- Bu konu 1 yanıt içerir, 2 izleyen vardır ve en son 14 yıl 10 ay önce mephistos1905 tarafından güncellenmiştir.
- YazarYazılar
- 17 Ekim 2007: 11:23 #15728Murat KUTAYÜye
Vitaminler
Vitaminler vücuttaki biyolojik olayların normal olmasına, insan ve hayvanın dengeli gelişmesine sebep olan uzvi(organik) maddeler. Vitaminler vücudun yapı taşı ve enerji verici olmamakla birlikte sağlıklı bir hayat için mutlaka besinler vâsıtasıyla dışardan alınmalıdır.
Vitamin kelimesi, sıhhate sebep olan amin mânâsında olup, ilk defa 1911 senesinde C. Funk adlı bir kimyacı tarafından kullanıldı. Vitamin isminin kullanılmasından asırlar önce, protein, karbonhidrat, lipid, madenler ve su dışında henüz belirlenmemiş bâzı kimyasal maddelerin de normal beslenme için gerekli olduğu bilinmekteydi. Meselâ, aylarca denizlerde gezen gemiciler limon ve sebze yemediklerinden iskorbüt hastalığına yakalanmışlar ve bunun tedavisi limon yemekle mümkün olduğu anlaşılmıştır. Çünkü limonda C vitamini bulunmaktadır. Diğer taraftan, yalnız kabuğu soyulmuş pirinçle beslenen insanlarda beriberi hastalığının meydana geldiği ve bu hastalığın yalnız pirinç kabuğu ile tedavi edildiği bilinmekteydi. Vitamin eksikliğinin sebep olduğu hastalıklara ‘Avitamoz’ veya ‘Hipovitamoz’ denir.
Bugün ülkemizde, belirli vitamin eksikliklerine seyrek rastlanmaktadır. Böyle eksiklikler görülen kimselerde ya alkolizm gibi çok kötü alışkanlıklar veya sindirim bozukluğu bulunmaktadır. Teknoloji bakımından ileri ülkelerde meydana gelen egoizm(bencillik) ve materyalizm(maddecilik) hastalığı yaşlanan kimselerde tek başına yaşamasına sebep olmaktadır. Böyle yaşlı kimseler de, tek yönlü hazır yemekle beslendiklerinden, vitamin eksikliği görülmektedir. Ayrıca bol miktarda bira ve şarap tüketen bu ülkelerin insanlarında vitamin eksiliğinin olması çok tabiidir. Çünkü, alkol ince bağırsaktaki emilimi bozmaktadır. Bu da birçok bakımdan vitamin alamama olayıdır. Bugünkü tıp kat’i olarak alkolün, B2, B6, B12 vitaminlerinin alınmasına mani olduğunu ortaya koymuştur. Bunların eksikliğinin nelere sebep olduğu B2, B6, B12 vitaminleri kısmında geniş olarak anlatılmaktadır.
Ayrıca büyük şehirlerdeki yerleşim bozukluğu, insanların güneş ışını almasına mani olduğundan D vitamini eksikliği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Afrika ve Güney Asya insanlarında halen şaşılacak şekilde derecede vitamin eksikliği bulunmaktadır.
Bütün vitaminler ya oldukları gibi veya provitamin(vitamin ön maddesi) şeklinde bitkiler tarafından sentez(basit maddelerden meydana getirme) edilirler. Provitaminler, vücutta vitamin haline dönüştürülür. Bu dönüşme ya vücudun kendi gücüyle ve yahut dış bir kuvvet vasıtasıyla olur. Vücut kendine lazım olan enzim ve hormonları kendisi yaptığı halde vitamini yapamaz. Onun içindir ki vitaminlerin mutlaka dışardan alınması gerekiyor.İncelemeler,metabolizmanın kontrolünde, minerallerle birlikte vitaminlerin, hormon ve enzimlerin birbirine bağlı olarak çalıştıklarını göstermektedir. Vitamin etki bakımından hormonlara benzemektedir. Vitaminler az miktarda bütün hücrelerde depolanmaktadır. Bâzıları ise önemli miktarda karaciğerde birikir. Bugün, yaklaşık 20 değişik iyi karakterize edilmiş vitamin bilinmektedir. Fakat bunlarda 14’ü kat’i olarak gerekliliği ispatlanmıştır. Her vitamin ara metabolizmada kendine has bir fonksiyonu vardır ki, bu başka bir şeyle karşılanamaz. Ayrıca bazı vitaminler etkilerinde birbirine bağlıdır. Vitaminlerin yapıları aydınlatılmadan önce vitaminleri A, B, C, K gibi büyük harflerle adlandırma alışkanlığı vardı. Bugün de böyle devam etmektedir.
Vitaminlerin genel olarak et, sebze, meyve ve tahıllardan elde edilir. Sürekli olarak vitaminlerin alınması gerekir. Her şeyi yiyebilen bir insan için vitaminsizlik mesele değildir. Bugün bir çok vitaminler suni olarak , hayvan ve bitkilerden elde edilmektedir. Eczanelerde ilaç olarak satılmaktadır. Vitaminler suda ve yağda çözünen vitaminler şeklinde tasnif edilmektedir.A, D, E ve K vitaminleri yağda; C ve B vitaminleri suda çözünürler. Vitaminler başlıca üç şekilde analiz edilmektedir: Kimyevi veya fizikokimyevi, biyolojik ve mikrobiyolojik.
Vitaminlerin keşfinden sonra bunlara adeta her derde deva gibi aşırı kullanma meselesi ortaya çıkmıştır. Esasında vitaminin ilme uygun olarak kullanılması gerekir. Fakat ilim, vitamin konusunda halen araştırmaktadır. Son zamanlarda, vitaminler araştırmacı tıp adamlarının dikkatini çekmeye başlamış ve eksiklik ve fazlalıkların sebep olduğu olayların dışında, kişilerin günlük aldıkları vitaminlerin değişik miktarlarıyla uzun süredeki sağlık durumları ve sağlık bozuklukları arasındaki münasebet yeniden büyük bir incelikle araştırılmaya başlanmıştır.
Yağda Eriyen Vitaminler
Eski doktorlar gece körlüğü sığır ciğeriyle tedavi ederlerdi. Sonra bu hastalık tereyağı, molina balığı karaciğeri yedirilerek tedavi edildi. 1915’te, ABD’de, sadece kazein, nişasta ve şekerle beslenen sıçanlardaki gelişme bozukluğunun, morina karaciğerinden elde edilen bir maddeyle giderildiği keşfedildi ve bu maddeye A vitamini denmesinin sebebi daha önce keşfedilen B vitamininden ayırmak içindi. Bundan sonra, 1920’de bitkilerde boyalı madde korotenin A vitamininin başlangıç maddesi olduğu bulundu. A1 vitamini de denir. Kapalı formülü C20H29OH’dır. Erime noktası 62-64 santigrat derece olan renksiz kristal bir maddedir. Molekülün Bir sikloheksen p-iyonun halkası vardır. Bu halkaya ucundan (-OH) grubu bulunduran 11 karbonlu bir grup bağlanmış olup bir atlamalı 4 tane çifte bağ vardır. Yağda çözünür suda çözünmez. Yiyeceklerde A vitamini yağlarda esterleşmiş halde bulunabilir. Uzun süre ışıkta kalırsa harap olur. Pişirmekle pek harap olmaz. A vitamininin içinde bulunduğu yağ, bozulur veya ekşirse vitaminde harap olmaz.
A Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir.Balıkyağında, karaciğerde, tereyağı ve kremada, peynirde, yumurta sarısında bulunur.Sonradan A vitamini (retinol) ne dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur.A vitamini karaciğerde depolanır. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır.Yüksek miktarlarda alınması toksik reaksiyonlara (zehirlenme) neden olabilir. Vitamin A miktarı Retinol Equivalant ile ölçülür.
Vücuttaki Fonksiyonları
Sağlıklı deri ve saçlar için gereklidir.
Diş, dişeti, ve kemik gelişiminde önemli rol oynar
Normal iyi görme de ve gece görme de etkilidir.
Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
Akciğer, mide, üriner sistem ve diğer organların koruyucu epitelinin düzeninde rol oynar.
Eksiklik Belirtileri
Gece körlüğü
Xerophthalmia ( korneanın anormal kuruması ve kalınlaşması = göz kuruluğu)
Bağışıklık sisteminin zayıflaması, enfeksiyonlara elverişli hale gelme
Akne (sivilce) oluşumunda artış
Yorgunluk
Diş, dişeti ve kemiklerde deformiteler
Aşırılık ve Zehirlenme Belirtileri
Karaciğer bozuklukları
Mide bulantısı ve kusma
Saç dökülmesi (saçlar çabuk kopar)
Baş ağrısı
Eklem ağrıları
Dudak çatlamaları
Saç kuruluğu
İştah kaybı
Beta Koroten Aşırılığı ve Zehirlenme Belirtileri
Avuçlarda ve ayak tabanlarında ciltte sarı-kavuniçi renk değişikliği.
Çocuklarda zehirlenme 300000 Retinol Equivalant A vitamini alımıyla oluşur. Yetişkinler de ise genellikle günde 100000 Retinol Equivalant A vitamininin aylar boyu alınması ile oluşur.
