- Bu konu 6 yanıt içerir, 1 izleyen vardır ve en son 16 yıl 1 ay önce
FeeLinG tarafından güncellenmiştir.
- YazarYazılar
- 20 Ekim 2008: 22:25 #19358
FeeLinG
ÜyeNihat Behram, (18 Kasım 1946 – … ); Gazeteci, şair, yazar.
Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. İlk şiiri 1967’de yayımlandı. 1975’te Ataol Behramoğlu ile birlikte Militan dergisini ve 1979’da Yılmaz Güney ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkardı. 1972’de çıkardığı ilk şiir kitabı olan Hayatımız Üstüne Şiirler kitabı yasaklandı ve yazdıklarından ötürü 12 Mart Dönemi’nde iki yıl askeri cezaevinde tutuklu olarak yattı.
Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilikle uğraştı. Sivil mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde hakkında birçok dava açıldı. 12 Eylül Dönemi’nde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkarıldı. 1996 yılında Türkiye’ye döndü. Bugüne değin 12 şiir kitabı yayımlandı.[hr]
1946 yılında Kars’ta doğdu. On şiir kitabı yayınlandı. Yayınlanmış yirmi kitabı bulunmaktadır. Çeşitli yapıtları yabancı dillere çevrilmiştir. “Halkın Dostları”, “Militan” ve “Güney” dergilerini çıkaranlar arasındadır. Yazdıklarından ötürü 12 Mart döneminde 2 yıl tutuklu kaldı. 70’li yıllarda bir süre gazetecilik yaptı. 12 Eylül döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun yıllar yurdundan uzakta yaşamak zorunda kalan Behram, 17 yıllık politik sürgünlükten sonra 1996 yılında yurduna dönebildi.ŞİİR
Hayatımız Üstüne Şiirler (1972)
Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar (1974)
Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976)
Hayatı Tutuşturan Acılar (1978)
Irmak Boylarında Turaç Seslerinde (1980)
Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden (1982)
Militan Şiirler (1984, seçme şiirler)
Ay Işığı Yana Yana (1986, seçme şiirler)
Yine de Gülümseyerek (1987)
Cenk Çeşitlemeleri (1988)
Hey Çocuk Seçme Şiirler 1967-1994 (1996)
Ayaklanma Çağrısı (1998)
Yalın Yürek Toplu Şiirler (1998)
Kundak (2000)
Hayatımız Üstüne Şiirler Toplu Şiirler 1 (2001)
Ayrılık da Yakışıklıdır Toplu Şiirler 2 (2001)
İntikam Alır Gibi Toplu Şiirler 3 (2001)BELGESEL ANLATI
Darağacında Üç Fidan (1976)
Kitapları
Kız Ali
Hayatımız Üstüne Şiirler
Ayrılık da Yakışıklıdır
İntikam Alır Gibi
Gurbet
Yılmaz Güney’le Yasaklı Yıllar
Miras
Hayatın Şarkısı
Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit
Acının ve Umudun Rengi
YALIN YÜREK BAYRAM GÜMÜŞ[hr]
Üç Dağa AğıtAçlığın
çıplaklığın acısı mı genişliyor
dalları
meyvaya çağıran rüzgâr mıDalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen âşık mı
yağmuru emen toprak mı derinleşiyorYas mı tutmalıyım onurlu ölüme
halkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyımAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların
gidiyor
öfkenin haykırışları
yasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor
toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değil
doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarımAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleri
durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği
damıtıp sevdalarına
neferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarımBulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor
yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyorAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe28 Aralık 2008: 12:32 #64426FeeLinG
Üyeİnsan ki Hasreti Kadar
Aşksa:
Sağır da olsa dile döner seslenir…
Düşse:
Eni sonu suya düşer ıslanır…Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir
Hangi dal sügün verir ezildiği yerinden?(…Dolunaydı…Dağların bulutlandığı,
toprağın yoncalandığı aydı…Öpsem,
yaralanır sandığım
çiçekler kadar körpeydi bahar…
Bir yanım sazınca külhan,
yağız, civan, atmaca;
bir yanım nazınca uslu,
suskun, ıssız, utangaç,
savrulup savrulup sokaklara
söylediğim şarkılar
süsüydü ömrümüzün,
yitince bulunmaz zenginliğimiz…
Ne güzel günlerdi ah
ne güzeldin gençliğim;
gönlümü tarih düşüp
ömrümce yol gözledim,
yazık ki sen beklemedin…)İki derde yenik düştüm ne çare:
biri aşk
biri düşten düşe sızım sızım yüreğim…Taşa çaldım derdimi,
taş çatladı kıvrım kıvrım kök verdim;
güle sardım kendimi,
gül kurudu derdim azdı yürüdü…İnsan ki hasreti kadar:
belki bin sevda bin ayrılık
fakat
bir aşk bir intihar
bir ömre ancak sığar.Nihat Behram
28 Aralık 2008: 12:32 #64427FeeLinG
ÜyeDoğadan İstek
Beni geçmişin dehşetiyle besle
beni geleceğin özsuyuylaKüpeler tak kulaklarıma kirazlardan
mendilimi fesleğenlerle yıkaBana çılgın bir gürleyiş bellet
yankısıyla kapan üstüme geceleriBenimle rüzgarları tanıştır
gözlerimi boralara düğümleBeni kankardeşi bilsin gözyaşların
beni umudunla büyüleBana ıssız gecelerden yıldız kaymaları sun
beni ucu kıl birbirine sürtünen çakmak taşlarınınKoynuma başakları yıkayan yağmurunla yağ
kasıklarımı zeytin yapraklarıyla yenileBen seni esir alayım şiirlerle
Sen beni kul bil kendineNihat Behram
28 Aralık 2008: 12:33 #64428FeeLinG
ÜyeSığınak
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Korusun diye beni,
Sarsın
Solusun diye…
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Dileğimce değiştirebildiğim
Değiştikçe beni de değiştiren
Yüreğimle sindiğim,
Kimsenin bilmediği,
Acısına başka acı
Sevincine başka sevinç değmemiş,
Canım gibi
Yok etmek hakkını kendimde gizlediğim
Ömrümce çılgın, gönlümce engin,
Yeni doğmuş bebeklerin sesiyle
Yankısı ufkuma dokunurcasına yakın
Soluğumda kıvılcım, dudağında gül
Yaşamaya düğümlü,
Goncalar kadar körpe
Dalgalar kadar hırçın
Kavuşmamız olanaksız birine sakladığım,
Mahrem, bağışıksız,
Mazlum bir şiir
Yedeğimde hep bir şiir olmalı;
Çırpındığım geceler
Yetişip yatıştıran
Esinlenip dindiğim,
Duygusu sağılmamış,
Üşüse soluverecek,
Pürüzsüz, bir başına incecik,
Gülüşü gülüşüme denk, andıkça parıldayan
Andıkça parıldadığım,
Kanmayan, kandırmayan;
Öfkesi kirlenmemiş,
Zehri gibi kendi hayatımın
Ayrılık yaralarını sarılır sanmış,
Sürgün, ürkütülmüş,
Üzgün bir şiir.
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı,
Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın,
Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün
Yanarak uğuldayan
Yanarak uğuldadığım…
Yine daldım da kendi düşüme
Hasretin kanayışı bitermiş sandım…
Beni şiirler bağışlasın!Nihat Behram
28 Aralık 2008: 12:33 #64429FeeLinG
ÜyeÖlüme Gazel
İnsandır en yüce değerleri yaratan.
Sevdayı sözgelimi,
erdemi, özlemi, özveriyi,
umudu, şefkati, düşü…
Yaşamı tanıdıkça kendini tanımlayan… İnsandır…
Ve fakat
yakalar yakalamaz uygun bir an
bulur bulmaz dengini
durmaz
tümünü
haraç mezat pazarlar…
Soylu mu soylu, huylu mu huylu;
hırsız mı hırsız, arsız mı arsız!
İnsandır…
Tanrılar yaratacak denli esinli, tinsel, engin…
Canı pahasına direnecek denli gözüpek,
atılgan, seçkin…
Ve fakat
kendi büyüsüne sığınacak denli bitkin,
güvensiz, sefil…
Sefasını sefaletten sağacak denli rezil…
Özlü mü özlü, sözlü mü sözlü;
bezgin mi bezgin, azgın mı azgın!İnsandır…
Diş diş dudaklarında
özgürlüğün tutkusu kıvılcımlanır,
çığlığı gecenin ışıltısı olur şarkılarında.
