyor mu?
    – Medikal yan etkiler-Göz damlalarının kötü yönde etkileyebileceği başka bir hastalığınız var mı?
    – Gözde allerjik veya başka reaksiyonlara yol açıyor mu?
    – Yaşam tarzını etkileyen yan etkiler-Göz damlaları günlük yaşamınızı etkiliyor mu?

    Eğer günlük yaşamınızı sınırlayan yan etkilerle karşılaşırsanız onları doktorunuza bildiriniz.

    İzlemem gereken basit kurallar var mı?
    Evet
    İlacınızı doktoruuzun önerdiği şekilde kullanın! İlacınızı hergün aynı saatte alın! Bu şekilde göz damlanızı hem daha kolay hatırlayabilirsiniz hem de daha etkili olmasını sağlarsınız.

    Günlük normal yaşamınızı etkileyen herhangi bir yan etkiyi doktorunuz ile görüşün.
    Doktorunuzun programladığı kontrol randevularınıza uyun! Hastalığınız ancak doktorunuzun düzenli kontrolü altında olduğunuz zaman başarılı olarak tedavi edilebilir.

    Göz doktorunuzu diğer hastalıklarınız için aldığınız ilaçlar hakkında uyarın! Göz doktorunuzun dışında başka bir doktora muayene olduğunuzda ona sizin glokomunuz olduğunu da bildirin.

    Glokom kalıtsal olabileceği için ailenizdeki bütün bireyleri düzenli olarak göz muayenesi olmaları için uyarın!
    Periyodik görme alanı muayenelerinizi doktorunuzun önerisiyle yaptırın.

    HATIRLAYIN:
    Glokom tedavisinde sizin rolünüz çok önemlidir. Glokom kronik bir hastalık olduğundan tedavi ömür boyu sürer ve kararlılık ister. Fakat unutmayın, sizin için çok değerli olan görme yeteneğinizi koruyacak olan bu kararlılıktır.

    Göz Tembelliği

    Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3’ünde rastlanmaktadır. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilebilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocuklarının göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekmektedir.

    Normal Görme Nasıl Gelişir?
    Bebekler doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilmektedirler. Gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artmaktadır. İlk 9 yaş içinde görme sistemi tam olarak gelişmekte ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmamaktadır. Eğer bir göz tüm düzeltmelere rağmen tam kapasiteli göremiyorsa bu durum kişinin hayatında olumsuz bazı etkilere yol açar. Mesela bazı mesleklerde (askerlik, pilotluk gibi) göz tembelliği olanlar yer alamazlar.

    Göz Muayenesi Ne Zaman Yapılmalıdır?
    Tüm çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekmektedir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin gözlemleri hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.

    Neler Göz Tembelliğine Yol Açabilir?
    Göz Tembelliği gözlerin normal olarak kullanılmasını engelleyen her türlü durumda ortaya çıkabilir. Çoğu vakada göz tembelliğine yol açan durumlar kalıtsal olabilir. Özellikle ailesinde göz tembelliği olan çocuklar göz doktoru tarafından mutlaka muayene edilmelidir.
    Göz tembelliğinin 3 temel sebebi bulunmaktadır.

    Şaşılık : Kayan gözde genellikle tembellik oluşmaktadır.
    Kırma Kusurları : Mevcut olan yüksek kırma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görmekte ise bu göz görsel gelişimini tamamlayamayarak tembel hale gelmektedir. Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi en zor olan göz tembelliği tipi budur. Aileler çocuklarının gözünde bir kayma tespit ettiklerinde hemen muayenesini sağlamakta ancak diğer durumlarda genellikle göz muayenesi okul dönemine kadar gecikmekte ve bu durumda da çoğu kez geç kalınmış olmaktadır. Bu nedenle 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.
    Saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklık : Bu durumun başında katarakt gelmektedir. Bu tip göz tembelliği en erken gelişen göz tembelliğidir. Dolayısı ile her yeni doğanın mutlak bir çocuk doktoru tarafından son derece kolay bir test olan kırmızı yansıma testine tabi tutulması ve bir anormallik halinde acilen göz doktoruna muayenesi gereklidir. Çünkü bu tip göz tembelliği çok erken ve çok derin olarak gelişmektedir. Doğumsal katarakt mümkün olan en kısa zamanda cerrahi olarak tedavi edilmelidir.

    Göz Tembelliği Nasıl Teşhis Edilir?
    Bu çoğu kez oldukça zor bir durumdur. Çünkü çocukların görme muayeneleri 3.5-4 yaş öncesinde oldukça güçlük arzetmektedir. Daha küçük çocuklarda ve bebeklerde sağlam gözün doktor tarafından elle kapatılması haline tepkiyi değerlendirmek gibi bir takım yöntemlerle göz tembelliği olan göz tespit edilmeye çalışılır. 4 yaş öncesi muayenede göz doktoru temel olarak şunları yapar. Gözlerde herhangi bir kayma olup olmadığını muayene eder. Daha sonra saydam ortamlarda herhangi bir bulanıklık olup olmadığına bakar, göz bebeği bir damla ile genişletilerek, her iki gözün refraksiyon (kırma) değerleri ölçülür. Burada önemli olan nokta özellikle bir gözde, diğerinin çok üzerinde bir kırma kusuru olup olmadığıdır. Bunun dışında her iki gözdeki yüksek kırma kusurları da dikkate alınır. Kırma kusuru muayenesi dışında retina (görme zarı) ve optik sinir (görme siniri) muayenesi de yapılarak muayene tamamlanır.

    Göz Tembelliği Nasıl Tedavi Edilir?
    Göz tembelliğinde tedavinin esası zayıf gözün kullandırılmasına dayanır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete edilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılmaktadır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir. Aileler ne yazık ki kayma ameliyatından sonra herşeyin yoluna girdiği düşüncesiyle kapama yapmayı bırakabilmektedirler. Tek başına cerrahi müdahale, oluşmuş göz tembelliğini gideremez. Göz doktorunuz kapamanın nasıl yapılması gerektiği ve kapama sırasında ne gibi şeyler yapılması gerektiğini size açıklar. Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar. Ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgi ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek bu günlere sabırla yaklaşmalısınız.

    Az Görme Önlenebilir Bir Problemdir.
    Başarıda en önemli nokta göz tembelliğinin teşhis zamanıdır. Eğer erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşılabilmektedir. 9 yaş sonrasında yapılacak kapamanın herhangi bir faydası olmamaktadır. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir. Erken bebeklik dönemlerinde cerrahi ve kapama tedavileri ile müdahale yapılmalıdır.
    Tekrar hatırlatalım ki 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.

    Gözlerde Uçuşma ve Işık Çakmaları.