Yetişkin Erkeklerde Vitamin A gereksinimi 1000 Retinol Equivalant Yetişkin Kadınlarda Vitamin A gereksinimi 800 Retinol Equivalant
Vitamin A için
Yiyecek
Miktar
Retinol Equivalant
Karaciğer (Dana)
6 gr
9124
Balıkyağı
1 servis kaşığı
4080
Yumurta sarısı
1 büyük
97
Chedar Peynir
2 gr
86
Süt
1 fincan
76
Kaymak-krema
1 servis kaşığı
63
Beta Karoten için
Patates
1 orta boy
2487
Havuç
1 orta boy
2025
Brokoli
1 fincan
136
Kayısı
1 tane
92
Yüz yıllarca önce rahitis (Raşitizm) denen kemik hastalığı balık yağı ile tedavi edilirdi. Raşitizm hastalığının, D vitamini eksikliği sebebiyle meydana geldiği 1918 yılında Mellanby adlı bir hekim tarafından tetkikler sonunda bulundu. 1922 yılında D vitamini keşfedildi. Son 20 yıl içinde yapılan çalışmalar, D vitamininin vücuttaki etkileri ve hareket tarzlarını büyük ölçüde aydınlattı.
D Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Daha çok iki şekilde bulunur.Bunlardan aktif ergosterol, kalsiferol ve D2 vitamini gibi adlarla da bilinen ergokalsiferol ışınlanmış mayalarda bulunur.Aktif 7-dehidrokolesterol ve D3 vitamini gibi adlarla da anılan kolesalsiferol ise insan derisinde güneş ışığı ile temas sonucu meydana gelir ve daha çok balık yağında ve yumurta sarısında bulunur. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır.Yüksek miktarlarda alınması toksit reaksiyonlara (zehirlenme) neden olabilir.
Özellikleri birbirine benzeyen D2, D3, D4, D5,D6,D7 şeklide adlandırılan altı D vitamini elde edilmiştir. D2 vitamini (ergokalsiforal) bitki menşeyli olup, en çok mantar ve mayalarda bulunur. Ergosterol’un morötesi ışınlara maruz kalmasıyla meydana gelir. Bu arada zehirli maddelerde meydana gelebilir. D2 vitamini tedavide D3 gibi etkilidir. Ancak tabiatta pek bulunmaz. D3 vitamini (kolekalsiferol) hayvani yağlarda çok bulunan 7-dehrokolesterol’un morötesi ışınlara maruz kalması ile meydana gelen bir tabi vitamindir. Tabiattaki besinlerin çok azında D vitamini vardır. Vücutta D vitaminini aktif hale geçiren güneştir. Çünkü dışardan alınan 7-dehrokolesterol’un aynı zamanda vücut tarafından da yapılmaktadır. İmal edilen bu madde deri yüzeyine gelir ve bu yüzey güneşe maruz kalınca D vitamini meydana gelir. Araştırmacılar, yanakların yeteri kadar güneş ışığına maruz kalması sonucunda vücut için lazım olan D vitamini meydana geldiği belirtmektedirler. Sıcak bölgelerdeki insanların esmer veya siyak olması D vitamininin yeterinden fazla meydana gelmesi mani olur. Fazla D vitamini zehirlenmelere yol açar. Hayvanlarda, sentez edilen D vitamininin ön maddesi tüysüz derilere gider. Mesela tavukların bacaklarının çıplak kısmında D vitamini meydana gelir. Sentetik D vitaminleri de morötesi ışınlar kullanılarak laboratuarlarda elde edilmektedir.
Vücuttaki Fonksiyonları
İnce bağırsaklardan kalsiyum ve fosforun emilimini düzenleyerek kemik büyümesi, sertleşmesi ve tamiri üzerinde etkili olur.
Raşitizmi önler.
Böbrek hastalıklarında düşük kan kalsiyumu seviyesini düzenler.
Postoperatif kas kasılmalarını önler.
Kalsiyumla birlikte kemik gelişimini kontrol eder.
Bebekler ve çocuklarda kemik ve dişlerin normal gelişme ve büyümesini sağlar.
Henüz kanıtlanmamış olası etkileri:
Artrit, yaşlanma belirtileri ,sivilce,alkolizm, kistik fibrozis uçuk ve herpes zoster tedavisi, kolon kanserinin önlenmesi.
Vitamin D alınımına dikkat edilmesi gereken durumlar:
Güneş ışığı bakımından yetersiz bölgelerde yaşayan çocuklar.
Yetersiz gıda alan ve fazla kalori yakan kişiler
55 yaşın üzerindekiler, özellikle menopoz sonrası kadınlar.
Emziren ve hamile kadınlar.
Alkol veya uyuşturucu kullananlar.
Kronik hastalığı olanlar, uzun süredir stres altında olanlar, yakın geçmişte ameliyat geçirmiş olanlar.
Mide-barsak kanalının bir kısmı ameliyat ile alınmış olanlar.
Ağır yaralanma ve yanığı olan kişiler.
Eksiklik Belirtileri
Raşitizm:(Çocuklarda D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık)Çarpık bacaklar, kemik veya eklem yerlerinde deformasyonlar, diş gelişiminde gerilik, kaslarda zayıflık, yorgunluk, bitkinlik.
Osteomalazi (yetişkinlerde D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık) kaburga kemiklerinde,omurganın alt kısmında, leğen kemiğinde, bacaklarda ağrı, kas zayıflığı ve spazmları, çabuk kırılan kemikler.
Aşırılık ve Zehirlenme Belirtileri
Yüksek kan basıncı Mide bulantısı ve kusma
Karın ağrısı Düzensiz kalp atışı
İştah kaybı Zihinsel ve fiziksel gelişme geriliği
Damar sertliğine eğilim Böbrek hasarları
Günlük Vitamin D ihtiyacı:
Çocuklar
Erkekler
Kadınlar
0-6 ay: 7,5 mcg
11-18 yaş: 10 mcg
11-18 yaş: 10 mcg
6-12 ay: 10 mcg
19-24 yaş: 10 mcg
19-24 yaş: 10 mcg
1-10 yaş: 10 mcg
25 yaş üstü:5 mcg
25 yaş üstü:5 mcg
Hamileler: 10 mcg
Emzirenler: 10 mcg
Bazı yiyeceklerdeki Vitamin D miktarları:
Yiyecek
Miktar
Mikrogram(mcg)
Ringa balığı
6 gr
35
Balıkyağı
1 servis kaşığı
34
Uskumru fileto
6 gr
Som balığı
6 gr
Tuna balığı
6 gr
Süt
1 fincan
Kazein, mısır, nişasta, domuz yağı, tere yağı ve maya ile beslenen farelerin beslenme bakımından iyi olmalarına rağmen, üremedikleri tetkikler sonunda anlaşılmıştır(1923). Mesela erkekleri kısırlaştılar. Dişileriyse yavrularını düşürdüler. Yukarıdaki beslenmeye bitkiden elde edilen yağ ilave edilince farelerde görülen bozukluğun düzeldiği görüldü. Bu bozukluğun sebebinin E vitamini eksikliği olduğu tespit edildi ve o yıl E vitamini keşfedildi, sentezi yapıldı ve yapısı aydınlandı.
E Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Bu yüzden hücre zarında bol miktarda bulunur. E vitamininin etkilerini gösteren 8 tokoferol ve tekotrienol vardır. Bu tokoferol diğer tokoferoller içinde en etkili olanıdır.
-tokoferol ve daha çok kullanılan -tokoferol asetat hafif sarı, kokusuz, yağımsı berrak ve oldukça yapışkan maddelerdir. Tabiatta bulunan dekstro şekli fizyolojik olarak en etkili izomeridir. Suni rasemik -tokoferol
(DL- -tokoferol) esteri, tekabül eden dekstro azomerinin %70-75 etkisine sahiptir. B ve g tokoferoller, izomerinin yarısı kadar, d izomeriyse ancak %1’i kadar etkilidir. Tokoferoller billuri şekilde elde edilemedi. Oksijensiz ortamda 200 santigrat dereceye kadar dayanır. Organik asitlerden 100 santigrat dereceye kadar müteessir olmazlar. Alkaliler etki eder. Oksidasyonla biyolojik etkisini hızla kaybeder. Acılaşmış yağda E vitamini bulunmaz. Işık bilhassa ultraviole (mor ötesi) ışınlara karşı dayanıksızdır. Onun için E vitamini ihtiva eden gıdalar güneşe maruz bırakılmamalıdır. E vitamininin bazı oksidasyon ürünleri K vitamini etkisi gösterir. Kızarmalarda E vitamininin %50-90 kayıp olur. Suni olarak ağartılmış unlarda E vitamininin bir kısmı harap olmaktadır. E vitamini antioksidan olduğundan yağlara katılarak yağın dayanıklılığını arttırılır.
Alfa,beta,gama ve delta tokoferolleri içerir. Bitkisel yağlar ve buğday tanesi en iyi kaynağıdır. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır.
Vücuttaki Fonksiyonları
En iyi Antioksidandır.Hücre zarı ve taşıyıcı moleküllerin lipid kısmını stabilize ederek hücreyi serbest radikaller, ağır metaller, zehirli bileşikler, ilaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur.
