blank
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #16456

    Et açığı; 2010 yılında 98 bin ton, 2025 yılında ise 327 bin ton olacak. Kesim öncesi kötü muameleler nedeniyle hayvanlar strese girmekte ve et kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Güncel ve Acil Sorun Nisan ayı itibariyle süt üretimde artış olması beklenmekte, sanayici ise talebin yetersiz olması nedeniyle günlük yaklaşık 500 ton civarındaki fazla sütü almak istememektedir. Bunun sonucunda fiyatları da düşürmek istemektedir.

    Fazla olan bu süt miktarının değişik şekillerde tüketiminin sağlanması ve üreticilerin mağdur olmaması için alınması gerekli tedbirler aşağıda belirtilmektedir:
    – Okul sütü projesinin ivedilikle uygulamaya geçirilmesi, bunun yanı sıra sadece okullara değil, düşkünler evi, yetimhane, çocuk esirgeme kurumları gibi bazı kamu kurum ve kuruluşlarına ücretsiz olarak süt ve süt ürünlerinin verilmesi. Burada oluşan maliyet Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, TOBB bünyesinde süt alım satımından alınan tescil kesintisi kaynağından sağlanmalıdır.
    – Halen süt sektöründe süt ve süt ürünleri için yüzde 8 ve yüzde 18 oranında uygulanan KDV yüzde 1 seviyesine indirilmelidir.
    – Üretimin tüketime dönüşmediği dönemlerde fazlalık sütlerin sanayici tarafından bırakılmayıp, süt tozu ve tereyağına işlenmesi, oluşacak maliyetin yukarıda belirtilen kaynaklardan karşılanması sağlanmalıdır.

    Hazırlanan raporla ilgili önemli bölümleri içeren özet şöyledir:
    Türkiye kırmızı et üretimi ve hayvan sayısında meydana gelen değişimler 2003 yılında 1990 yılına göre kesilen sığır ve dana sayısında yüzde 42,65’lik, koyunda yüzde 62,33’lük, keçide yüzde 58,62’lik ve mandada ise yüzde 88,51’lik bir azalma olmuştur. 2003 yılında 1990 yılına göre sığır eti üretiminde yüzde 11,73, koyun eti üretiminde yüzde 56,11, keçi eti üretiminde yüzde 49,03 ve manda eti üretiminde de yüzde 85,07’lik bir azalış olmuştur.

    Toplam et üretimindeki azalış ise yüzde 27,6’dır. Et Açığı 8. Beş Yıllı kalkınma Planı Raporuna göre; yapılacak tüm iyileştirmelere rağmen yurt içi yetiştirme ile et talebinin karşılanamayacağı, 2010 yılında 97,4 bin ton, 2025 yılında ise 327,1 bin ton bir et açığının olacağı, bu nedenle et gereksiniminin mümkün olduğunca koyun, keçi ve manda gibi sığır dışındaki diğer kaynaklardan karşılanmasına çalışılmasının gerektiği belirtilmektedir. Bu türlerin et üretimindeki azalmalar dikkate alındığında özel önlemler ve desteklemelerle bu türlerin üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.

    AB ve Türkiye’de hayvan başına et verimlerinin karşılaştırılması Türkiye’de sığır ve dana et verimi hayvan başına183 kg, koyun ve kuzu et verimi hayvan başına 18 kg, keçi et verimi 19 kg ve manda et verimi ise 179 kg iken bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde; sığır ve dana da hayvan başına 278,2 kg, koyun ve kuzu da 14,8 kg, keçi de 9,1 kg ve manda da ise 215,4 kg dır. Ülkemizde et üretiminin sığır eti ağırlıklı yapıldığı düşünüldüğünde verimimiz AB’ye göre çok düşük seviyelerdedir. Hayvanlarımızın ihtiyacı olan kaba yem kaynaklarının mevcut durumu ve Mera Kanununda yaşanan sıkıntılar Hayvanlarımızın yıllık 50 milyon ton kaba yem ihtiyacı vardır. Bunun 35 milyon tonu değişik kaynaklarla karşılanmakta 15 milyon tonluk açık olmaktadır. İhtiyacın karşılanan kısmının 10-15 milyon tonluk kısmı ise kalitesi düşük kaynaklardır ve bunlarda eklendiğinde toplam yem açığımızın 25-30 milyon ton olduğu söylenebilir.Hayvan başına verimlerin artırılmasında kaliteli kaba yem kaynaklarının üretilmesi gerektiği düşünüldüğünde ülkemizde bu kaynakların acilen temin edilmesi gereklidir. Bu amaç için öncelikle yem bitkileri ekim alanlarının toplam ekilebilir alanlar içerisindeki oranının yüzde 6’lardan gelişmiş ülkelerdeki oranlara yani yüzde 25-30’lara çıkarılması, meraların ise en kısa zamanda tespit ve tahdit çalışmalarının bitirilerek ıslahlarının yapılması ve hayvancılığın hizmetine sunulması gerekmektedir.