    Uçuşmalar nelerdir?
    Bazen baktığınız yerde küçük tanecikler veya bulutcuklar görürsünüz. Bunlara uçuşmalar denir. Uçuşmaları özellikle gökyüzüne baktığınızda veya düz bir zemine baktığınızda daha fazla farkedersiniz. Bu uçuşan noktalar genellikle, gözün içindeki jel kıvamındaki yapı olan vitreus’un içindeki küçük yumaklaşmalardan oluşmaktadırlar. Bu yumaklaşmaların görme zarı (retina) üzerinde oluşturduğu gölgeleri algılamaktasınız. Bunların küçük noktalar, halkalar, çizgiler veya bulutlar gibi şekilleri olabilmektedir.

    Uçuşmalara neler neden olabilmektedir? İnsanlar orta yaşlarına eriştiklerinde, gözün içindeki jel kıvamındaki yapıda bazı değişiklikler olmaktadır. Jelin, gözün arka duvarında görme zarında yapışık olduğu yerlerden ayrılması ile bu yapının küçülmesi söz konusu olur ve içinde yumaklaşmalar ortaya çıkar. Arka vitre ayrılması (dekolman) dediğimiz bu durum bazı kişilerde daha yüksek oranda görülmektedir:
    1. Miyoplarda
    2. Katarakt ameliyatı geçirmişlerde
    3. Göz içi iltihabı geçirenlerde
    4. YAG laser yapılanlarda
    Eğer bu uçuşmalar çok ani oluşmuşsa ve kişi özellikle de 45 yaşın üzerindeyse acil olarak doktora başvurmaları gerekmektedir.

    Uçuşmalar ciddi midir?
    Vitreus jelinin gözün arka duvarından ayrılması esnasında retinada yırtıklar olabilmektedir. Bu yırtılmalar sırasında küçük miktarlarda da olsa kanamalar olabilmektedir. Bu kanamalar özellikle kurum yağması şeklinde yeni uçuşmalara sebep olabilmektedirler. Retinada yırtık olması çok ciddi bir göz problemi olan Retina Dekolmanına yol açabilmektedir. Dolayısıyla:
    *Eğer çok ani uçuşmalar ortaya çıkarsa
    *Işık çakmaları hissederseniz
    ve bunun yanında göze perde inmesi gibi bir şikayetiniz olursa, Göz Doktoruna başvurmalısınız.

    Uçuşmalar konusunda neler yapılabilir?
    Uçuşmalar zaman zaman can sıkıcı olur, özellikle okurken. Bu durumda gözlerinizi oynatarak, aşağı yada yukarı bakarak uçuşmaları gözünüzün önünden yoketmeye çalışabilirsiniz. Uçuşmaların pek çoğu zaman içinde tamamen kaybolurken bir kısmı da sebat eder ve uzun yıllar görme alanınızda kalır. Yıllar boyu bazı uçuşmalarınız olsa da eğer yeni uçuşmalar fark ettiyseniz mutlaka göz muayenesi olmalısınız.

    Işık çakmalarının nedeni nedir?
    Buna benzer bir durumu daha önce bir şekilde gözünüze bir cisim ile çarpıldığında hissetmişsinizdir. Sanki yüzlerce yıldız varmış gibi. Vitreus retina üzerinden ayrıldığında ışık çakması benzeri bir his yaratır. Bu ışık çakmaları günler bazen haftalar yada aylarca görülür. Yaşımız ilerledikçe bu tür ışık çakmalarıyla daha sık karşılaşırız. Eğer ani başlayan ışık çakmaları ile karşılaşırsanız, retinanızın yırtılıp yırtılmadığını öğrenmek için derhal göz doktorunuza başvurmalısınız.

    Migren
    Bazı kişiler her iki gözlerinde ateş çizgileri olarak tarif ettikleri, genellikle 10-20 dakika kadar süren ışık çakmalarından bahsederler. Bu türden çakmalar genellikle beyindeki kan damarlarının spazmına bağlı olarak ortaya çıkar ve Migren olarak isimlendirilen hastalığın bir belirtisidir. Genellikle buna başağrısı eşlik eder. Başağrısı olmaksızın ışık çakmalarıyla seyreden migrenler de görülebilir. Bu durumda ışık çakmalarına oftalmik migren veya başağrısı olmayan migren denir.

    Gözleriniz nasıl muayene edilir?
    Bir göz doktoru gözlerinizi muayene ederken, bazı göz damlalarını kullanarak göz bebeğinizi genişletir. Bu ağrısız muayene sırasında göz doktorunuz gözünüzün Görme zarı (retina) ve Vitreus kısımlarını dikkatlice ve etraflıca inceler. Göz bebekleriniz genişlediğinden görme uyumu probleminiz geçici bir süre devam edebilir bu yüzden bu muayeneden sonra araba kullanmanız sakıncalı olur. Uçuşmalar ve ışık çakmaları yaşımız ilerledikçe daha sık karşılaştığımız bir problem olacaktır. Her ne kadar her ışık çakması ve her uçuşma ciddi bir sorun anlamına gelmiyorsa da bu tür deneyimleri yaşayan kişilerin göz doktoruna gitmeyi ihmal etmemesi ileride gelişebilecek ciddi bir problemi oluşmadan önlemek anlamına gelmektedir

    KONJENİTAL (DOĞUMSAL) ŞAŞILIKLAR

    Hayatın ilk altı ayında ortaya çıkan şaşılıklara konjenital (doğumsal) şaşılık denir. Bebeklerde bu devrede kaymanın tesbit edilmesi zordur, çünkü gözlerin durumu ve pozisyonu henüz daha stabil değildir. Yeni doğanda hiçbir zaman gözler paralel değildir; gözlerde içe veya dışa çevrilmeler olabilir. Genellikle gözlerin pozisyonu ilk 3 ila 6 ay arasında stabilleşmeye başlar. İşte bu dönemde anne, çocuğun gözünün kaydığını ifade ediyorsa, bu durum mutlaka değerlendirilmelidir.

    Kaymanın başlangıç yaşı annenin veya ailenin vereceği ifadeye bağlıdır. Bazan aile kaymayı görmezlikten gelmek ister. Bu zaman akrabalar, yakın arkadaşlar ilk defa kaymayı fark eder. Bazı hastalara da hekim tarafından yalancı şaşılık tanısı konulur. Buna neden o gün için hastanın kooperasyonunun iyi olmaması veya hekimin çok meşgul olmasıdır.

    Gözü içe kayan bebeklerde görme tembelliği sıktır, nerdeyse %50’sinde erken tedavi edilmezse görme tembelliği gelişir. Yapılan bir çalışmada kayma tesbit edilen bebeklerin %5-6’sında miyop %94-95’inde hipermetrop saptanmıştır.

    Tedavide erken devrede ortaya çıkan kaymaların tedavisi cerrahidir, ancak daha önce yapılması gereken işlemler vardır. Bunlar öncelikle bir görme kusuru varsa gözlükle en erken dönemde düzeltilmelidir. Ayrıca gözlerde görme tembelliği gelişmişse kapama tedavisi yapılmalıdır. Kapamanın süresi bu yaş grubunda hiçbir zaman 30 dakikadan fazla olmamalıdır. Aksi takdirde kapatılan gözde görme tembelliği kolaylıkla gelişir.