İmmun sistemin aktivitesi için gereklidir.Timüs bezini ve alyuvarları korur.Virttik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir.
Göz sağlığı için hayati önem taşır.Retina gelişimi için gereklidir.Serbest radikallerin katarakt yapıcı etkilerini önler.
Yaşlanmaya karşı koruyucudur.Serbest radikallerin dokular, deri ve kan damarlarında oluşturduğu dejenaratif etkiyi önler.Yaşlanmayla ortaya çıkan hafıza kayıplarını da önleyici etkisi vardır.
Eksiklik Belirtileri
Çocuklarda hemolitik anemi ve göz bozuklukları
Yetişkinlerde Dengesiz yürüme, konsantrasyon bozukluğu, düşük tiroid hormonu seviyesi, sinir harabiyeti, uyuşukluk, anemi, bağışıklık sisteminde zayıflama.
E vitamini eksikliğinde kalp hastalıkları ve kanser riski artmıştır.
Günlük Vitamin E ihtiyacı:
Çocuklar
Erkek
Kadın
0-12 ay: 3-4 mg
18 yaş üstü:10 mg
18 yaş üstü: 8 mg
1-7 yaş: 6-7 mg
Hamileler: 2 mg
11-18 yaş: 8 mg
Emzirenler: 3 mg
Bazı yiyeceklerdeki Vitamin E miktarları:
Yiyecek
Miktar
Miligram
Ay çekirdeği
1/4 fincan
26,8
Badem
1/4 fincan
12,7
Buğday
1/4 fincan
12,8
Çiçek Yağı
1 servis kaşığı
7,9
Yer Fıstığı
¼ fincan
4,9
Mısırözü yağı
1 servis kaşığı
4,8
Soya yağı
1 servis kaşığı
3,5
Balık Yağı
1 servis kaşığı
Istakoz
6 gr
2,3
Salmon fileto
6 gr
0,6
Danimarkalı araştırmacı Dam, 1934 yılında yağsız gıdalarla beslediği zaman on C vitaminine bağlı olmayan bir kanama istidadı gördü. Değişik besinlerle beslenince kanama istidadının düzeldiğini gördü. Bu bozukluğu düzelten aktif maddeye K vitamini (Kaogulasyon=pıhtılaşma vitamini ) adını verdi. Bu araştırmacı 1939 yılında bu maddeyi saf olarak elde etti.
Tabii kaynaklarda K1 ve K2 olmak üzere iki çeşit K vitamini vardır. K vitaminin ikisi de bir naftokinondur. K1 vitamini bitkilerde bulunur ve filokinon ve filomenadion şeklinde adlandırılır. K1 vitamininin kimyada adı, 2-metil-3-fitil-1,4-naftokinondur. Yeşil yapraklarda bulunur. Erime noktası yaklaşık -20 santigrat derece olan sarı yağımsı bir maddedir. K2 vitamini ise kokuşmuş balık unlarından elde edilmiş olup bir grup menakinonlar ve bakteriler tarafından üretilir. 53.5-54.5 santigrat derece de eriyen sarı kristalimsi bir maddedir. Kimyada 2-metil-3-difarnizel-1.4-naftakinon şeklinde adlandırılır ki bu K2( 30) olarak bilinir. Karbon sayısına bağlı olarak K2(35) ve K2(45) vitaminleri de vardır.
K vitamini organik çözücülerin çoğunda ve yağda çözünür. Fakat suda çözünmez. K vitamini ısıya dayanıklıdır. Pişirme sırasında kısmen parçalanır. Işığa çok hassastır. K2 vitamininin etkisi K1 vitamininin 2/3’ü kadardır. K3 vitamini ise K1‘den birkaç defa daha etkilidir. K vitamininin tesiri naftokinon halkasından ileri gelir.
K Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir.Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynar. Lahana, karnıbahar, ıspanak ve diğer yeşil sebzelerde, soya fasülyesi ve tahıllarda bulunur.Genellikle vücutta barsak bakterileri tarafından sentez edilir.
Vücuttaki Fonksiyonları
Kan pıhtılaşmasını sağlar.
Bazı çalışmalar özellikle yaşlılarda kemikleri güçlendirdiğini göstermektedir.
Pıhtılaşmada ve kemik yapımında kalsiyuma yardımcıdır.
Eksiklik Belirtileri
Kontrolsüz kanamalara neden olan K vitamini eksikliği malabsorbsiyon hastaları hariç ender görülür.Doğumdan sonraki ilk 3-5 gün içerisinde barsak florası henüz tam gelişmemiş olduğundan K vitamini eksikliği vardır.
Günlük Vitamin K ihtiyacı:
Genellikle sebzelerle alınan günlük 60-85 mg. herhangi bir eklemeye gerek kalmadan yeterli olmaktadır.
Suda Eriyen Vitaminler
1500 yıllardan sonra uzun seferlere çıkan Avrupalı denizcilerde iskorbüt hastalığı görülmüş ve bu yüzden çoğu ölmüştür. Bilgisizce beslenmeden ileri gelen bu hastalığın tedavisini Avrupalılar 1753 yılında yapabildiler.
J.Kind Lind, skorbütlü 12 hastayı gruplara ayırarak her bir grubu çeşitli gıdalarla besledi. Limon ve portakal suyu verdiği hastaların hızla iyileştiğini gördü. Bundan sonra uzun seferlere çıkan denizciler uğradıkları limanlardan yeşil sebze ve limon ve meyveler alarak yollarına devam ettiler ve bunun sonucu olarak da iskorbüte rastlanmadı. 19. asırda, hızlı sanayileşme ve ekonomik dengesizlik ve bunu sonucu olarak sefalet Avrupa’da yine iskorbüt hastalığının ortaya çıkmasına sebep oldu. Çünkü beslenme zayıflamıştı. Bunun üzerine tekrar deneyler ve araştırmalar başladı. Holst ve Frönchlich 1907’de tesadüf eseri deney hayvanı olarak kobay seçtiler. Eğer başka bir hayvan seçselerdi sonuca varamazlardı. Çünkü kobay da insan gibi C vitamini kendisi sentez edemeyen mahluklardandı. Bu araştırmacılar bazı denemelerde kobaylarda iskorbüte benzer hastalık getirebildiler. 1932 yılında ABD’den Glen King iskorbüte sebep olan C vitamini denen faktörün askorbik asit olduğunu buldu. Askorbit asitse limondan ve böbrek üstü kapsüllerinden 1928 yılında elde edilmişti. Fakat elde eden bunun C vitamini olduğunu düşünememiştir.
Kapalı formülü C6H8O6 olup, molekül ağırlığı 176’dır. 190-192 santigrat derecede bozunarak erir. Tadı limon gibi ekşidir. Optikçe aktif olup, suda spesifik çevirmesi ( )D20=23 derecedir. Alkolde ve suda çözünür. Yağda ve birçok organik çözücüde çözünmez. Endiol grubuna sahip olduğu için kuvvetli indirgendir. Kolayca yükseltgenebilir ve bunun sonucu teşekkül eden dehidroaskorbik asit (C6H6O6) de C vitamini vazifesini görür. Kuru halde oldukça dayanıklı, ışıkta yavaş yavaş esmerleşir. Asitli çözeltileri dayanıklıdır. Oksijensiz ortamda ısıya dayanıklıdır. Oksijensiz ortamda ısıya dayanıklıdır. Eser miktardaki bakır ve gümüş çabuk parçalanmasına sebep olur. Pişirilen besinlerde C vitamini azalır. Zedelenerek kesilen meyvelerdeki C vitamini hemen bozulmaya başlar. Teneke kutularda saklanan, meyve sularındaki C vitamini, plastik şişelere nispetle çok daha iyi korunmaktadır.
Askorbik Asit denilen maddedir. Üzerinde çok durulan, günümüzde herhalde en çok bilinen ve hakkında sürekli bir şeyler söylenilen vitamindir. Hatta C Vitamini üzerine internette siteler yapılmakta, çılgınlık derecesine varan bağımlıları bulunmaktadır. Bitkiler ve bir çok hayvan bu vitamini kendileri üretebilmektedir. Kimyasal yapısı aslen bir tür şekerdir. Dış ortam koşullarında ve pişirme esnasında, diğer maddelerle etkileşerek kolaylıkla bozulabilir. Taze sebzeler buharda pişirildiğinde C Vitamini de korunmuş olur.Besinlerle alınan vitamin 2 saat içersinde kullanılır ve 4 saat sonunda kandan uzaklaşır. Kullanıldığı organlarda bir miktar birikime uğrar.
C Vitaminin Etkileri
Üzerinde durulan bir çok etkileri vardır. Bazıları kesin olmakla birlikte bazı yönlerden de abartıldığı izlenimi oluşmaktadır.
Güçlü bir indirgeyicidir. Canlılardaki önemli rolü bu özelliğinden kaynaklanır.
Destek dokuları için kollajen proteinlerinin yapımında etkisi vardır. Bu kollajen dokular deride, adale ve eklem bağlarında, damar duvarında, kemik ve dişlerde bulunur.