    Ülkemizde üretici et fiyatları ve yem fiyatları karşılaştırılması ve üreticinin alım gücünün değerlendirilmesi Şuan ki et fiyatları 1.5 yıl önceki fiyatlarla aynı seviyede, bir önceki yılın fiyatlarının ise gerisindedir. Üretici 2003 yılının Mart ayında 1 Kg et satarak 25 Kg yem alabilirken, 2004 yılının Mart ayında 20 Kg yem alabilmiş, 2005 yılının Mart ayında ise 19 Kg yem alabilmiştir. Yani geçen 1.5-2 yıllık süreçte üreticinin satın alma gücü yüzde 23 oranında azalmıştır. AB ve Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş et fiyatlarının karşılaştırılması Büyükbaş et fiyatları ülkemizde AB ‘ye göre yüksek olmasına rağmen küçükbaş et fiyatları AB’de bizden daha yüksektir. Örneğin, 2004 yılında AB’de genç sığır eti kilogram fiyatı 2,7 Euro iken ülkemizde 3,7 Euro, sığır eti kilogram fiyatı AB’de 2,6 Euro iken ülkemizde 3,3 Euro’dur. AB’de 2004 yılında kuzu eti kilogram fiyatı 4,8 Euro iken ülkemizde 3,6 Euro/kg dır. Burada kuzu eti fiyatları hariç diğer et fiyatları Avrupa Birliği’nden yüksek gözükse bile AB’de üreticilere hayvan başına verilen destek miktarlarını da kattığımızda aslında üreticimizin AB üreticisinden daha az kazandığını söylemek mümkündür.

    AB ve Türkiye’de kırmızı et hayvancılığı destekleme politikaları ve hayvan başına verilen destek karşılaştırılması Ülkemizde et sektörüne yönelik olarak büyükbaş hayvan başına yaklaşık 53,3 Euro destek verilirken Avrupa Birliği’nde yaklaşık 480,5 Euro destek vermektedir.Bu desteklerin üreticinin eline geçen fiyatlara yansıtılması durumunda aslında bizde yüksek olarak gözüken fiyatların AB’ye göre çok düşük olduğu görülmektedir. Bunu yanında ülkemizde küçükbaş hayvancılığa yönelik olarak hiçbir destek verilmezken (2005 yılında gen kaynaklarının korunması amacıyla hayvan başına verilecek destek hariç), AB ‘de kasaplık kuzu ve oğlakta 21€/baş, süt tipi kuzu ve oğlakta 16,8 €/baş, anaç koyun ve keçi de 16,8 €/baş olarak doğrudan ödeme yapılmaktadır. Bunun dışında geleneksel koyun ve keçi üretim alanlarının korunması için hayvan başına 7€ ödeme yapılmaktadır. Görüldüğü gibi AB üreticilerini mümkün olduğunca iyi desteklemektedir. Avrupa Birliği’ne girişte ülkemizin rekabet gücü en yüksek olan ürünler grubunda yer alan koyun ve keçi eti için desteğin olmaması bu avantajımızı kullanmamızı engellemektedir. Bu nedenle en kısa zamanda bu ürünlerin üretimine yönelik ekstra destekler verilmeli bu avantajımız değerlendirilmelidir.