    Ameliyat için genel düşünce ilk 12 ay içinde ameliyatın yapılmasıdır. Bazan belki bir altı ay daha beklenebilir. Erken ameliyat ile iki gözünde birlikte görme fonksiyonu sağlanmış olur

    Kornea Nakli

    Kornea nedir?
    Kornea gözün dış tabakasının en önünde yer alan, şeffaf yapıda ve kubbe şeklinde bir dokudur. Bu şeffaf yapının hemen arkasında gözün rengini veren iris yer alır. Korneanın başlıca iki görevi vardır. Birincisi, gözün içindeki yapıları korumak, ikincisi ise dışarıdan gelen ışığı kırarak retina adı verilen ve görmeyi sağlayan sinir tabasına net bir şekilde odaklamaktır. Gözün en yüksek kırıcılığı kornea tabakasındadır, bu yüzden korneadaki bir bulanıklık veya şekil bozukluğu görmeyi ileri derecede bozar.

    Kornea nakli ne demektir?
    Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

    Kornea nakli neden yapılır?
    Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

    Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?
    – Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa
    – Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)
    – Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında
    – Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve yeni damarlanma olursa (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)
    – Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa
    – Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

    Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir? Göz bankası nedir?
    Ülkemizde Ankara ve İstanbul’da çalışan göz bankaları vardır. Ayrıca pek çok hastane, bir bankaya bağlı olmadan, kendi bünyesinde kornea temin edebilmektedir. Göz bankaları kornea dokusunu ölüden almak, uygun besleyici ortamlarda saklamak, alınan dokunun nakile uygun olup olmadığını belirlemek ve doku nakli yapılacak merkezlere ulaştırmak ile yükümlüdür.
    Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için kan grubu uyumu gerekli değildir.

    İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.
    Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

    Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?
    Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

    Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?
    Kornea nakli ameliyatı çoğunlukla lokal anestezi altında yapılır. Hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.
    Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir.

    Kornea nakli ameliyatının riskleri var mıdır?
    Hiç bir cerrahi girişim risksiz değildir. Olabilecek komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) arasında enfeksiyon, kanama, retina tabakasının yerinden ayrılması (retina dekolmanı), göz içi basıncının artması (glokom), göz merceğinin şeffaflığını yitirmesi (katarakt oluşumu) sayılabilir. Bazı durumlarda hastanın gözü yeni nakledilen dokuyu reddedebilir ve kornea bulanıklaşabilir.
    Ayrıca ameliyat dışında, lokal veya genel anesteziye bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Bu tür komplikasyonlar, ameliyat öncesi hastanın genel durumunun iyi değerlendirilmesi ve eğer varsa, kalp hastalığı, şeker hastalığı, akciğer ya da böbrek hastalığı gibi hastalıklarının öncelikle tedavi edilmesi ile en aza indirilir.

    Doku reddi ne demektir?
    Doku reddi, vücudun bağışıklık sisteminin, bir yabancıdan nakledilen dokuyu tanıması ve ondan kurtulmaya çalışma çabasıdır. Bu çaba, yeni kornea dokusunda bulanıklaşma ve damarlanma ile kendini gösterir, nakledilen doku yok olmaz.

    Kornea dokusu damarsız olduğu için, diğer bütün organ ve doku nakillerine göre çok avantajlıdır, ve doku reddi az oranda olur. Doku reddi, daha çok, nakil yapılan kişinin korneasında, daha önceden yoğun damarlanma varsa ortaya çıkar.

    Doku reddi tedavi edilebilir mi?
    Doku reddi çoğu hastada (%90) steroidli damlalarla tedavi edilerek ortadan kaldırılır. Steroidli damlalar, alıcının bağışıklık sistemini baskılar, ve yeni dokuyu reddedmesini önler. Damlalar yeterli kalmazsa, damardan yüksek doz steroidli ilaçlar vermek gerekebilir.

    Nakil yapılan bir hastada doku reddi nasıl anlaşılır?
    Nakil yapılan bir hastada, gözde kızarıklık, ışığa hassasiyet, görmede azalma ve ağrı olursa, doku reddi olabileceği düşünülmeli ve hemen göz doktoruna başvurulmalıdır. Erken dönemde başvurmak doku reddinin tedavi edilebilmesi için en önemli kriterdir.

    Doku reddi tedaviye yanıt vermezse ne olur?
    Kornea doku reddi ile yeniden bulanıklaşırsa, tekrardan aynı göze nakil yapılabilir.

    Kornea naklinden sonra gözün rengi değişir mi?
    Hayır değişmez. Gözün rengini veren iris dokusu korneanın arkasında yer alır ve cerrahiden etkilenmez.

    Gözleri bağışlamak için ne yapmak gerekir?

    Gözlerinizi bağışlamak için öncelikle bu düşüncenizi en yakınlarınızla paylaşınız. Ölümden sonraki süreçte yakınlarınız bu isteğinizi yerine getirmekten mutluluk duyacaklardır.

    Ayrıca, organ ve doku nakli yapılan üniversite ve devlet hastanelerinden temin edebileceğiniz organ ve doku bağışı kartlarını doldurabilirsiniz. Yasalarımıza göre kornea bir – organ değil- doku olduğu için, aksi beyan edilmedikçe, ölümden sonra bağışlanmış sayılır.

    Unutmayın ki, bağışlayacağınız korneanız, bir başka insan için bir umut ve bir ışık olacaktır.

    Kuru Göz

    Kuru Göz nedir?
    Kuru göz, gözyaşının yetersizliği durumudur. Göz çevresindeki gözyaşı bezleri tarafından salgılanan, ve göz kapaklarının kırpılması ile göz yüzeyine yayılan gözyaşı, yine gözkırpma ile gözkapaklarındaki küçük kanalcıklar (punktumlar) ve daha sonra nasolakrimal kanal yardımıyla burun içine yönlenerek gözü terkeder.

    Gözyaşı tabakası, hemen göz üzerine yayılan bir mukus tabaka, ortada sulu (aköz) tabaka, ve en dışta yağlı (lipid) tabakalardan oluşur. Bu üç tabakadan herhangi birinin eksikliği veya bozukluğu, kuru göz şikayet ve bulgularının ortaya çıkmasına neden olur.

    Kuru Göz hastalarının şikayetleri nelerdir?
    Kuru göz hastaları gözlerde kuruluk hissi, yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık, göz çevresinde mukus iplikçiklerin oluşması, ve/veya kontakt lens kullanmakta zorluk şikayetleri ile doktora başvururlar. Bu hastalar, zaman zaman kuruluğa bağlı irritasyon ile paradoksik sulanmadan da şikayet edebilir.

