4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Yazar
    Yazılar
  • #17349
    avatar of m_k@cerm_k@cer
    Üye

    HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ A.B.D OLGUNLAŞMA EĞİTİMİ

    HAZIRLAYAN: Murat KOÇER

    KARACİĞER (HEPAR)

    Karaciğer, sindirim kanalından emilen besinlerin işlendiği ve vücudun diğer kısımları tarafından kullanılmak üzere depolandığı bir organdır. Bu yüzden sindirim sistemi ile kan arasında bir geçiş bölgesi oluşturur.

    1: Karaciğer Embriyolojisi
    Sindirim sistemi ile ilgili olan bu bez,duodenum epitelinden(endoderm) meydena gelen tomurcuklanma ile gelişmeye başlar.Tek olan bu tomurcuk,divertikül halini alarak iki kola ayrılır.Kolardan birisi aşırı bir şekilde gelişerek ve dallanarak karaciğerin fonksiyonel kısmının esasını oluşturan borucuklar şebekesini meydana getirir.Sonra bu borucukların üst kısımların uç kısımları,buradaki epitelyum hücrelerinin (endoderm epiteli) proliferasyonu ile dolarak karaciğer epitel kordonlarını yapar. Bu kordonlar karaciğerin safra salgılayan bezsel kısmıdır. Şebeke borucuklarının geri kalan kısmı ise intrahepatik safra kanallarını, duodenum divertikülünden ayrılan ve borucuklar şebekesinin başlangıcı olan ilk kolda ductus cysticus ve safra kesesini (vesica fella) meydana getirir.
    Ductus cysticus ile ductus hepaticus’un duodenum’a bağlanan ortak koluda ductus choledochus’tur. Karaciğer’in fonksiyonel kısmını oluşturan bu yapıya vena ophalomesenterica’nın kolları eklenerek vena portae sistemi ve sinusoid’ler meydana gelir. Çevredeki mezenşim’de karaciğeri saran Glisson kapsulasını ve aradokuyu (interstitium) yapar.

    2: Karaciğer Anatomisi
    Hepar (karaciğer), vücudun en büyük bezidir. Karın boşluğunun sağında ve ön tarafında bulunur. Ruminantlarda tamamen sağ regio hypochondriaca’da, diğer hayvanlarda sol regio hypochondriaca’ya da geçmiş olarak bulunur. Ortalama atta 5 kg, merkepte 2,5 kg, ağırlığında, koyu mavimsi yahut morumsu, az kanlı olanlarda da kırmızımsı renktedir. Köpekte ortalama 450 g, ağırlığında, koyu kırmızı renktedir.
    Karaciğer esas itibariyle doğumdan sonra ligamentum teres hepatis’e dönüşen v. Umblicalis ve v.cava caudalis’e uzanan venöz kanallar ile iki loba ayrılır. Porta hepatis’in ve fossa vesicae felleae’nin sağındaki lop, lobus hepatis dexter’dir. Fissura ligamenti teretis’in solunda yeralan parça (lop) ise lobus hepatis sinister’dir. Bu iki lop arasında ise intermedier bir parça (lop) vardır. Bu ara (intermedier) lop, porta hepatis ile, bizzat kendi arasında, biri alt diğeri üst olmak üzere ikiye bölünmüştür. Porta hepatis’in alt kesiminde kalan, iki yanda fossa vesicae felleae ile fissura ligamenti teretis ile sınırlanan parçaya (loba)da lobus quadratus denir. Porta hepatis’in üstünte kalan parçaya (loba)da lobus caudatus adı verilir.