    Et teşvik primi 2004 yılında verilen et teşvik priminden gerçek üreticiler faydalanamadı. Nedenine gelince; ülkemizde canlı hayvan pazarlama kanalı çok uzun ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Üreticilerin büyük bir kısmı hayvanını direkt kesime göndermek yerine celep, cambaz gibi aracılara satmaktadır. Teşvik priminin verildiği yılda da aynı durum olmuş, bu tür aracılar üreticilerden aldıkları hayvanları kesime göndererek teşvik priminden faydalanmışlardır. Bu sıkıntıların yaşanmaması ve desteklerin gerçek üreticiye ulaşması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Canlı hayvan ve et kaçakçılığı, hayvancılık sektörüne etkileri Sınırlarda kontrollerin yetersiz olması, sığırlarda kayıt için küpe sistemi varken küçükbaşlarda beyanın esas alınması, pazarlarda gerekli tedbirlerin alınmaması, mezbahalarda gerekli kontrollerin yapılmaması; bunların dışında üreticilerin üretim maliyetlerinin çok yüksek olması, hayvan fiyatların da sınır ülkelerine göre yüksek olması neticesinde ülkemize kaçak hayvan girişleri olmaktadır. Ziraat Odalarının verdiği bilgilere göre kaçak yollarla sınırlarımızdan canlı hayvan girişleri özellikle havaların ısınmaya başladığı uygun ortamlarda başlamaktadır. Kaçakçılığı önlemek için sınır bölgeleri başta olmak üzere yetiştirici maliyetlerini düşürmeye yönelik destekleme politikalarının uygulanması gerekmektedir. Bunun yanında kurumlar arası koordinasyon sağlanarak kaçakçılığa yönelik idari tedbirler alınmalıdır.

    Deli dana hastalığı, yasaklı ülkelerden yapılan ithalat, AB ülkeleri ve Türkiye arasında canlı hayvan ve et ithalatına yönelik verilen karşılıklı tavizlerin değerlendirilmesi 1990 yılında İngiltere’den her türlü hayvan ve hayvansal ürün girişini yasaklamamıza rağmen 1996 yılında 39.154 ABD Doları değerinde 21.340 kg taze soğutulmuş sığır eti ithalatı yapılmıştır. Yine aynı şekilde 1990 yılında ithalata yasak koyduğumuz İrlanda’dan da 1996 yılında 290.065 ABD Doları değerinde 137.058 kg dondurulmuş sığır eti ithalatına izin verilmiş ve bu ürünler ülkemize girmiştir. Türkiye ve AB tarım ürünleri ticaretinde en son alınan 1/98 sayılı Ortaklık Konsey Kararı uyarınca tercihli rejim uygulamaktadır. Buna göre Türkiye AB’den her yıl 5 000 ve 14 000 ton’luk 2000 yılına kadar farklı kademelerde indirime tabii tutulmuş, toplam 19 000 ton’luk et için tarife kontenjanı açmıştır. Ancak 2004 yılı ilerleme raporunda da değinildiği üzere bu ithalat 1996 yılında AB ülkelerinde BSE hastalığının yeniden baş göstermesi sebebiyle yapılmamıştır.

    Kırmızı et konusunda tercihli ticaret rejimi kapsamında AB’nin de Türkiye’den her yıl gümrük vergisiz olarak 200 ton koyun ve keçi eti ithalatını gerçekleştirmesi gerekmektedir. Ancak Türkiye AB sağlık şartlarını yerine getiremediğinden bu ihracatı bugüne kadar yapamamıştır. Söz konusu tarife kontenjanlarını Türkiye’nin tamamen kullanması gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Yalnız AB hayvan hastalığını gerekçe göstererek bize tanıdığı tavizi yerine getirmezken, bizim aynı gerekçeyle engellediğimiz 19.000 tonluk ithalatı yapmamızı istemekte ve son yıllarda bu konuyla ilgili olarak yoğun baskılar yapmaktadır. Netice de, deli dana hastalığı için ülkemizde özellikle ithalat konusunda alınan karar çok yerindedir ve ne kadar baskı yapılırsa yapılsın bu konuda kararlı duruş devam etmelidir. Bunun yanında hastalık ülkemizde çıkmamış gözükse de, hastalık çıkan ülkelerin uğradıkları maddi ve manevi zarlar dikkate alınmalı ve çıkma ihtimaline yönelik alınan tedbirler sıkı bir şekilde takip edilmelidir.. Et sanayinde yaşanan sorunlar Ülkemiz kasaplık hayvan kesimlerinin büyük bir kesimi halen küçük ve iptidai mezbahalarda gerçekleştirilmekte, et ve et ürünleri çoğunlukla hijyenik ve teknolojik açıdan uygun olmayan şartlarda üretilmeye çalışılmaktadır. Diğer taraftan kasaplık hayvanların nakil şartları arzu edilen düzeyde değildir.