    Kuru Göz nedenleri nelerdir?
    Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Ancak, kuru göz, özellikle menapoz sonrası kadınlarda sık görülür. Bunun dışında, idrar söktürücü, tansiyon düşürücü, anti-allerjik, anti-depresan ilaçlar, uyku ilaçları ve alkol göz kuruluğuna neden olabilir.

    Ciddi kuru göz, ağız kuruluğu ile birlikte giden Sjögren Sendromu ile birlikte olabilir. Bu durumda, hastalarda, sıklıkla eklem romatizması olmak üzere, tüm vücut sistemlerini tutan bir immün disfonksiyon veya bağ dokusu hastalığı mevcuttur. Sjögren sendromu, genellikle 50 yaş civarında kadınlarda görülür.

    Yukarıdakilerin dışında kimyasal yanıklar, cerrahiler ve burada detaylandırılmayacak başka birtakım hastalıklarda da kuru göz görülebilir.

    Kuru Göz tanısı nasıl konulur?
    Göz doktoru tarafından yapılan basit bir göz muayenesi ile kuru göz tanısı kolayca konulabilir. Hastanın öyküsü de tanıya çok yardımcıdır. Bunun dışında, gözyaşının özel boyalarla boyanması veya ‘gözyaşı şeritleri’ ile gözyaşı miktarının tayini de tanıda kullanılabilecek basit testlerdir.

    Kuru Göz nasıl tedavi edilir?
    Gözü nemli tutabilmek için, gözyaşının yerini tutan birçok yapay gözyaşı damlası ve jeli bulunmaktadır. Yapay gözyaşını günde 4-5 kereden daha sık kullanma ihtiyacını hisseden hastalar için koruyucu madde içermeyen, tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları da bulunmaktadır. Bu tek kullanımlık damla ve jeller, hastalar tarafından, gün boyu, arzu edildikleri sıklıkta kullanılabilmektedirler.
    Kuru gözde diğer bir yaklaşım, mevcut gözyaşının korunmasıdır. Gözlük kenarları kapatılabilir veya yüzücü gözlükleri kullanılabilir. Kuru göz hastaları özellikle geceleri uyudukları odanın nemlendirici cihazlarla nemlendirilmesinden de fayda görürler. Yine mevcut gözyaşını korumak amacıyla, gözyaşını gözden uzaklaştıran küçük kanalcıklar, göz doktoru tarafından, basit bir işlemle, geçici veya kalıcı olarak kapatılabilir.
    Yukarıdakilerin dışında gözyaşı yapımını arttıran birtakım ilaçlar da mevcuttur. Ancak, aynı zamanda salya yapımını da arttıran ve terleme, bulantı, kalp çarpıntısı gibi yan etkileri olabilen bu ilaçlar ancak doktor denetimi altında kullanılabilirler.

    Esasen bir immün düzenleyici ilaç olan Siklosporin, son zamanlarda kuru göz tedavisinde uygulanan en yeni ilaçlardan biridir. Suspansiyon formunda göze damlatılabilen bu ilacın, majör gözyaşı bezinin inflamasyonunu azaltarak gözyaşı yapımını artttırdığı bildirilmektedir.

    Kuru gözde, başta androjenler ve immün modülatörler olmak üzere yeni tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

    Retina Hastalıkları

    İlerleyen yaş, diyabet, yüksek tansiyon gibi hastalıklara ya da tümörlere bağlı olarak gelişebilen retina hastalıkları erken tanı konulduğunda ameliyatla tedavi edilebiliyor.
    Görme keskinliğindeki azalma, cisimleri eğri, ya da olduğundan küçük algılama ve renkli görmeyle ilgili sorunlar gözün retina tabakasında bir sorun olduğu anlamına gelebilmekte ve mutlaka ciddiye alınması gerekmektedir.
    Gözün esas görevi olan görme işlevi retina tabakasında başlıyor. Işık retinada fotokimyasal reaksiyonlara neden oluyor. Bu reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan sinir iletisi, beynin bir bölümü olan oksipital kortekse geldiğinde de görme olayı gerçekleşiyor.
    Çok önemli bir işlevi olan retinada meydana gelen hastalıklar da görme kalitesini ciddi olarak etkileyen sorunlara yol açıyor. Retinada yırtıklar, delinmeler, damar bozukluğuna bağlı hastalıklar sık görülüyor. Özellikle diyabet hastalığına bağlı olarak ortaya çıkan retina hasarı (diyabetik retinopati) görme kaybına yol açan hastalıklar arasında yer alıyor. Damar tıkanıklıkları, yüksek tansiyona bağlı hasarlar, orak hücreli anemi, makro anevrizmalar, kalıtımsal dejenerasyonlar, yaşa bağlı az görmeler, makula ödemi ve göz içi tümörleri de retinayı etkileyen hastalıklar arasında yer alıyor.

    Düzenli muayene önemli
    Yaşa göre belirli zaman aralıkları ile yapılacak rutin göz muayeneleri retina hastalıklarının erken tanısında büyük önem taşıyor. Birçok göz hastalığı hastanın fark edebileceği bazı belirtiler veriyor. Örneğin sinek uçuşması, şimşek çakması, siyah lekelerin görülmesi dikkate alınması gereken şikayetlerdir. Retina hastalıklarının büyük bir bölümü ise bazı sistemik hastalıkların etkisi ile ortaya çıkar. Diyabet, yüksek tansiyon, orak hücreli anemi hastalığı olan kişiler erken tanı amacıyla hekimleri tarafından göz hekimlerine yönlendirilmelidir. Muayene neticesinde tablonun şiddetine göre kontrol muayeneleri düzenleniyor.

    Retina muayenesi
    Retina muayenesinde öncelikle görme keskinliği saptanıyor. Bunun için özel görme eşelleri kullanılıyor. Bunlar çeşitli büyüklükte ve alt satırlara indikçe gittikçe küçülen harfleri içeren özel tablolar. İkinci aşamada oftalmoskobik muayene geliyor. Işık kaynağı ile birlikte değişik dioptride lensler kullanarak veya üç aynalı kontakt lensler ile retina ayrıntılı bir şekilde incelenebiliyor.
    Görme alanı şikayeti olan hastalara veya tanıda yardımcı olabilmesi amacı ile görme alanı muayenesi yapıldığı belirtiliyor. Retinanın görme noktası, optik sinir hastalıkları, glokom, görme yolunda defekt yapabilecek kafa içi lezyonların tanı ve takibinde görme alanı muayenesi oldukça değerlidir. Kırıcı ortamların opak olduğu, saydamlığını yitirdiği durumlarda yüksek frekanslı ses dalgalarından yararlanılan ultrasonografi yöntemine başvurulur.