    Karaciğerin sol lobu, lobus hepatis sinister, derin bir yarık ile kendi arasında iki parçaya ayrılır (ruminantlar hariç). Bu parçalar lobus hepatis sinister lateralis ve lobus hepatis sinister medialis’tir. Bu bölünme carnivorda ve sus’ta çok belirgin, equidede ise belirgin değildir. Ayrıca equidede vesica fellea yoktur.
    Karaciğerin sağ lobu, lobus hepatis dexter,ruminant ve equidede tek parçalıdır. Oysa carnivorlarda ve sus’ta derin bir yarık ile iki parçaya, lobus hepatis dexter lateralis ve lobus hepatis dexter medialis’ ayrılır.

    3:Karaciğerin Histolojisi
    Stroma:
    Karaciğer, hilumda kalınlaşan ince bir bağ dokusu kapsülü (glisson kapsülü) ile örtülüdür. Hilumda, organa portal ven ve hepatik arter girer, sağ ve sol hepatik kanallar ve lenfatikler çıkar. Bu damarlar ve kanallar, klasik karaciğer lobülleri arasında sonlandıkları (yada orjin aldıkları) portal alanlara dek bağ dokusu ile çevrilmiştir. Bu noktadan itibaren karaciğer lobüllerindeki hepatositlere ve sinüzoidal endotel hücrelerine destek sağlayan ince bir retiküler lif ağı oluşur.
    Karaciğer Lobülü:
    Karaciğer lobuluslarının şekillenmesinde, karaciğer dolaşımının rolü büyüktür. Damarlara, safra boşaltım yoları da eşlik eder ve böylece karaciğer mimarisi oluşur. Karaciğerin lobüler yapısının oluşumunda stromanın da rolü büyüktür. Karaciğer kapsülü (glisson kapsülü)nden organ içine ilerleyen bağdokusu, insanda az gelişmiş ise de, bazı hayvanlarda (domuz, deve, lama ve buzayısı gibi) iyi gelişmiş olup, lobulusların sınırlarını belirler. Damarlar ile stroma’ya bağlı oluşan bu lobulus kuruluşu klasik lobulus olarak tanımlanmaktadır.
    Klasik Lobulus;
    Bu damar dolaşımı yollarında klasik lobulus ile ilgili olarak Vena interlobularis ile Arteria interlobularis, altıgen’in köşelerini belirlerken, Venulae perilobularis ile arteriolae perilobularis’ler de altıgen kenarları üzerinde seyreder.
    Klasik lobulus, karaciğer için her ne kadar bir birim isi de, bu lobulus içinde değişik fonksiyonel alanların varlığı da bir gerçektir. Bu tür lobulusta safra akışı sentralden perifere doğru olup, kan akışıda periferden sentrale doğrudur.
    Portal Lobulus;
    İnterlobular aralık veya Vena porta’nın dallarını taşıyan “periportal alan” merkez olmak üzere, komşu lobulusların Vena centralis’lerini birleştiren köşeli ve çoğunlukla üçgen şekilli prizmalardan oluşur.
    Bu tür lobulusta safra akışı periferden merkeze doğru olup, klasik lobulustan bir ayrıcalık gösterir. Aynı şekilde, kan da merkezden perifere doğrudur. Bu lobulus birimi yapısını savunanlar, bu yapının eksokrin bez yapısına daha uygun olduğunu ileri sürmektedirler.