    Kesim öncesi kötü muameleler nedeniyle hayvanlar strese girmekte ve et kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Küçük işletmelerde soğutma üniteleri bulunmadığından karkaslar olgunlaştırılamamakta, iç organların muhafazası sorun olmakta, yan ürünler değerlendirilememekte, yine karkaslar, deri ve iç organlar uygun olmayan araçlara nakledilmektedir. Karkas derecelendirilmesi yönünden hiçbir hiç bir değerlendirmeye tabi tutulmamaktadır. İşletmelerde yeterli eğitime sahip eleman sayısı da oldukça azdır. Bütün bu nedenlerden dolayı ülkemizde kasaplık hayvanların büyük ve modern işletmelerde kesilerek etkin bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacak düzenlemelere gidilmesine ihtiyaç vardır. Bunun yanında özellikle küçük işletmelerde kan, deri ve diğer yan ürünlerin buralara yakın merkezlerde işleme tesislerinin olmaması nedeniyle değerlendirilememesi, hem çevre açısından hem de ekonomik açıdan kayba neden olmaktadır. Bu ürünlerin toplanıp rendering ünitesine ve işleme merkezlerine sevk edilmesine ihtiyaç vardır. Ortak Tarım Politikası, Dünya Ticaret Örgütü Kararları ve Türkiye Et Hayvancılığı Ülkemizde işletme başına düşen hayvan varlığı AB ülkelerine göre çok düşük seviyededir. Nitekim Türkiye’de işletme başına düşen hayvan sayısı 4 iken AB’de 44’dür. Bu durum ve diğer sebepler yüzünden hayvan başına verimlerimiz AB’nin çok gerisinde kalmaktadır.

    Diğer taraftan girdi maliyetlerimiz de gerek AB gerekse dünya ölçeklerine göre çok yüksek durumdadır. Mevcut bu durum dikkate alındığında hayvancılık sektörümüzün rekabet gücünün yetersiz olduğu açık olarak görülmektedir. AB’ye üyelik süreci ve 2005 yılında yapılacak Dünya Ticaret Örgütü müzakereleri ile alınacak kararlar dikkate alınarak hayvancılığımıza rekabet gücü kazandırmak zorundayız. Aksi halde AB’ye ve dünyanın tarım ürünü ihraç eden ülkelerine Pazar olmamız kaçınılmazdır. Bu konuda yapılan bir araştırmanın sonucuna göre bu günkü haliyle AB’ye üyelik halinde 5 milyar dolar tutarında hayvancılık ürünü ithal eden ülke konumuna gelineceği anlaşılmıştır. Bilindiği gibi AB’ye üyelik halinde genelde serbest dolaşım söz konusu iken ve DTÖ son mutabakat kararlarına göre önümüzdeki yıllarda gümrük vergilerinin de hızla azaltılması söz konusu olacaktır. Bu durumda bir taraftan ıslah çalışmaları ile birlikte işletme yapıları iyileştirilirken, diğer taraftan üretim teknolojisini geliştirerek verimi artırmak, girdi maliyetlerini düşürmek, çiftçilerimizi eğitmek ve pazarlama kabiliyetlerini geliştirmek suretiyle hayvancılıkta da rekabet gücümüzü artırmak durumundayız.