Tirozin maddesinin yıkılmasını ve vücuttan atılmasını sağlar.
Böbrek sütü bezlerinden salınan bir çok hormon için gereklidir. Bunlar genellikle stres ile ilgili hormonlar olup, stres anında C Vitamini tüketimi artmaktadır.
Bağırsaklardan demirin emilimine etkilidir.
Besinlerdeki folik asidin dayanıklı kalmasını sağlar.
Triptofandan beyin için gerekli olan serotonin elde edilmesine etkilidir.
Suda eriyen güçlü bir antioksidandır. Yağda eriyen diğer bir güçlü antioksidan olan E vitamininin, ayrıca A ve B Vitaminlerinin de yapısının korunmasına ve etki gösterebilmesine katkı sağlar.
Nitrit gibi karsinojen maddelerin etkilerini önler.
Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olmalarını sağlar.
Kortizon, aspirin, insulin gibi ilaçlarla kurşun, civa, arsenik gibi ağır metallerin olumsuz etkilerini giderir.
Vücudun savunma sistemini arttırıcı etkisi vardır. Bu etkisini nötrofil hücrelerini ve interferon denilen maddeyi arttırmak yoluyla gerçekleştirir.
Histamin yapımını azaltarak alerjik olayların şiddetini düşürür.
C Vitamini Eksikliği
Tarihte bu vitaminin eksikliği anlaşılana kadar bir çok insan ölmüş ve hastalıklar yaşanmıştır. Günümüzde ağır tablolar artık görülmemektedir. Ancak beslenme yanlışlıkları nedeniyle daha hafif sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Eksikliğinde oluşan en ağır durum skorbüt hastalığıdır. Eskiden özellikle uzun sürelerle gemilerde bulunup, taze sebze-meyve yiyemeyenlerde görülmekteydi.
Genel olarak dokuların sağlığı bozulur.
Diş eti kanamaları ve çekilmeler.
Enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık ve zor iyileşme.
Deride küçük kanamalar, halsizlik, iştahsızlık.
Eksiklik artarsa burun kanamaları, ağız içinde yaralar, diş kayıpları, eklem şişmeleri, kemik ağrıları ve nefes darlığı.
Çocuklarda büyümenin yavaşlaması, yaşlılarda ciddi damar problemleri.
Ayrıca değişik enfeksiyonlar, soğuk algınlığı, depresyon, yüksek tansiyon, eklem iltihabı, ülser, damar sorunları, alerji ve safra kesesi taşları bir çok sağlık sorununun C Vitamini ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
C Vitamini Fazlalığı
Bu sorun üzerinde çok spekülasyon yapılması nedeniyle fazla miktarda alımı sonucunda görülmektedir. İşin iyi tarafı vücutta depolanmadığı ve idrarla atıldığı için az sorun olmaktadır. Ciddi yan etkileri pek yoktur.
En sık görüleni ishaldir.
Karın ağrısı,
İdrarda yanma,
Deride hassasiyet,
Kan hücrelerinde yıkım, Böbrek taşı oluşumu görülebilir.
C Vitaminin Tedavide Kullanımı
Bir çok konuda kullanıma sahiptir. Belki de içerdiği C Vitamininden dolayıdır ki limon da her şeyin içine konulmaktadır. Kullanıldığı her alan, çok geçerli gerekçelere dayanmamaktadır.
Yara iyileşmesini hızlandırmak için,
Soğuk algınlığı, nezle ve anjinde,
Enfeksiyona yakalanma riskini azaltmak için,
Damar sertliğinden korunmak amacıyla,
Kanser riskini azaltmak umuduyla,
İtiyadı düşükleri önlemek amacıyla,
Emziren annelerde,
Bazı ruhsal sorunlarda,
Spor performansını arttırmak amacıyla kullanılmaktadır.
C Vitamini Gereksinimi
İnsan vücudunda 20 – 50 gün yetecek kadar 600 – 1500 mg. lık bir C Vitamini depolanmaktadır. Çocukların günlük gereksinimi 35 – 50 mg. kadardır.
0 – 1 Yaş
35 mg.
1 – 14
50 mg
14 yaş üzeri
60 mg
Gebe kadınlar
80 mg
Emziren anneler
100 mg
aldıkları takdirde herhangi bir eksiklik sorunu yaşamazlar. Bu miktarın biraz daha üzerinde almaları uygun olur. Herkes için günlük 100 – 150 mg. dozu yeterlidir. Stres altında yaşamak, sigara kullanmak, aspirin, kortizon, doğum kontrol hapları, östrojen, demir gibi ilaç alımları, taze sebze, meyve tüketiminin az olması gereksinmeleri arttırır.
C Vitamini Doğal Kaynakları
Taze meyve ve meyve suları ile sebzelerde bol miktarda bulunur. Besinlerin pişirilmesi sırasında C Vitamini önemli oranda yitirilir. Kaynamış, oksijeni uçmuş bir suda pişirilme ile soğuk suya koyarak pişirme bile kayıp miktarlar açısından farklıdır. Soğuk suda pişirmede kayıp fazladır, keza pişirme süresinin uzaması da olumsuz etki gösterir. Yağda kızartma, bakır kaplar, sebze, meyvelerin bekletilmesi ve kuralına uyulmadan dondurulması, kesilmiş sebzelerin hava ile teması, pişirilmiş yemeklerin bekletilmesi ve ısıtılması C Vitaminin yitirilmesine neden olur.
Kaynak
100 gr. da mg
Siyah üzüm
200
Narenciye
50
Çilek
60
Kavun, karpuz
20
Yeşil biber
100
Maydanoz
150
Brokoli, B.Lahanası Çiğ
100
Havuç
Soğan
10
Çiğ bezelye
25
Pişmiş bezelye
10
İlk keşfedilen B vitaminidir. 1926 yılında saf olarak elde edilir. 1890 yılında Hollandalı hekim Eijkman, yıkanmış beyazlatılmış pirinçle tavukları beslendiğinde, tavukların bacaklarında felçler, başlarında kasılmalar gördü. Sonra bu tavukları tesadüfi olarak kabuklu pirinçle beslemek zorunda kaldı ve bu hastalıkların yok olduğu hayretle gördü. Uzak Doğudaki beriberi hastalığının sebebini kabuğu soyulmuş pirinçlerin çok yenmesine bağladı. Pirincin kabuğunda beriberi hastalığını tedavi eden maddenin olduğu söyledi. Bundan sonra, bu madde elde edilmeye çalışıldı. 1936 yılında suni olarak elde edildi.
Suda kolay çözünür. Isıya pek dayanıklı değildir. Asidik ortamda 120 santigrat dereceye kadar dayanabilir. Işık ve havadan pek az etkilenir. Pastalara ve hamur işlerine sodyum bikarbonat (kabartma tozu) konulursa bu vitamin büyük ölçüde harap olur. Etler tabii olarak pişirilirken B1 vitamini pek bozulmaz. Besinlerin kurutulması ve depolanması esnasında pek az kayba uğrar. Unların ağartılmasında yaklaşık %20’dir. Renksiz kristalsi bir maddedir. 221 santigrat derecede erir. Hafif tuzlu bir tadı ve kendine has ceviz kokusu vardır. Hekzasiyanoferrat gibi uygun yükseltgenler etkisiyle mavi fluorassanslı sarı bir pigment tiokroma’a yükseltgenidir.
Thiamin olarak da adlandırılan B1 vitamini merkezi sinir sistemi sağlığını korumakta önemli bir rol oynar. Yeterli B1 düzeyleri zihinsel fonksiyonun korunmasında bize yardımcı olur. B1 düzeylerinde ki yetersizlik ise gözlerde güçsüzlük, zihin bulanıklığı ve fiziksel koordinasyonda bozukluğa sebep olur.
B1 vitamini kan hücrelerinin oluşumu ve sağlıklı bir dolaşım sistemi için gerekli olan hidroklorik asit in üretiminde rol oynar. Ayrıca karbonhidratlardan enerji üretiminde, kalp ve sindirim sistemi kaslarının dokusunun korunmasında anahtar rolü vardır.
Diğer B vitaminleri gibi B1 vitamini de suda eriyen vitaminler sınıfındandır ve vücutta depolanmaz. Bu sebeple her gün yeterli miktarda B1 vitamini alınması gerekmektedir.Diğer B vitamini kompleksleri ile birlikte alındığında tek başına yapacağı etkiden daha fazla etki oluşturur.
B1 Vitamini Eksikliğinde Görülen Belirtiler:
İştah azalması
Sindirim bozukluğu Kabızlık
Yorgunluk Baş ağrısı
Sinir ve dolaşım sistemi hastalıkları
Kas krampları
Ödem
B1 vitaminin uzun süre eksikliklerinde Beriberi adı verilen ve merkezi sinir sistemini yıkıcı ve bazen ölümcül olabilecek bir hastalık oluşabilir. Beriberiye beslenme düzeyleri yeterli olan ülkelerde pek rastlanmaz. Ancak alkol B1 i yıkıma uğrattığından uzun süreli alkolizm vakalarında bu hastalığa rastlanabilmektedir. B1 düzeylerini ağızdan alınan antibiyotikler, sulfa grubu ilaçlar, antiasitler ve doğum kontrol hapları da etkileyebilir. Ayrıca karbonhidratı yüksek diyetle beslenen kişiler de B1 ihtiyacı artabilmektedir.