    Karaciğer Acinus’u(Fonksiyonel Birim);
    İki Vena centralis arasında ve iki komşu lobulus sınırındaki Venulae perilobularis eksen olmak üzere, belirlenen Karaciğer parenkiması, karaciğerin en küçük fonksiyonel birimi, karaciğer “Acinus”u olarak tanımlanmaktadır.
    Böylece, iki komşu lobulus segmentlerini kapsayan karaciğer parenkimasının oluşturduğu birimde, kan, Venulae ve Arteriolae perilobularis’lerden iki tarafa Vena centralis’lere doğru akmaktadır..
    Buna uygun olarak da, bu eksen etrafında Acinus’ta bir bölgelenme, “Zon”lar oluşur. Eksene (Venulae perilobularis’e) en yakın karaciğer parenkim bölgesi “Zon 1”, bunu izleyen bölge “Zon 2” ve “Vena centralis”e komşu Acinus bölümü de “Zon 3”ü yapar. Böylece, Zon 1, kandan beslenme bakımından en iyi yaralanan bölgedir. Ayrıca, karaciğer dokusunun regenerasyonu gerektiğinde, bu bölge çok çabuk yenilenir. Buna karşın, Zon 3’e doğru kan daha az besleyicidir ve bu karaciğer dokusunda yenilenme uzun sürer. Diğer bir deyişle, Zon 3 karaciğerdeki bozulmalara az dirençli bir bölgedir.
    Birbirine komşu olan lobuluslar arasında dar yada geniş bağ doku (intersitisyum) bulunur. Bu bağ doku kitlesi Klernan aralığı ya da Glisson üçgeni veya portal bölge olarak adlandırılır; bu bölgede ya da bu alanda karaciğer üçlüsü (trias hepatis) denilen oluşumları (damarlar, kanallar) bir arada görme olanağı vardır. Bu oluşumlar A. Hepatica, V. İnterlobularis ve V. Biliferus’lardır. V. İnterlobularis olarak adlandırılan damarların büyük çoğunluğu Vena porta’nın kollarıdır. Sublobular venalar ile Vena hepatica’lara lopçukların hemen bitişiğinde değil, biraz daha uzağında rastlanır
    Karaciğer Parenkiması:
    Hepatocyt;
    Hepatocyt’ler poligonal olup, tek veya çift nukleuslu hücrelerdir. Karaciğer parenkimasını, lobulusler içindeki karaciğer hücreleri (Hepatocyt) plakları oluşturur.
    Karaciğer hücre plakları arasında Sinuzoid’ler bulunur. İki karaciğer hücresi arasındaki aralık ise, içinde safranın aktığı safra kanalcıklarını oluşturur. Hepatocyt’ler sinuzoid içindeki kan ile doğrudan doğruya temasta olmayıp, arada sinuzoidi döşeyen hücreler ve bir aralık “Disse aralığı” bulunur. Karaciğer hücre plaklarının sinuzoide bakan yüzündeki zengin microvilli aracılığı ile alış_veriş yüzeyi genişlemiştir.
    Karaciğer hücresi organelden zengin olup sitoplasmalarında GER ve SER membranları ile Golgi kompleksi, Mitochondria, lysosom ve lipofuscin yapıları bulunur.
    Sinuzoid’ler;
    Sinuzoid’ler, lobulus_içi kan dolaşımı ağını oluştururlar. Venulae perilobularis’lerden, Vena centralis yönünde akan kan, sinuzoid duvarı aracılığı ile karaciğer metabolizmasına katılır.

    Sinuzoid duvarında iki tip hücre bulunur. Bunlardan biri, endotel hücresi; diğeri de retikulo_endotel_sisteme (RES) ait olan “Kupffer” yıldız hücreleridir. Endotel hücreleri çok yassılaşmış olup, duvarda aralıklar bırakır. Ayrıca, pinositoz vesiküllerinden zengindir.
    Kupffer hücreleri ise, kupffer’in tanımlamasına göre, “yıldız şekilli” hücreler diye anılmaktadırlar. İleri derecede fagositoz kabiliyetleri olup, sabit makrofajlar grubundan sayılırlar. Kupffer hücreleri sitoplasmalarında fagositoz vakuolleri, kalıntı cisimcikler ve lizozomlar bulunur. Ayrıca, alyuvar ve hemoglobinden kaynaklanan “demir” de inkluzyonlarla birlikte özel demir boyası ile belirtilebilir..
    Karaciğerde Kan Dolaşımı:
    Karaciğerde biri fonksiyonel, diğeri arteryel olarak nitelendirilen ikili “Dual” dolaşım söz konusudur. Fonksiyonel olan dolaşım Vena porta ile başlar; ve karaciğere gelen kanın yüzde yetmiş beşi bu yolla gelir. Vena porta , sindirim sisteminden V. Mesenterica inferior ve V. Mesenterica superior ile V. Linealis’ten gelen kanı, besin maddelerinden zengin olarak karaciğere taşır. Ancak, bu kan oksijen bakımından fakirdir. Karaciğerin esas kendisine ait besleyici Arteryel dolaşımı, Arteria hepatica ile karaciğere gelir.
    Karaciğer dolaşım yolları aşağıda şema halinde verilmiştir:

    Vena porta Arteria hepatica
    ↓ ↓
    Vena interlobalaris Arteria interlobalaris
    ↓ ↓
    Vena interlobularis Arteria interlobularis
    ↓ ↓
    Venulae perilobulares Arteriolae perilobulares
    ↓ ↓
    → ←

    Sinuzoidler (intralobular)

    Vena centralis

    Vena sublobularis

    Vena colligentes

    Vena hepatica
    Vena hepatica da, Vena cava inferior’a dökülür.

    4: Karaciğerin Fonksiyonları
    Karaciğer hücresi çok yönlü bir hücresidir. Bu hücreler hem endokrin hem de ekzokrin fonksiyonludur; bazı maddelerin sentezini yapar ve biriktirir, bazılarını detoksifiye eder, bazılarını da taşır.
    Protein sentezi:
    Karaciğer hücresi, kendisi için gerekli proteinlere ek olarak, salgılamak üzere çeşitli plazma proteinlerini de (albumin, protrombin, fibrinojen ve lipoproteinler) sentezler. Bu proteinlerin sentezi kaba endoplazma retikulumuna bağlı poliribozomlarda yapılır. Diğer bez hücrelerinde gözlenenin aksine, hepatositler proteinleri sekonder granüller halinde sitoplasmasında depolamaz, sürekli olarak kan dolaşımına verir. Böylece endokrin bir bez gibi fonksiyon görür. Karaciğer tarafından dışarıya verilen proteinin yaklaşık % 5’i makrofaj sisteminin hücreleri (kupffer hücreleri) tarafından üretilir, geri kalan bölüm hepatositlerde sentezlenir.
    Safra salgılanması:
    Safra üretilmesi, hepatositlerin kan komponentlerini alıp, dönüştürerek safra kanalikülleri içine salgılamaları nedeniyle bir anlamda ekzokrin bir fonksiyondur. Safra, su ve elektrolitlere ek olarak birkaç ana komponente daha sahiptir; bunlar safra asitleri, fosfolipidler, kolesterol ve bilirubindir. Bu maddelerin yaklaşık % 90’ı distal intestinal epitelden emilim yoluyla alınır ve hepatositler aracılığıyla kandan safra kanaliküllerine taşınır (enterohepatik resirkülasyon) . bu bileşiklerin yaklaşık % 10’u hepatositin düz endoplazma retikulumunda kolik asidin (karaciğerde kolesterolden sentezlenir) glisin ya da taurin aminoasitleri ile konjugasyonu yoluyla sentezlenir ve sonuçta glikolik ya da taurokolik asit meydana gelir. Safra asitleri sindirim sisteminde lipidlerin emülsiyon haline getirilmesinde önemli bir fonksiyon görerek bunların lipaz ile sindirilmesini ve ardından emilmesini sağlar.
    Safra asitleri oranının anormal olması safra taşlarının oluşmasına (kolelityazis) neden olabilir. Safra taşları safra akımını bloke edebilir ve safra kanaliküllerini çevresindeki sıkı bağlantıların parçalanmasıyla sarılığa (kanda safra pigmentleri bulunması) yol açabilir.
    Metabolit depolanması:
    Lipidler ve karbonhidratlar, karaciğerde trigliseridler ve glikojen şeklinde depolanır. Metabolitleri depolama kapasitesi, vücudun öğünler arasındaki enerji gereksinimini karşıladığı için önemlidir. Karaciğer, vitaminler (özellikle A vitamini) için de en büyük depolama yeridir.
    Metabolik fonksiyonlar:
    Hepatosit, lipidleri ve aminoasitleri glikoneogenez adı verilen kompleks bir enzimatik olayla glukoz haline dönüştürür. Ayrıca ürenin meydana gelmesiyle sonuçlanan aminoasit deaminasyonunun da gerçekleştiği başlıca yerdir. Bu bileşik kan yoluyla böbreklere taşınır ve bu organ yoluyla vücuttan atılır.