    Sonuç olarak önerilerimizi sıralayacak olursak;

    Üretici ve tüketiciyi direkt olarak ilgilendiren sanayide karkas derecelendirmesi ile ilgili olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile sektör temsilcileri birlikte gelişmiş ülkelerdeki sistemlerde dikkate alınaraktan uygulanabilir bir derecelendirme sistemi oluşturmalı, bunun uygulamaya konulmasını sağlamalıdır.

    Ø Kesif yem kontrolleri yapılırken numuneler fabrikadan değil satış noktasından alınmalı ve sektördeki haksız rekabet önlenerek üreticinin de mağdur olması engellenmelidir.

    Ø Hayvan hastalıklarını önlemeye yönelik bütçeden yeterli meblağ ayrılmalı, ulusal eradikasyon programına işlerlik kazandırılmalıdır.

    Ø AB’ye girişte rekabet gücü yüksek ürünler kategorisinde yer alan koyun ve keçi eti yetiştiriciliği özel desteklerle teşvik edilmeli, bu ürünlerin dış pazarlarda ihracat potansiyeli de dikkate alınarak özel politikalarla ihraç edilmeleri sağlanmalıdır.

    Ø Et teşvikinin toptancı, celep gibi aracılara gitmesi önlenmeli, gerçek üreticiye ulaşması için gerekli tedbir alınmalıdır. Ø Kesimi yapılan hayvanların et dışındaki kemik, kan, tırnak, boynuz, vb. ürünleri işleyecek ve değerlendirecek yan sanayiler ve biyoteknolojik sanayilerin et ve mamulleri sanayine entegrasyonu teşvik edilmelidir.

    Ø Et ve et mamullerinin üretim- tüketim zincirinde soğuk ortamlarda muhafazasını sağlayacak soğuk zincir alt yapısı kurulmalı ve hayata geçirilmelidir.

    Ø Ürünlerde, kalite kontrolü ve standartlarının yerleştirilmesi ve işyerlerinin AB standartlarına uyumu kolaylaştırmak için, mezbaha yan ürünlerini değerlendiremeyen küçük ve teknik olanakları yetersiz mezbahaların merkezi yerlere taşınarak modern hale getirilmesi teşvik edilmelidir.

    Ø Mezbahaların, kesim öncesi ve kesim sonrası kontrolleri yapacak veteriner hekim istihdamını sağlaması için gerekli önlemler alınmalıdır.

    Ø Kaçak kesimlerin önlenmesini ve sektörün kayıt altına alınmasını sağlayacak tedbirler belirlenmeli ve bir an önce hayata geçirilmelidir.

    Ø Et sektörünün nabzını tutacak ve etkinliğini artıracak sektörle ilgili her kesimin katıldığı bir konseyin oluşturulması sağlanmalıdır.

    Ø Birim hayvandan alınacak et verimini artırmak ve sanayi ye düzenli ham madde akışını sağlamak için; hayvancılığın ıslah, yem, bakım ve besleme, işletme ölçekleri, hastalıklarla mücadele, kredi, pazarlama, eğitim ve örgütlenme gibi yapısal sorunlarına yönelik kalıcı ve istikrarlı politikalar oluşturulmalıdır.

    Ø Kaçak hayvan girişlerini sadece polisiye tedbirlerle değil, fiyat istikrarıyla önlenebilir. Bu nedenle özellikle sınır bölgelerinde hayvancılıkta düşük maliyetli üretimi sağlayacak politikalar oluşturulmalıdır.

    Ø Kaçak Hayvan ve et girişlerini önlemeye yönelik üst düzey yetkililerin ve üretici temsilcilerinin oluşturduğu kurul rutin aralıklarla toplanarak durum değerlendirmesi yapmalı, mücadelede aksayan yönlere yönelik stratejileri belirlemelidir.

    Ø Bütün işletmeler deli dana veya şüpheli hayvan yönünden kontrol edilmeli ve takibi yapılmalıdır.

    Ø Canlı hayvan, et, et ürünleri (kemik unu, et unu) ithalleri deli dana ve deli dana şüpheli ülkelerden yapılmamalı ve yasaklanmalıdır/.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.