    Retinanın damarsal hastalıklarının tanısında ve tedavisinde ise anjiyografiler kullanılıyor. Anjiyografiler iki değişik boyanın uygulanması ile çekiliyor. Floresein anjiyografi (FFA) retina dolaşımını gösterirken, indosiyanin yeşili (ICG) koroid dolaşımını gösterir. FFA; diabetik retinopati, damar tıkanıklıkları gibi hastalıkların, ICG; özellikle yaşa bağlı makula dejeneresansların tanısı ve tedavisinde uygulanır. Makula hastalıklarının tanı ve takibinde FFA+ICG e ilave Optik Kohorens Tomografi (OCT) denilen ultrason benzeri bir muayene yöntemi uygulanır ki, bunda kızıl ötesi ışık kullanılarak retinaya iletilip geri yansıyan ışığın sayesinde retinanın mikron çözünürlüklü kesitleri elde edilir. Makulada strüktürel değişikliklerin en iyi görüldüğü bir yöntemdir. Retina fizyolojisi ise elektrofizyolojik testler ile ölçülür. Elektroretinografi retinanın ilk iki nöron fonksiyonunu, elektro okülografi retina pigment epitelinin, uyarılmış görsel cevap (VER) ise retina ganglion hücrelerinin ilerisindeki görme sisteminin fonksiyonunu ölçer. Özellikle herediter hastalıkların tanısında başvurulan muayene yöntemidir.

    Tedavide kullanılan yöntemler
    Retina hastalıklarının tedavisinde enfeksiyon, optik nörit, bazı tip üveitler ve makula ödemi dışında medikal tedavinin yeri bulunmuyor. Laserin ise retina hastalıklarının tedavisinde özel bir yeri bulunuyor. Laser özellikle ileri dönemde olmayan diyabet hastalığı, retina yırtıkları ve vasküler hastalıkların tedavisinde tek tedavi seçeneği olarak kabul ediliyor.
    Cerrahi tedavi ise retina dekolmanı proliferatif diabetik retinopati çekilmeyen göz içi sıvısındaki bulanıklıklar, travmaya bağlı göz içi yabancı cisim ve kanamalar, enfeksiyonlar, makula deliği, makula önü zar gibi bazı makula hastalıklarında ve ön segment rekonstrüksiyonunda uygulanır.

    Arka retina cerrahisi
    Retinanın cerrahi tedavisi ise göze dıştan yaklaşım ile (basit tip retina dekolmanı), veya göziçi yaklaşım ile (vitrektomi) tedavi ediliyor. Dıştan yaklaşımda silikon sponj (sünger) veya bantların yerleştirilmesi ile retina pigment epiteli ve retina temasa getirilir. Vitreus hastalıkların cerrahi tedavisinde son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Bu cerrahi teknikte amaç, göz içi sıvısındaki bulanıklıkları temizlemek ve vitreoretinal traksiyonları önlemek ve serbestleştirmektir. Pars plana yolu ile vitrektomi en çok uygulanan prosedürdür. Değişik tip vitrektomi ünitleri vardır. Bütün cihazların fonksiyonları kesme, aspire etme esasına dayanır. Ameliyatlar mikroskobik kontrol ve fiberoptik aydınlatma altında yapılır. Vitrektomide ise dıştan açılan 3 delikten ameliyat gerçekleştirilir. Bu deliklerden birinden devamlı infüzyon sıvılı gelirken diğerinden ışık kaynağı üçüncüsünden ise mikrocerrahi aletleri sokularak ameliyat yapılır.
    Retina cerrahisinde uygulanan tekniklerin başarısı erken tanıyla doğru orantılı. 1 hafta içerisinde ameliyat edilen retina dekolmanlarında tama yakın cerrahi ve görsel başarı elde edebilmek mümkün iken gecikmiş bir olguda yüzde 100 cerrahi başarıya rağmen görsel sonuç daha düşük kalır. Çok değişik hastalık gruplarına bu ameliyat uygulandığı için tek bir oran vermek doğru olmaz. Kabaca söylenirse yüzde 80-90 arası diyebiliriz. Retina cerrahisi görme siniri sağlam olduğu sürece ameliyat tekrarlanabilir.
    Göz bulguları normal, gözü etkileyecek sistemik hastalığı olmayan erişkinlere, bir şikayetleri yoksa 2 yılda bir doktor kontrolünden geçmeleri öneriliyor. Diyabet, yüksek tansiyon gibi sistemik problemi olan hastalara ise daha sık aralıklarla kontroller öneriliyor

    #34836

    Arpacık
    İki türü vardır.
    Dış Arpacık: Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler “dış” arpacığa neden olurlar.

    İç Arpacık:Gözkapağının içinde de, “meibom bezleri” denen bir dizi bez vardır. Bunlar da yağ bezleridir,gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon “iç” arpacığa neden olur.

    Kimlerde daha sık görülür:Kuru ciltlilerde ve egzamaya eğilimi olanlarda daha sık gözlenir.Çünkü arpacık sıklıkla kepek ve pullanma etkisiyle oluşur.Ama her bedensel durum gibi arpacık da direncin düşük olmasında kendini gösterir.

    Belirtileri:Birkaç gün öncesinde
    -kaşıntı ve batma hissi olarak kendini gösterir.
    Daha sonra,
    -ağrı
    -şişlik
    -ışığa hassasiyet
    -göz sulanması
    -göz kapağında kırmızı ,içi irin dolu bir kabarcık
    -iç arpacıkta bu, göz kapağında bir çıkıntı olarak görülür (kapak dışa çevrildiğinde irinli kabarcık görülebilir.ve dış arpacıktan daha ağrılıdır)

    Tedavisi:-Erken dönemde:Her iki türde deeğer tanı,irin dolu kabarcık oluşumunu tamamlamadan önce konulabilirse ; damlalar ya da antibiyotikli merhemlerle oluşumu önlenebilir.

    -Geç dönemde:Bu dönemde arpacık oluşumunu tamamlamış ve ağızlaşmıştır.Antibiyotikler etkisiz kalacağından, tek çözüm; oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır.

    -Sıcak kompres:Kan akımını hızlandırarak enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır.Gözkapağını yumuşatır.Ağrıyı azaltır.

    -Arpacık dış kapaktaysa,yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir.Kirpik bir cımbızla alınırsa,arpacık kendiliğinden boşalır,ağrı ve şişlik azalır.

    -İç Arpacığın geç dönem tedavisi daha zordur:İç kapakta kalan enfekte oluşum dışarı açılmaya çalışır.Ama göz kapağını delip çıkması mümkün değildir.Sonunda olağanüstü vücut savunmamızın, olağanüstü işleyişiyle akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir.Belirtiler ortadan kalktıktan sonra geride,mikropsuz bir iltihap kisti kalır.Göz kapağının altında,küçük bir ağrısız kitle olarak kalır.İstenirse lokal anestezi yardımıyla küçük bir cerrahi girişimle alınabilir.

    Nasıl önüne geçilir:
    -Ellerin sık sık yıkanması
    -Gözlerin ovuşturulmaması
    -Kepeklenmenin önlenmesi

    Gözün kırma kusurlarıGözün kırma kusurları Miyop, Hipermetrop, Astigmat, Presbiyopi hastalıklarıdır.