B1 vitamini açısından zengin besinler: Kuru fasulye, yumurta, bira mayası, bütün hububatlar, kahverengi pirinç ve deniz ürünleridir. Süt ve süt ürünleri, sebze ve meyveler B1 açısından çok zengin kaynaklar olmasalar da yüksek miktarlarda tüketildiklerinde yeterli B1 vitamini girişini sağlayabilirler.
Besinler haricinde alınan ek vitamin preperatlarında B1 genellikle B2, B3, B6, pantetonik asit ve folik asit ile birlikte bulunur.
Günlük B1 Vitamini Gereksinimi: 1,5 mg dır.
B2 (Riboflavin-Laktaflavin) vitamini, Kuhn ve arkadaşları 1933 yılında sütten elde ettiler ve bunun riboflavin olduğu öne sürdüler. Molekül yapısı bir şeker olan ribose benzediği için ribo eki, sarı kristal olduğundan flavin (flavuas=sarı) eki alınarak B2 vitaminine riboflavin denildi. 1935 yılında yine aynı araştırmacılar tarafından sentez edildi.
Yeşil flüoresans gösteren sarı boyar maddedir. Kristal yapıya sahiptir. 282 santigrat derecede bozunarak erir. Suda çözünür, fakat yağda çözünmez. Hafif kokusu acı bir tadı vardır. Suda çözündüğü için hayvani ve nebati gıdalardan kolayca çekilebilir. Sulu çözeltilerden uzun süre ısıtmaya bile dayanıklıdır. Işığa karşı hassastır. Işıkta kalan sütte B2 vitamini azalır.
Riboflavin olarak da adlandırılan B2 vitamini enerji üretimi, enzim fonksiyonu, normal yağ asidi ve aminoasit sentezi için önem taşımaktadır.. Serbest radikallerin toplayıcısı olan glutathion un üretimi için gereklidir.
Riboflavin suda eriyen bir vitamindir ve vücutta depolanmaz. Karaciğer, böbrek ve kalpte sadece birkaç dakika kalır. Bu sebeple dışarıdan alınması gerekmektedir.
Ağır Riboflavin eksikliğine nadir olarak rastlanır. Alkoliklerde görülebilir. Ancak çok ağır olmasa da tehlikeli düzeyde Riboflavin eksikliği yaşlıların yaklaşık yüzde 33 ünde görülebilmektedir.
Riboflavin hücre enerji üretimini arttırdığı için migren tipi baş ağrılarının önlenmesinde etkili olabilmektedir. ( Migrenin kan damarlarında üretilen enerjinin azalmasıyla oluştuğuna inanılmaktadır. 1994 de yapılan bir çalışmada yüksek dozlardaki riboflavinin baş ağrılarının tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir.)
Riboflavin ışığa karşı oldukça hassastır. Açık yeşil sebze ve meyvelerde bulunan bu vitamin özelliğini çok çabuk kaybeder. Boş mideye alındığında sadece % 15 i emilebilir. Fazla miktarda alınan Riboflavin idrar ile atılır ve idrarı hafif bir sarı yeşil renge boyar.
Vitamin B2 kaynakları:
Badem Buğday Peynir
Bira Mayası Tavuk
FAYDALARI:
Kanıtlanmış Faydaları:
Besinlerden enerjinin serbest bırakılmasında rol oynar.A vitamini ile birlikte kullanıldığında solunum, sindirim, dolaşım ve boşaltım sisteminin mukozasının sağlıklı olmasını sağlar. Sinir sistemi, deri ve gözleri korur. Normal büyüme ve gelişmeye yardımcı olur. Enfeksiyon, alkolizm, yanık, mide ve karaciğer hastalıkları tedavisine yardımcı olur.Antioksidan aktivitesinde gerekli olan Glutation un rejenerasyonunda gereklidir. Migren, katarakt, orak hücreli anemi tedavisinde kullanılır.
Vücut dokularının nefes alması için gerekli flavin mononucleotide ve flavin adenine dinucleotide adlı iki koenzimin bir parçası gibi davranır. Vitamin ve minerallerdeki piridoxin i harekete geçirir.
Kanıtlanmamış faydaları:
Çeşitli göz hastalıklarını, deri hastalıklarını tedavi ederler.Kansere karşı önleyici olduğu iddia edilmektedir. Vücudun normal gelişimini arttırırlar. Kısırlıkta faydalı olduğu sanılmaktadır. Stresi engellerler. Görme duyusunu güçlendirir.
Kimler kullanmalıdır:
Yetersiz kalorili diyet alanlar, beslenme bozukluğu olanlar veya kalori ihtiyacı artmış kişiler.
Gebe veya emziren kadınlar.
Alkol veya diğer madde bağımlıları.
Kronik hastalığı olanlar, uzun süreli stres altında olanlar, yakın geçmişte operasyon geçirmiş kişiler.
Sporcular ve beden işçileri.
Sindirim sisteminin bir bölümü operasyonla alınmış olanlar.
Ağır yanık veya yaralanması olan hastalar.
Doğum kontrol hapı veya östrojen kullananlar.
Yararlı bilgiler:
B2 vitamini idrarı koyu sarı renge boyayabilir.
Soda ile birlikte pişirme yiyeceklerdeki B2 vitaminini ortadan kaldırır.
EKSİKLİK BELİRTİLERİ:
Ağız kenarlarında çatlaklar, dil ve dudaklarda iltihaplanmalar.
Işığa duyarlı gözler.
Ciltte kaşıntı.
Sersemlik, uykusuzluk.
Öğrenme güçlüğü.
Gözlerde yanma ve kaşıntı.Kornea hasarı.
Kanıtlanmamış Belirtiler:
Hafif Anemi.
Hafif uyuşukluk hali.
Akne.
Migren tipi baş ağrıları.
Kas spazmları.
Riboflavin eksikliği ile özofagus kanserleri arasında bir ilişki olduğu öne sürülmektedir.
Günlük Tavsiye Edilen Dozlar:
ÇOCUKLAR
0-6 Ay:
0.4mg
6-12 Ay:
0.5mg
1-3 Yaş:
0.8mg
4-6 Yaş:
1.1mg
7-10 Yaş:
1.2mg
ERKEKLER
11-14 Yaş:
1.5mg
15-18 Yaş:
1.8mg
19-50 Yaş:
1.7mg
51+ Yaş:
1.4mg
KADINLAR
11-50 Yaş:
1.3mg
51+ Yaş:
1.2mg
Hamileler:
1.6mg
Emzirenlerde (ilk 6 Ay):
1.8mg
(ikinci 6 Ay)
1.7 mg
Herhangi bir B vitaminine karşı alerjik kişilerde, kronik böbrek hastalıklarında kullanılmamalıdır.
Gebeler ve emzirenler doktorlarının tavsiye ettiği şekilde kullanmalıdır.
B-2 Fazlalığı:
İdrar renginde koyulaşma.
Bulantı, kusma.
Etkileşim:
Trisiklik antidepressanlar, fenotiazinler, probenesid B-2 nin etkisini azaltırlar.
B3 (PP vitamini). Genel olarak daha çok mısır yiyen kimselerde pellegra (pelle=deri, agra=kaba) hastalığı ortaya çıkar. 18. yüzyılda Amerika’da ve Avrupa’da çok görülen bu hastalık 19. asırda Afrika’da çok yayılmaya başladı. Goldberger adlı bir tabip pellegra hastalarına mısır dışında et ve sebze yedirince bu hastalığın tedavi olduğun gördü. Böylece bu hastalığın gıda eksikliğine dayalı olduğunu ortaya çıkardı. 1937 yılında Elvejhem ve arkadaşları köpeklerdeki karadil hastalığının karaciğerden elde edilen nikotinamidle tedavi ettiler. Aslında nikotinamid, kimyagerler tarafından 1894 yılında tütünden elde edilen nikotinden elde edilmişti. Zamanımızda pellegra Afrika’da, Pakistan ve Hindistan’ın belli bölgelerinde hala sağlık meselesi olarak durmaktadır.
Beyaz iğne şeklinde billurdan ibarettir. Su ve alkolde çözünür. Piridin B-karboksilli asidin amidi olan nikotinamid 131-132 santigrat derecede erir. Niasin maddesi vücutta niasimid’e dönüşür. Isı ve ışığa dayanıklıdır. Sentezi kolaydır.
Niasin, Niasinamid veya Nikotin Amid olarak ta adlandırılan B3 vitamini sindirim için gerekli olan hidroklorik asit üretimi için olduğu gibi , protein, yağlar ve karbonhidrat metabolizması için de tüm insanlar tarafından gereksinim duyulan zorunlu bir besindir.
B3 vitamini kan dolaşımını düzenler, sağlıklı bir deri sağlar ve santral sinir sisteminin çalışmasına yardımcı olur. Beyin ve hafızanın ileri fonksiyonlarını denetlemesinden dolayı şizofreni ve diğer zihinsel hastalıklarda tedavi edici rol oynar. Son olarak yeterli B3 düzeyleri insülin ile östrojen, progesteron ve testosteron gibi cinsiyet hormonlarının sentezi için hayati rol oynamaktadır.