Çağıran acılarsa eğer
koşar
üleşir her şeyini…
Ve fakat
ışıltının karşısında kuduran da odur…
Bilgine değil, haine tapan;
kendi türünü yok etmenin ustası;
doydukça bölüşmeyi unutan…
Masum mu masum, mazlum mu mazlum;
Katil mi katil, zalim mi zalim!İnsandır…
Bir o’dur ölümlü doğuşunun bilgisiyle yaşayan…
Vurgunu olduğu göğe süssüz,
sürgünü olduğu cana güçsüz,
çılgını olduğu tene öksüz…
Narince açan… Soldukça üzgün…
Sevincini bile gözyaşıyla yoğuran…
bir yanı hep anılara sarmaşık…
Gönül boyu yaralı… Ömür boyu âşık…
Bağrında özlem, sırtında hançer
dağları delip, ağzında ışıkla gelebilir…
Coşkun, düşlü, dövüşken…
Ve fakat
çıkan için ufkunu yakan
dostunu satan da odur…
Doymak bilmezcesine çakalcana açgözlü;
uygarlığınca acımasız, evcilliğince vahşi…
Korkak, kaypak, sürüngen…
Ulaşsa
denizler gibi yıldızlar da kirlenir ellerinde…
Binlerce yılmış gibi ömrü, onlarca yıl susabilir;
suskunluğu çatal çatal, yılanca zehirlidir…
İçli mi içli, güçlü mü güçlü;
suçlu mu suçlu, hınçlı mı hınçlı!İnsandır…
Sonunda solacak,
kurumuş bir yaprak gibi rüzgâra ilişerek
geldiği toprağa dönecektir.
Yücelerde soluduysa ömrünü
baharda sazı kalır
dallarda hızı kalır
kuşlarda açar sesi
dillerde sözü kalır…
Irmağın kıvrım kıvrım suyunda
köpürür, gümüşlenir…
döndükçe gümüşlenir…
Arının kekik tüten balıyla
leylaklar kınalanmış bakışlar kutsar onu,
köklere sürgünlere uğurlar…
Ardı sıra
ateşböcekleri uçuşur,
su tutuşur…
Dalgalar alkışlarıdır…Kimi ölür izi kalır,
kimi ölür buzu kalırNihat Behram
28 Aralık 2008: 12:34 #64430FeeLinG
ÜyeYaşadıkça
Ah benim aşkla beslediğim sevgilim
kalbimi zorlayan heyecanla sana
savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyumGünler
sazlarla çevrili göl kıyısında
suyun inanılmaz berraklığıyla çalkalanıp geçti
serçeler karla yıkadı tüylerini
taşların oyuklarına doluşan kertenkeleler
düşlerimde zamanla silikleşti
Bazan düşünmek acı veriyor bana
içimde yırtılarak uzaklaşan çayırlarıAh, benim aşkla beslediğim sevgilim
bütün güzel şarkıları sanki ben bestelemişim
üstelik merakla bakıyorum tanıdık her yüzeÇayırları düşün
anamdan emdiğim sütün tadı
yırtarak uzaklaşan çayırlarıArtık tek afiş kan kokusu şehrin sokaklarında
gerisi düşmanın kurduğu pusu
kan kokusu diyorsam
ah, benim aşkla beslediğim sevgilim
kalbimi zorlayan heyecanla sana
savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyumNihat Behram
28 Aralık 2008: 12:34 #64431FeeLinG
ÜyeYine De Gülümseyerek
Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız yıldırımlarla ağmış,
ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış kaburgamız,
dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifiri uçurumlar,
yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin yaşından
incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği;
şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş,
sesimizde sendeleyen bir keder,
uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden;
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin.Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet çiçek için,
neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için,
yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın yürek için;
şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik,
yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz,
kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin zehrini;
ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır iksiri.
Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş,
ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp,
şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız,
şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak kadar delik
üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin;
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten, bakışımız lekesiz.Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften,
ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz değişmemiş,
hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür;
şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız,
ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış,
kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar inildesek açlıktan;
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından.Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz.
ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz,
bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden;
şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk,
nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış.– Bizi eşkiyalar soymamış abi
muhabbet yıkmış!Nihat Behram
- YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.