    Detoksifikasyon ve İnaktivasyon:
    Çeşitli ilaçlar ve maddeler oksidasyon, metilasyon ve konjugasyonla inaktive edilebilir. Bu olaylara katılan enzimler başlıca kaba endoplazma retikulumda bulunur. Glukuronik asidi bilirubine konjuge eden bir enzim olan glukoronil transferaz, steroidler, barbitüratlar, antihistaminikler ve antikonvülzanlar gibi başka bileşiklerin de konjugasyonunu sağlar.
    Karaciğer rejenerasyonu
    Hücreleri yavaş yenilenmesine karşın, karaciğerin olağanüstü bir rejenerasyon kapasitesi vardır. Karaciğer dokusunun cerrahi yolla çıkarılması ya da toksik maddelerin etkisiyle kaybı, karaciğer hücrelerinin bölünmesini başlatan ve dokunun orijinal kitlesi oluşuncaya kadar devam eden bir mekanizmayı tetikler. Sıçanlarda karaciğer, ağırlığındaki % 75’lik bir kaybı bir ayda yenileyebilir. Ancak insanda bu kapasite oldukça sınırlıdır. Rejenerasyon olayının dolaşımdaki şalon adı verilen maddelerle kontrol edildiği sanılmaktadır.
    Yenilenen karaciğer dokusu, genellikle kaybedilen dokuya benzer. Eğer organa gelen hasar sürekli olur ya da tekrarlanırsa karaciğer hücre yenilenmesi ile aşırı bağ dokusu artışı aynı zamanda gelişir. Bu aşırı bağ dokusu artışı sonucu karaciğer yapısında bir organizasyon bozukluğu oluşur ve bu durum siroz olarak isimlendirilir. Bu durumda karaciğer fonksiyonu bozulur, çünkü sktriks dokusu (kollajen) sadece fonksiyonel hepatositlerin yerini almakla kalmaz ayrıca karaciğerin vasküler ve safra kanal sisteminin organizasyonunu da bozar.
    Memelilerdekinin aksine balıklarda karaciğer,yağ depo eden organ özelliğindedir; balık yağı olarak hekimlikte kullanılan preparat, balık karaciğerinden elde edilir.

    Kaynaklar:

    1; Özel Histoloji, Atilla TANYOLAÇ
    2; Embriyoloji, Osman HASSA, Reşat N. AŞTI
    3; Basic Histology, L,carlos jungueriae, Barış kitap evi
    4; Histoloji 2 , Türkan ERBENGİ, Güneş kitap evi
    5; Anatomi 2, Nejdet DURSUN,Medisan yayınları
    6; Klinik Biyokimya, Medisan yayınevi (45)
    7; D.Ü Veteriner Fakültesi,Histoloji A.B.D, Ders notları, M. Aydın KETANİ
    8; http://www.ambassedorrottweilers.com/ mypictures/ liver2.jpg
    9; http://www.comparative_hepatology.com /content/figures
    10; http://www.med.uni_giessen.de
    11; http://www.uni_mainz.de
    12; http://www.alloyrealestate.com
    13; http://www.kjronline.org

    #83479
    avatar of desrododesrodo
    Üye

    tesekkür

    #84400

    teşekkürler..

    #84437

    teşekkürler

4 yazı görüntüleniyor - 1 ile 4 arası (toplam 4)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.