B3 vitamini eksikliğinde Pellegra adı verilen ve sinir sisteminde fonksiyon bozukluğu, mide barsak sistemi bozukluğu, ishal, zihin bulanıklığı, depresyon, ve ağır dermatit ve çeşitli cilt lezyonları ile karakterize bir hastalık
oluşur. Son zamanlarda kan kolesterolünü ve trigliseritini yan etki olmadan emniyetle düşürebildiği için doktorlar tarafından bu amaçla sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak B3 vitamininin kullanımında doz ayarlaması mutlaka doktor tarafından yapılmalıdır.
Yüksek miktarlarda alınan B3 vitamini doğal bir alerjik reaksiyon olan ciltte kızarmalara neden olabilir. Bu kızarmalar yanma, kaşıntı ve ağrı ile beraber olabilir. Genellikle yüz, kollar ve göğüse yayılır.Genellikle zararsızdır ve 20 dakika ile bir saat arasında kendiliğinden geçer.Bir bardak su içilmeside yardımcı olacaktır.
Gebelikte B3 vitamini dikkatle kullanılmalıdır. Yüksek dozlarda saf nikotinik asit mide ülserleri, gut, glokom diabet ve karaciğer hastalıklarında sağlık problemlerini arttırabilirler. Günde 1.000 mg ın üzerindeki dozlar için doktora tekrar danışmak gereklidir.
B3 vitamini içeren doğal yiyecekler sığır eti, brokoli, karnabahar, havuç, peynir, mısır unu, yumurta,balık, süt, patates ve domatestir.
B grubu vitaminlerinden biridir. Tabiatta çok yaygın olarak bulunur. (pentoten=Heryerde demektir.) 1940 yılında sentez edilmiştir. Açık sarımsı yağımsı bir maddedir. Butirik asidin beta alanına bağlanmış halidir. Piyasada kalsiyum pentotenat şeklinde satılır ki, bu tuz suda kolaylıkla çözünür. Tam nötr olan ortamda ısıya dayanıklıdır. Kalsiyum tuzu ısı ve havaya dayanıklıdır.
Pantotenik Asit olarak ta adlandırılan B5 vitamini hem hayvansal hem de bitkisel kaynaklarda bulunabildiğinden dolayı yunanca “heryer” anlamına gelen “pantos” sözcüğünden kökenini almıştır. Vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir.
Pantotenik asit karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerin enerjiye çevrilmesinde bir katalizör olarak hayati rol oynayan Koenzim A nın üretiminde zorunlu bir parçadır. Asetilkolin gibi sinir iletimini sağlayan maddelerin üretimine katılır. Çeşitli böbrek üstü bezi hormonları, steroidler ve kortizonun oluşumunda hayati rol oynadığı için antistres vitamini olarak da tanımlanır. Depresyonla savaşmakta olan faydasının yanı sıra mide barsak sisteminin normal çalışmasına yardımcı olur; kolesterol, D vitamini, kırmızı kan hücreleri ve antikorların üretimi için gereklidir.
Kanıtlanmış Yararları:
Normal büyüme ve gelişmeyi destekler.
Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesine yardım eder.
Birçok vücut materyalinin sentezine yardımcı olur.
Böbrek üstü bezinin fonksiyonunu destekler,
Enerji metabolizmasında gereklidir.
Kanıtlanmamış Yararları:
Yara iyileşmesini uyarır.
Stresi yatıştırır.Depresyon tedavisinde yararlıdır.
Alerjilerin tedavisinde yararlıdır.
Alkolizm, karaciğer sirozu tedavisinde yararlıdır.
Kabızlık tedavisinde yararlıdır.
Yorgunluğun giderilmesinde yararlıdır.
Mide ülserlerinde yararlıdır.
Osteoartrit, Romatoid artrit tedavisinde yararlıdır.
B5 vitamini açısından zengin besinler:
Dana eti, karaciğer, balık, tavuk, yumurta, peynir, fasülye, tüm tahıllar, hububatlar, karnabahar, bezelye, avakado, patates, mısır, kuru yemişler de bolca bulunur.
B5 Vitamini eksikliği:
Direkt olarak B5 vitamini eksikliğine bağlı insanlarda oluşan hiçbir hastalık belirtilmemiştir. Bunun sebebi her türlü besinde bolca bulunmasıdır.
Ancak B5 vitamini eksikliğine bağlı bazı belirtilerin oluşabileceği kanıtlanmasa da varsayılmaktadır. Bunlar:
Sinir harabiyetleri
Solunum problemleri
Cilt problemleri
Artrit
Alerji
Doğumsal bozukluklar
Zihinsel yorgunluk
Baş ağrısı
Uyku bozukluğu
Kas spazmları, kramplar
Alınması gereken miktar:
Günlük alınması gereken sabit miktar:10-1000 mg dır.
Alınması gereken en az günlük miktarlar:
0-6 aylık 2mg/gün
6 ay-3 yaş 3mg/gün
4-6 yaş 3-4mg/gün
7-9 yaş 4-5mg/gün
10yaş ve üstü 4-7mg/gün dür.
Hamilelik ve emzirmede gereksinim 1/3 oranında artabilir.
Genellikle bu miktarlar günlük besinlerle fazlası ile karşılanır.
Günlük 10-20 gr gibi çok yüksek dozlarda alınması ile ishal ve su kaybı oluşabilir.
1936 yılında keşfedildi ve hemen sentezi de gerçekleştirildi.
Pridoksin, pridoksal ve piridoksamin maddelerinin her biri bir B6 vitaminidir. Bu üç madde vücutta birbirine dönüşebilir ve biyolojik olarak birbirine eşdeğerdirler. Pridoksin, 1938 yılında Kuhn tarafından mayada bulunmuş ve sentez edilmiştir. Piridoksinin sentetik paraparatları hidroklorür bileşiği halindedir. Bu bileşik beyaz, kokusuz, billur ve tuzlumsu tadı olan bir maddedir. 204-208 santigrat derecede bozunarak erir. Suda kolay, alkolde güç çözünür. Eterde çözünmez. Isıya bazlara dayanıklıdır. Sulu çözeltisi ışığa karşı hassastır ve ışıkta bozunur. Yemeklerin pişirilmesi esnasında harap olmaz ise de kızartma da bozunur. Piyasada satılan pridoksin hidroklorür.
Pridoksin olarak ta adlandırılan B6 vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir. Diyetle veya ek vitamin olarak mutlaka alınmalıdır.
Vücutta diğer birçok vitaminden daha fazla hayati fonksiyonları destekleyici rol oynar. Karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında yer alır. Hormonlar, kırmızı kan hücreleri, sinir hücreleri, enzimler ve prostoglandinlerin oluşumunda rol oynarlar. Ayrıca B6 vitamini iştahımızı, ağrıya karşı duyarlılığımızı, uyku düzenimizi, ruh durumumuzu etkileyen serotonin adlı maddenin yapımında da etkili olmaktadır.B6 vitamini eksikliğinde ani uykusuzluk ve santral sinir sisteminin çalışmasında bozukluklar oluşmaktadır.
B6 vitamini bağışıklık sistemini güçlendirir, kolesterol birikimine engel olarak kalbi korur, böbrek taşı oluşumunu engeller. karpal tunel sendromu, adet öncesi gerginlik sendromu, artritler, allerjiler , geceleri oluşan bacak kramplarının tedavisinde de kullanılır.
Vitamin B6 eksikliği belirtileri:
Depresyon, kusma, anemi (kansızlık), böbrek taşları, dermatitler, uyuşukluk, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak sık hastalanma gibi belirtileri olabilir. Yeni doğanlarda B& vitamini eksikliğine bağlı olarak aşırı sinirlilik, huysuzluk; bazen de kasılma nöbetleri görülebilir.
Ek vitamin B6 bulantı, sabah kusmaları ve depresyon tedavisinde kullanılabilir.
Başlıca Vitamin B6 kaynakları arasında muz, avokado, tavuk eti, patates, ıspanak, bezelye, bira mayası, havuç, yumurta, balık ve bütün hububatlar gelmektedir.
Önerilen günlük doz 2 mg dır.
Vitamin B6 zehirlenme yapabilen ender vitaminlerdendir. Günlük 500 mg a kadar güvenli olabilir ancak günlük 2 gr lık dozla sinir sisteminde geriye dönüşü olmayan bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca beyinde L-Dopa’nın etkisini azaltabildiğinden L-Dopa tedavisi gören Parkinson hastalarında kullanılmamalıdır.
Permisiöz hastalığının tedavisin de tıp 1926 yılına kadar aciz kalmıştı. Bu yılda, Minot ve Murphy bu hastalığının tedavisinde karaciğerin kullanılabileceği gösterdiler. Daha sonra Casttle, etin mide suyu ile birlikte yedirilmesinin bu hastalığı daha çok düzeltebileceğini gösterdi. Sonra karaciğer ekstralarının şırıngası ile daha iyi sonuç alındı. Bunun üzerine etkili madde araştırması hızlandı ve 1948 de B12 denilen vitamin
İzole edildi. 20 mg kristal B12 vitamini elde etmek için bir ton taze akciğer kullanıldı. Bu bileşik %4 nispetinde kobalt madeni ihtiva etmekteydi. Onun için bu maddeye siyanokobaltamin adı verildi. 1955’te molekül yapısı aydınlatıldı.