    Miyop:
    Korneanın bombeliğinin fazla öne doğru olması ya da göz boyunun normalden uzun olması sonucu,kornea ve göz merceğinde kırılan ışık ışını tam olarak retina üzerinde değil,retina önünde odaklaşır .Yani görüntü retina önünde oluşur bu da uzaktaki cisimlerin net olarak görülememesine neden olur.

    Tedavi:Gözlük,kontakt lens kullanılarak giderilebildiği gibi doktorun tavsiyesi ve hastanın tercihine göre ileri lazer teknolojisiyle de düzeltilebilir.

    Hipermetrop:
    Korneanın bombeliğinin öne doğru az olması ya da göz boyunun normalden kısa olması nedeniyle,kırılan ışık ışınları retinanın üzerinde değil,arkasında odaklaşır.Yani görüntü retina arkasında oluşur.Bu da yakındaki cisimlerin net görülememesine neden olur.

    Tedavi:Gözlük,kontakt lens kullanılarak giderilebildiği gibi doktorun tavsiyesi ve hastanın tercihine göre ileri lazer teknolojisiyle de düzeltilebilir.

    Astigmat:
    Net bir görüş;pürüzsüz ve her eksende aynı kaviste bir korneayla mümkündür.Kornea nın belli bir eksende daha fazla ya da daha az kavisli olması ışık ışınlarının, her yönde aynı derecede kırılmamasına neden olur.Bu da astigmat dediğimiz göz kusuruna neden olur.Astigmatta;görüntünün bir kısmı retina önünde,bir kısmı retina üzerinde,bir kısmı da retina arkasında oluşur.Bu durum baş ve göz ağrılarına yol açabilir.

    Tedavi:Gözlük,kontakt lens kullanılarak giderilebildiği gibi doktorun tavsiyesi ve hastanın tercihine göre ileri lazer teknolojisiyle de düzeltilebilir.

    Presbiyopi:
    Sağlıklı bir gözde,uzağa bakarken göz merceğine çok iş düşmez.Ama yakına bakarken,göz merceğinin bombeliği artıp azalarak,yani zoom yaparak normal bir görüş sağlanır.Presbiyopi ; yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan , göz merceğinin bu esnekliğinin azalması ve zoom yeteneğini kaybetmesi durumudur.Bunun sonucu olarak kişi yakını net göremez.40 yaşından itibaren okuma güçlüğüyle kendini gösteren bu rahatsızlık,yaşın ilerlemesiyle gittikçe artar.

    Tedavi:Piresbiyopi,yaşamımızın doğal sürecinin bir sonucudur.Bu nedenle miyop,hipermetrop ve astigmat gibi lazer ile tedavisi söz konusu değildir. Gözlükle düzeltilir.Presbiyopi,’okuma gözlüğü’ kavramının hayatımıza girişinden sorumludur.

    Göz Yorgunluğu
    Gözlerimizde fazla bilgisayar kullanımı sonucu oluşan CVS modern bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bilgisayara bağlılığımız artıkça; bel, sırt ağrıları, boyun bölgesinde rahatsızlıklar ve gözlerimizde CVS (göz yorgunluğu rahatsızlığı) hastalığı ile karşılaşabiliriz. Bunun nedenleri arasında en genel belirti bilgisayar ekranının televizyon ekranı gibi somut görüntü vermemesidir. Bilgisayar ekranlarında pixell denilen küçük noktalar bulunmaktadır. Gözlerimizin pixellerden oluşan bu görüntüleri hafızada kayıtlı tutabilmesi için normalden çok daha fazla çalışması gerekmektedir. Bütün bu açıklamalara rağmen bilgisayar ekranlarının her hangi bir göz bozukluğuna yol açtığı henüz ispat edilmemiştir. Genelde çok fazla kitap okumanın ya da küçük ve ayrıntılı el işlerinin göz bozukluğuna neden olduğunu düşünülmektedir. Fakat uzmanlar bununla ilgili kesin bir kanıt bulamamışlardır.

    Göz yorgunluğuna bağlı başağrısı olur mu?
    Uzun süreli gözlerin kullanımı her türlü başağrısını artırır, fakat göz yorgunluğuna bağlı başağrısı ancak gözlerin çok uzun süre kullanımından sonra ortaya çıkar. Başağrıları sıklıkla gözde problem var gibi belirti verdiği için kronik başağrısı çeken kişiler bir göz muayenesinden geçmeyi tercih ederler. Göz ağrılarının nadiren göz hastalığı veya gözlüğe ihtiyaçtan kaynaklanmasına rağmen göz doktoru da başağrısının sebebini bulma konusunda yardımcı olabilir. Göz hastalığı varsa tanısı konur ve göz doktorunuz tarafından tedavisi planlanır. Başağrısının sık olmayan bir sebebi varsa daha ileri tetkik ve uygun uzmana sevk gerekebilir. Başağrısı yaygın bir problem olduğu için, kronik ve tekrarlayan başağrısı olduğunda detaylı bir muayeneden geçirilmeniz önerilir. Bazı olgularda göz muayenesi olmak da gerekebilir. Başağrısı olduğunda glokomdan fazla şüphelenilmez, çünki ani yükselen göziçi basıncı daha çok gözde ağrı yapar.

    Uzaktan ve yakından bir noktaya odaklanmanın zorlaşması Gözlerin kuruması ve kızarması Göz yorgunluğu Belirli bir dinlenme süresi sonucunda geçen baş ağrısı Kontak lens kullananlarda lenslerin rahatsız etmeye başlaması. Boyun, omuz ve sırt bölgesinde oluşan ağrılar. Böyle bir durumda mutlaka bir doktora danışmamız; doktorumuza çalışma ortamımız, iş alışkanlıklarımız ve gözümüzdeki belirtilerle ilgili ayrıntılı bilgi vermemiz önerilmektedir.

    Bazı Öneriler:
    Eğer gözlük kullanıyorsanız sizin için doğru gözlük olup olmadığını kontrol edin. Gözünüzün kurumasına izin vermeyin ve sürekli olarak kırpın. Ara sıra ekrandan farklı bir yere bakarak konsantre olmaya çalışın. Ekrana yakın oturmayın. Monitörünüzü göz seviyenizden aşağı şekilde yerleştirin.Ekranınızın renk ve parlaklığını ayarlayın ve öyle kullanın.Çok parlak ve göz alıcı olmamasına dikkat edin. Sık sık oturuş pozisyonunuzu kontrol edin. Dik oturun.