B12 vitamini 300santigrat derecede eriyen kırmızı billurdur. Saf madde nötr çözeltide ısıya dayanıklıdır. Alkali ve asidik çözeltilerde ısıya dayanıklı değildir. Saf olmayan B12 vitamini ısıya dayanıklıdır. Billuru %12 su ihtiva eder 25 santigrat derecede %1,25 çözünürler.
Kobalamin olarak ta adlandırılan B12 suda eriyen bir vitamindir. Diğer suda eriyen vitaminlerden farklı olarak vücut dokularında depolanabilir. Bu yüzden eksiklik belirtilerinin ortaya çıkması yıllar alabilir.
Vitamin B12 hayvansal gıdalarda bulunur.Karbonhidratlar, protein ve yağların işleme tabi tutulması için gereklidir. Özellikle sinir hücrelerinin büyümesi ve tüm hücrelerin tamirinde önemli rol oynamaktadır.Protein oluşumunda aminoasitlerin işlevinde rol oynamaktadır. Folic asit ile bileşimi sinir hücrelerinin kılıflarının korunabilmesi ve DNA sentezi için gereklidir; sinir iletilerini kolaylaştırır.
B12 vitamini ince barsaklarda emilir. Diyetle yetersiz alınım, bazı hastalıklar sebebi ile ince barsaklardan yetersiz emilim B12 vitamin eksikliğini oluşturur.
Hafif derecede B12 eksikliği çok sık görülür. Uyuşukluk, unutkanlık, sabahları yataktan yorgun kalkma gibi belirtiler verir.
Ağır vitamin B12 eksikliğinde ise sinir fonksiyonlarının bozulduğu kronik hastalıklar ortaya çıkmaktadır. alıcı sinir harabiyetine yol açabilir.
Yaş ilerledikçe vitamin B12 eksikliğinin görülme sıklığı artmaktadır. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki kişilerin yaklaşık % 40 ında vitamin B12 eksikliği olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda görülen bazı zihinsel bozukluklar ve depresyonun bu nedenle oluşabileceği düşünülmektedir. Alzheimer hastalığına benzer belirtiler verebilir ve eksiklik uzun yıllar sürerse zihinsel bozulma geriye dönüşümsüz hale gelebilir.
Asetilkolin üretimini arttırdığı ve beyinde sinir iletimini düzenlediği için Alzheimer hastalığında koruyucu rolü olabileceği düşünülmektedir.
Folik asit ile birlikte doğum defektlerini önlemekte önemli rol oynar. Yine folik asit ve B6 vitamini ile birlikte kalp hastalıklarını ve damar tıkanıklığını önleyici rol oynamaktadır.
Çocuklarda görülen astımların, depresyonun, şeker hastalığına bağlı nöropatilerin, düşük sperm sayısı ve spermlerdeki hareket yetersizliğinin tedavisinde de B12 vitamini kullanılmaktadır.
HIV pozitif kişilerin % 35 inde vitamin B12 eksikliği olduğu bulunmuştur. Yararı tam olarak kanıtlanamasa da AİDS tedavisinde vitamin B12 eklenmektedir.
Vitamin B12 Kaynakları:
Dana eti, dana karaciğeri,böbrek,süt ve süt ürünleri, peynir, yumurta, midye, dil balığı, ringa balığı, uskumru, sardalya B12 vitamini içeren yiyeceklerdir. Sebzelerde ise B12 vitamini bulunmaz.
Vitamin B12 nin kanıtlanmış yararları:
Normal büyüme gelişmede olumlu rol oynar.
Sinir hasarlarında tedavi edici rol oynar.
Pernisiyöz anemi tedavisinde kullanılır.
Mide barsak sisteminin bir kısmı cerrahi olarak çıkartılmış hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler.
Vejeteryanlarda ve birtakım emilim bozukluğu olan hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler.
Bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güçlendirir.
Vitamin B12’nin kanıtlanmamış ancak olası yararları:
Akıl ve sinir hastalıklarında faydalı olabilir.
Mikrobik hastalıklara karşı direnci arttırır.
İştahı arttırır.
Ortalamanın altındaki boy uzunluklarında yararlıdır.
Öğrenme ve bellek kapasitesini geliştirir.
Enerjiyi arttırır.
BİOTİN – H VİTAMİNİ
H Vitamini de denmektedir. Aslında B grubunda olan bir vitamin olarak kabul edilir. Yumurta akında bulunan avidin isimli madde biotini etkisiz hale getirmektedir. Deneyler sırasında çiğ yumurta akı ile beslenen farelerin zayıfladığı ve derilerinin bozulduğu gözlemlenmiş ve Almanca deri anlamına gelen Haut kelimesinin baş harfi ile anılmaya başlanmıştır. Yumurta akında bulunan bu avidin maddesi yumurta çiğ iken etkili olmasına karşın pişirildiğinde etkisiz hale gelmektedir. Beslenmelerinin %30 kadarında çiğ yumurta bulunduğu takdirde insanlarda da eksikliği oluşabilir. 1942 yılında gönüllü bir gruba deneysel olarak çiğ yumurta ağırlıklı (dietin %30′u) beslenme ve biotin dışında tüm vitaminler verilmiş. Bu kişilerde yorgunluk, iştahsızlık, depresyon, nöropati, kolestrol artışı, kansızlık ve deride pullanma görülmüş. Bu durum ancak Biotin verilmesi ile iyileştirebilmiştir.
Biotinin Etkisi
Yağ metabolizmasına etkilidir. Yağ üretimi ve yağ asitlerinin yapılması için gereklidir.
DNA ve RNA yapımına etkilidir. Amine asitlerin proteine dönüşümüne, nükleik asitlerin bir parçası olan pyrimidin sentezine katılır.
Bir çok enzimin yapısına girer. Bu enzimler gıdaların vücuda yararlı hale getirilmesini sağlarlar.
Kan şekerini düşürür.
Saç dökülmesini ve beyazlamasını yavaşlatır.
Cilt sağlığı için gereklidir.
Biotin Eksikliği
Doğada çok yaygın olarak bulunması yanında barsaklardaki bazı bakteriler tarafından da üretilebildiği düşünülmektedir. Beslenmesinde çiğ yumurta akı bulunmayanlarda ve çok antibiyotik alınmadığında görülmesi olanaklı değildir. Eksikliğinde olan belirtiler;
Halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık, adale incelmesi ve ağrıları,
Depresyon tarzında ruhsal belirtiler,
Kuru, pullu ve değmekle acıyan bir cilt,
Kan kolesterol seviyesinde artma, gözlerde kızarma,
Kansızlık ve kalp sorunları,
Saçlarda beyazlama ve dökülme görülür.
Biotin Fazlalığı
Böyle bir sorun görülmemiştir. Diyetle alınanlar emilmeden atılmaktadır. İlaç olarak alınan fazla miktarlar da idrar yoluyla uzaklaştırılır.
Biotinin Tedavide Kullanımı
Özellikle tek başına değil, daha ziyade diğer B vitaminleri ile birlikte kullanımı ön plandadır.
Dermatit, ekzema gibi cilt sorunlarında,
Kilo verme programlarında,
Saçların beyazlama ve dökülmesini önlemek amacıyla,
Kan şekerini ve kolesterolu düşürmek için,
Hatalı beslenme sorununu gidermek amacıyla kullanılır.
Biotin Gereksinmesi
Bağırsaklarda da üretilebildiği için dışarıdan az miktarda alınması yeterli olur.
Yaş
Mikro gr / gün
0 – 1
50
1 – 7
50 – 100
7 – 10
120
11 yaş üstü
200
İNOSİTOL
B Vitamini grubunda düşünülen bir maddedir. Koline benzer etkileri vardır. Vücutta glikozdan elde edilebilir. Lesitin içersinde kolinden daha az olmak üzere de bulunur. Niasinden sonra vücudumuzda en yüksek oranda bulunan B Grubu vitamindir denilebilir. Doğada hayvan ve bitkilerde yoğun olarak bulunur. Hayvanlarda fosfolipidlerin içersinde, bitkilerde kalsiyum ve demiri bağlayan fitik asitin yapısında yer alır. İnsan vücudunda muhtemelen barsak bakterileri tarafından üretilmektedir. Vücutta depolanmasına karşın kahve içersindeki bazı maddeler bunu etkisizleştirir.
İnositolun Etkisi
Hücre zarının yapısının sağlamlığına ve bütünlüğüne etkilidir.
Kolinle beraber beyin hücrelerinin beslenmesini sağlar.
Özellikle kemik iliği, göz, barsak hücreleri için önemlidir.
Saç uzamasına etkilidir.
İnositol Eksikliği
Görülmesi pek mümkün değildir. Aşırı kafein tüketilmesi ile eksikliği görülebilir.
Ekzema gibi cilt sorunları,
Saç dökülmesi,
Kabızlık,
Göz sorunları,
Kolesterol artışı ve damar sertliği yapabileceği düşünülmektedir.