    Katarakt

    Kataraktın kelime anlamı “hızla aşağı doğru akan su” ya da başka bir deyimle “çağlayan” dır. Bu benzetmenin ilk kullanımı 11. yüzyıla kadar dayanmakta olup, arapça aynı anlama gelen “nuzul-el-ma” kelimesinin latince ifade edilmesiyle ortaya çıkmıştır, halkımız arasında da yine aynı benzerlikten dolayı “ak su” ifadesi kullanılmaktadır.
    Katarakt hastalığı, saydam olan göz merceğinin bu saydamlığını yitirmesi ve gözbebeğinden normalde alınan siyah reflenin, yerini opak-beyaz refleye bırakması ile karakterizedir. Tarih boyunca, bu beyaz refle, hızla akan suyun aldığı renge benzetilerek “katarakt” terimi kullanılmıştır, halen de tüm dünyada aynı ortak bir terim kullanılmaktadır.

    Kataraktla birlikte renkler canlılığını kaybeder, görme azalır : Bulanıklaşan göz merceği, dışarıdan gelen ışıkların göz içine, görme noktasına ulaşmasını engeller, böylelikle kataraktlı hastalarda görme bulanıklaşır ve görme kalitesi düşer. Başlangıçta kataraktlı hastaların görmeleri henüz belirgin olarak azalmasa da dünyayı daha soluk ve cansız görürler. Başka bir deyişle katarakt gelişimi ile dünyaya açılan pencelerimize yavaş yavaş bulanık bir perde inmektedir. Diğer belirtiler ise özellikle aydınlık ortamlarda gözlerde kamaşma, gözlük numaralarında hızla değişme şeklinde özetlenebilir.
    Yaşlılık kataraktında bir yandan görme bulanırken, diğer yandan da özellikle mavi renkte azalma, sarı renkte artma şeklindeki renk görme bozukluğunu görmekteyiz

    Yaşamının ileri yıllarında, gelişen kataraktına bağlı olarak, ünlü ressam Van Gogh’un resimlerinde de sarı hakimiyetini dikkat çekicidir
    Diabetik kataraktta ise, loş ortamda normale yakın görmeye karşın ışıklı ortamda azalan ve ışıkların etrafında halolar görmeyle karakterize görme yakınması belirgindir. Bu kişiler araç kullanırken, otomobil farlarından fazlaca etkilenirler. Bazen bu yakınma, normal oda aydınlatmasında ve loş ortamda iyi görebilen bir araç sürücüsü için ameliyat nedeni olabilir.

    Diabetik kataraktta özellikle ışıklı cisimlere bakarken ortaya çıkan görme bozukluğu dikkat çekicidir. Katarakt gelişimini önlemek mümkün mü?
    Katarakta neden olabilecek pek çok hastalık, ilaç ve çevresel faktör mevcuttur. Ancak, katarakt gelişiminin en önemli nedeni yaşın ilerlemesidir. İlerleyen yaş, nasıl bazı insanları diğerlerinden daha erken ve daha fazla etkiliyorsa, katarakt da bazı insanlarda daha erken ve belirgin olarak ortaya çıkar, ama yaşlanma önlenemedikçe, kataraktın da önlenmesi mümkün görünmemektedir. Günümüzde henüz katarakt gelişimini engelleyecek veya bulanıklaşan lensi tekrar saydamlaştıracak tedavi yöntemi bulunamamıştır.

    Diabetik kişilerde katarakt iki kat sık görülür
    Bazı hastalıklarda, özellikle de “Diabet”te katarakt sıklığı artmaktadır. Diabetli hastalarda hem yaşa bağlı katarakt daha erken ortaya çıkmakta, hem de yaşlılık kataraktından çok daha erken yaşlarda diabete bağlı katarakt görülmektedir. Diabetli hastalarda hastalık süresi, kan şekeri kontrolü ve yaş, katarakt gelişiminde etkilidir. Gelişiminde çok sayıda faktörün etkili olduğu kataraktın, önlenmesi de buna bağlı olarak güçleşmektedir. Ancak, diabet hastalarında iyi kan şekeri kontrolü kataraktın ilerlemesini yavaşlatabilir.

    Kataraktın tedavisi ameliyattır
    Oldukça sık görülen bir hastalık olduğundan, katarakt ameliyatının tarihçesi de milattan önce 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Yani 4.000 yıl önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. Tarih kitaplarında ilk katarakt ameliyatının Babil’de, bulanıklaşan göz merceğinin göze uygulanan bir darbe ile göz içine düşürülmesi şeklinde yapıldığı bildirilmektedir. Bulanıklaşan ve bağları güçsüzleşen mercek, gözün içine (vitreusa) düşürülerek, görme hattında yarattığı bulanıklık ortadan kaldırılıyordu. Yüzyıllarca bu ilkel, ancak başarılı teknik kullanıldıktan sonra 1747’de, yani bilinen ilk katarakt ameliyatından 3750 yıl sonra, daha modern bir teknik geliştirilmiş, bulanıklaşan mercek, göziçine düşürülmek yerine gözün dışına alınmaya başlanmıştır. Alınan merceğin yerine, bir başka mercek konulmadığı için, katarakt ameliyatı olan hastalar 1950’li yıllara kadar çok kalın camlı (10-13 dioptri) gözlüklere ihtiyaç duymuşlardır. İkinci dünya savaşında İngiliz savaş uçaklarının gölgeliklerinin yapımında kullanılan plastiğin, çatışmalar sırasında pilotların gözüne kaçtığı ve gözde yabancı cisim reaksiyonu yaratmadığı gözlenmiş, ilk göz içi merceği fikri bu şekilde doğmuştur. 1990’lı yıllara kadar, sert göz içi mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda katlanabilen (yumuşak) merceklerin geliştirilmesiyle günümüzdeki modern ameliyat tekniklerine ulaşılmıştır. Göziçi mercekleri, diğer organ protezlerinin aksine, bir daha değiştirilmesine gerek olmamak üzere, göziçine yerleştirilmekte, kişinin eskitemeyeceği kadar uzun süre yerinde kalmaktadır.

    En konforlu ameliyat !
    Sadece göz damlası ile sağlanan anesteziyi takiben dikiş gerektirmeyecek kadar küçük bir kesiden göz içine girilmekte, bulanıklaşan mercek ultrasonik ses dalgaları ile temizlenmekte ve yerine hasta için uygun göz içi lensi takılmaktadır. Ameliyat öncesi yapılan ölçümler sayesinde her bireyin ihtiyacı olan lens gücü belirlenmekte, bu sayede ameliyat sonrası gözlük ihtiyacı da en aza indirilmekte, hastanın beklentileri de göz önüne alınarak ideal gözlük numarasının elde edilmesi mümkün olmaktadır. Bu gelişmeler ve elde edilen başarılı sonuçlar dikkate alındığında katarakt ameliyatının en konforlu cerrahi girişim olduğu ortaya çıkmaktadır. Her görme azlığının tek nedeni katarakt olamayacağından, kişinin bu ameliyattan ne kadar yarar göreceği, ameliyat öncesi muayenelerle değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme, kataraktı bembeyaz hale gelmemiş, yani henüz gözdibi muayenesi yapılabilen olgularda % 100’e varan güvenilirliktedir.

    Ameliyat kalitesinin artması ile paralel olarak, ameliyat zamanlaması da değişmiştir. Bugün katarakt ameliyatının zamanı, hastanın ihtiyaç duyduğu andır. Kişinin günlük aktivitesi, mesleki özellikleri dikkate alınarak hekim ile hasta birlikte ameliyat zamanını belirlemelidir. Net görmenin önemli olduğu mesleklerde kataraktın çok erken evrelerinde ameliyat yapılarak, görme kalitesini artırmak mümkündür.

    Katarakt tekrar eder mi ?
    Başarılı bir katarakt ameliyatından sonra kişide tekrar katarakt gelişmesi mümkün değildir. Çünkü kişinin opaklaşan merceği alınmış, yerine yapay bir mercek konulmuştur. Ancak, katarakt ameliyatı geçirmiş kişilerde, yapay merceği yerleştirdiğimiz yer, doğal mercek zarına (kapsülüne) ait ceptir. Bu zar (doğal merceğin kapsülü) zamanla opaklaşabilir ve hasta katarakt ameliyatından önceki gibi bulanık-mat görmeye, ışıkların etrafında halolar görmeye başlayabilir. Bu durumda, aynen bir göz muayenesi olur gibi, lazer bağlantılı biomikroskopa yüzünü yerleştiren hasta, tamamen ağrısız olmak üzere, opaklaşmış lens kapsülünün merkezinde yaratılan açıklıkla, önceki iyi görmesine kavuşturulur.

    Diabetli hastaların yarısı hayatında bir kez ameliyat olmaktadır ve katarakt ameliyatı yapılan hastaların %10’unu diabetliler oluşturmaktadır. Lokal anestezi, diabetik olguların da sistemik durumlarına bağlı herhangi bir kısıtlama olmaksızın ameliyat olabilmelerine imkan sağlamaktadır. Bazen hastaların görme ihtiyaçları, bazen diabetik retinopatinin takibi ve laser fotokoagülasyon ile tedavisi için katarakt ameliyatı kaçınılmazdır. Ancak modern teknolojinin, tıbba sunduğu imkanlarla, katarakt ameliyatı bugün korkulacak bir girişim olmaktan çıkmış, en konforlu ameliyat haline gelmiştir.

    #34837

    YÜZEN CİSİMLER VE IŞIK ÇAKMALARI

    Birçok kişinin görme alanlarında gördükleri hareketli, küçük noktacıklara yüzen cisimler denir. Sıklıkla duvar yada gökyüzü gibi düz bir zemine bakarken görülürler. Yüzen cisimler çok zaman önce Romalılar zamanında uçan sinekler (“muscae volitantes”) olarak tanımlanmıştır.

    Yüzen cisimler, göz boşluğunu dolduran, jelatine benzer berrak bir sıvı olan vitreus içindeki küçük jel kümeleridir. Gözün önünde gibi görünseler de aslında gözün içindeki sıvıda yüzmektedirler ve retina tarafından gölge olarak görülürler (Retina: Gözün ışığa duyarlı iç tabakası).

    İster küçük nokta, daire, çizgi şeklinde ister örümcek ağı şeklinde olsun yüzen cisimlerin ortaya çıkması, özellikle aniden gelişirlerse çok endişeye sebep olabilirler. Bununla birlikte bunlar genellikle önemsizdirler ve yaşlanmayı gösterirler. Vitreus jeli zamanla büzülür, retinadan ayrılır ve yüzen cisimlere sebep olur. Bu özellik miyoplarda daha sık görülür.

    Yüzen cisimler önemli midir? Vitreus jeli ayrıldığı sırada retina yırtılabilir. Bazen gözün içinde az miktarda kanamaya sebep olur ve yeni yüzen cisim grupları şeklinde görülür. Eğer bu yırtık retina dekolmanı haline gelirse çok önemlidir. Nadiren göziçi inflamasyonları ve vitreus içinde oluşan kristale benzer birikintiler de yüzen cisimcikleri yaparlar.

    Göz doktoru tarafından muayene edilmedikçe, yüzen cisimlerin tehlikeli olup olmadığına karar verilemez. Aniden ortaya çıkan yüzen cisimlerin yada ışık çakmalarının göz doktoru tarafından değerlendirilmesi gerekir.

    Yüzen cisimlere ne yapılabilir? Yüzen cisimler bazan özellikle okurken görmeyi etkileyebilir ve çok rahatsız edici olabilir. Eğer yüzen cisim tam görme çizginizin üzerindeyse, yapılacak en iyi şey gözlerinizi hareket ettirmektir. “Böylece sıvı girdap yapar ve yüzen cisim görme ekseninin dışına çıkar. Yukarı-aşağı bakmak gözün içinde değişik akıntılar oluşturur ve yüzen cisimler yer değiştiririr.

    IŞIK ÇAKMASININ SEBEBİ NEDİR?

    Gözün içini dolduran vitreus jeli bazen retinayı çeker. Bu çekme gerçekte bir ışık olmadığı halde ışık çakmaları yada ışık çizgileri görmeye sebep olur. Aynı şey, göze vurulduğu zaman “yıldız” görüldüğünde de olur.

    Vitreus ayrılması jeli retinadan uzağa çektiği zaman birkaç hafta ışık çakması görülüp kaybolabilir. Bu, yaşlandıkça sık olarak meydana gelir ve genellikle endişelenmek gerekmez. Bazı nadir durumlarda, ışık çakmaları çok sayıda yeni yüzen cisimlerle ve hatta görme alanının bir kısmının kararmasıyla birliktedir. Böyle bir durumda retina yırtığı ya da dekolmanı gelişip gelişmediğini belirlemek için hemen göz doktoruna muayene olmak gerekir.

    Her iki gözde zigzag çizgi ya da “ısı dalgaları” şeklinde görülen ve 10-20 dak. süren ışık çakmaları genellikle beyindeki kan damarlarının spazmına bağlı olarak ortaya çıkan migrendir. Eğer bunu başağrısı izlerse buna migren başağrısı denir. Bununla birlikte bunlar başağrısı olmadan da görülebilir. Bu durumda bu ışık çakmalarına oftalmik migren ya da başağrısız migren adı verilir.

    Işık çakması ya da yüzen cisim varsa gözler muayene edilmeli midir? Yüzen cisimler yada ışık çakmaları genellikle ciddi bir göz problemini göstermez. Eğer çok sayıda olursa ya da belli bir zaman içinde daha kötüleşirse, göz doktoru tarafından muayene önerilir. Muayenede retina ve vitreus jeli dikkatle incelenir. Bu muayeneyi iyi yapabilmek için eğitim ve tecrübe önemlidir.

    Not: Söz konusu olan sizin görmenizdir. Gözlerinizin mümkün olan en iyi bakıma hakları vardır.

    Prof.Dr.Ahmet Gücükoğlu
    IÜ İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD.

3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.