İnositol Fazlalığı
Bilinen bir fazlalık belirtisi yoktur.
İnositol Gereksinimi
Vücutta üretilebildiği için gerekli miktarlar dışarıdan alınması zorunlu değildir. Yiyeceklerle de günde 1 gr kadar alınmaktadır.
İnositol Doğal Kaynakları
Öğütülmemiş tahıl, limon dışı narenciye, kabak, kuruyemişlerde bulunur. Lesitin içersinde de bol miktarda vardır.
KARNİTİN
Aslında bu maddenin vitamin olarak kabul edlilip edilmeyeceği yakın zamana kadar pek de net değildi. Çünkü genel olarak memeliler bunu kendi vücutlarında üretebilmektedirler. Eksikliği de pek görülmemektedir.
İnsan vücudunda özellikle adale dokusunda yoğun olarak bulunur. Kanda 60 mmol/L iken adale dokusunda 4 000 mmol/L ye ulaşır.
Karnitinin Etkisi
En önemli görevi yağ metabolizması üzerinedir.
Özellikle uzun yağ asitlerini hücre içersinde mitokondri denilen bölüme sokar.
İnsan vücudu için çok önemli olan koenzim A denilen bir madde ile karnitinin yakın ilişkisi vardır.
Ayni kökten gelen bir çok karnitin maddesi bazı reaksiyonlarla birbirlerine değişerek hücre ve dokularda enerji üretilmesinde rol alır.
Kandaki yağlardan trigliserit denilen tipini düşürücü etkisi vardır. Fakat kolesterol seviyesine etkisizdir.
Karnitin Eksikliği
Besinlerle alımında eksiklik olması söz konusu değildir. Ancak vücutta eksik veya hatalı üretim ile aşırı kullanımla yıkım fazlalığı sonucunda eksikliği meydana gelebilir.
Karnitinin Tedavide Kullanımı
Çok kısıtlı durumlarda söz konusudur. Kanda trigliserit denilen yağ asitlerinin artışında kullanılır. Tip IV hiperlipoproteinemi hastalığında çok etkilidir. Bu gün sporcuların performansını arttırmak amacıyla denenmektedir
KOLİN
Bir çeşit B vitaminidir. Yağların vücutta işlenmesini, yakılmasını böylelikle de karaciğerin yağlanmasını engelleyen bir faktördür. Yiyeceklerde bol miktarda olmasına karşın suya karşı dirençsizdir. Besinlerin pişirilmesi, işlenmesi ve saklanması esnasında kolaylıkla bozulur. Ayrıca bir çok ilaçlar onu etkisiz kılarlar. Barsaklardan kolaylıkla emilir ve kan-beyin bariyerini geçebilen yegane vitamindir. Bu özelliği ile beyindeki kimyasal olaylarda rol almaktadır. Kendisine hafıza vitamini de denilmektedir. Sinirlerdeki iletilerde önemli görevi olan asetilkolin maddesi için gerekli bir moleküldür.
Kolin Eksikliği
Tek başın bunun eksikliğini görmek pratikte mümkün değildir. Genellikle protein eksikliğine eşlik eder. Bu belirtiler ya deneysel olarak ya da diğer vitaminlerin eksikliği ile birlikte oluşur.
Yağ metabolizması bozulur. Yağ vücutta özellikle karaciğerde birikmeye başlar.
Hücre zarlarının bütünlüğü ve sağlamlığı bozulur. Kolin eksikliğinden dolayı oluşan bu sorun özellikle sinir liflerindeki myelin kılıfında kendini gösterir.
Kolin Fazlalığı
Belirli bir araz tanımlanmamıştır. Besinlerle olmayıp, ilaç şeklinde yüksek dozlarda alındığında zeminde epilepsi (=Sara hastalığı) bulunan kişilerde bunu uyarabilmektedir.
Kolinin Tedavide Kullanımı
Diğer B Vitaminleri ile birlikte geniş kullanım alanı vardır. Bu gün her kullanıldığı alanda etkileri bilimsel olarak net değildir. Genellikle kullanıldığı konular,
Sinir ileti sorunlarında, hafıza problemlerinde, adale seyirmeleri, kalp çarpıntıları ve Alzheimer hastalığında, Huntington Koresinde,
Hepatit, siroz gibi Karaciğer ve böbrek hastalıklarında,
Bazı ilaçların yan etkilerini gidermek için, örneğin Fenotiazin grubu ilaçların tardif diskinezi denilen yüz kaslarında kasılma ve spazmlar yapmasında ,
Ayrıca baş ağrısı, gerginlik, istahsızlık, kabızlık, glokom vb. göz sorunlarında, kulak çınlaması vb. kulak şikayetlerinde,
Kanda kolesterol yüksekliği ve damar sertliği, safra kesesi taşları, hipertansiyon ve kalp krizi riskini azaltmak için önerilmektedir.
Kolin Gereksinmesi ve Doğal Kaynakları
Belirlenmiş günlük gereksinim miktarları yoktur. Ortalama olarak günlük 500 mg. yeterli görülmektedir. Yiyeceklerle bu miktar alınabilmektedir. Gerektiğinde dışarıdan sağlanacak olursa inositol ile birlikte alınması daha uygun olmaktadır zira her ikisi birlikte daha etkili olmaktadır. Lesitin içersinde doğal olarak birlikte bulunurlar. 1000 mg. dan fazla alınması önerilmez, bunun başka yan etkileri olabilir.
Doğal olarak canlı her hücrede bulunduğu için her türlü sebze ve hayvan etinde vardır. İnsan vücudu kolini glisin isimli amino asitten elde edebilir. Soya fasülyesindeki lesitin de boldur. Yumurta, balık, yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer kolin içeriğinden zengindir.
BİOFLAVONOİDLER – P VİTAMİNİ
P Vitamini de denilmektedir. Doğada saf halde sarı renkte yaygın olarak bulunmaktadır. Suda çözünür ve C Vitaminine oldukça benzer özellikleri vardır. Genellikle ayni besinlerde bulunurlar. Hepsinin ortak özelliği flavan kökü üzerinde kurulu değişik kimyasal maddeler olmalarıdır. Sitrin, hesperidin, rutin, kateşin gibi bir çok çeşidi vardır. Meyvelerin suyundan ziyade posası olarak bilinen kısmında yer alır. Kılcal damar geçirgenliği üzerine olan etkisinden dolayı geçirgenliğin İngilizce karşılığı olan Permeability kelimesinin ilk harfini alarak P Vitamini olarak isimlendirilmiştir. Kılcal damarlar vücudumuzdaki dolaşım sisteminde atar damar (temiz kan) ve toplar damar (kirli kan) arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Hücrelere atar damar ile getirilen oksijen, besin dokularda kullanıldıktan sonra ortaya çıkan karbondioksit ve diğer atık maddeler toplar damarlar ile uzaklaştırılır. Bu alışveriş ancak kılcal damarlar aracılığı ile yapılabilir. Bu da bu damarların dayanıklılığı ve geçirgenliği ile mümkün olmaktadır. İşte P Vitaminin etkisi de burada ortaya çıkar.
Emilimi de C Vitaminine benzer yöntemle ince barsaklardan olmakta, çok azı depolanabilmektedir. Fazlası idrar ve solunum ile atılmaktadır.
P Vitaminin Etkileri
Genellikle C Vitamini ile ortak çalışırlar. Benzer etkiler gösterirler.
C Vitamininin emilimini arttırır ve onu okside olmaktan korur. Dolayısı ile C Vitamininin etkili olduğu tüm konulara dolaylı yoldan katkı sağlar.
Kollajen doku denen destek yapının (vücuttaki hücrelerin hem bir arada tutunmasını hem de hücrelerin kendi zarlarının sağlamlığını sağlayan) sağlığı ve dayanıklılığına etkilidir.
En önemli etkisi kılcal damarların geçirgenliği ve yapısının korunması üzerine olan yararıdır. Kılcal damarların yırtılmasını ve kanamasını önler. Ayrıca bunların dayanıklılığı enfeksiyonlara karşı anlamlı bir koruyuculuk sağlar.
Alerjik olaylarda etkili histamin maddesinin salınışını azaltır.
P Vitamini Eksikliği
Belirtileri C Vitamini eksikliğine benzer. Ayrıca
Kılcal damar yırtılmaları ve kanamaları,
İnflamasyon denilen dokuların şişme ve kızararak ağrılı bir hal alması oluşur.
P Vitamini Fazlalığı
Vücutta anlamlı miktarda depolanmayıp fazlası atıldığı için herhangi bir zararlı etkisi gözlenmemiştir.
P Vitaminin Tedavide Kullanımı
Yıldızı son yıllarda parlamaktadır. Gerçi ilk varlığı anlaşılmasından bu yana yaklaşık 65 sene geçmiştir ama günümüzde etkileri daha anlaşılır ve incelenebilir olmuştur. Aşağıdaki kullanım konularında etkinliğini bilimsel olarak ortaya koyacak yeterli çalışma olmamasına karşın yine de;
Soğuk algınlığı gibi C Vitamini etkisinin arzu edildiği durumlarda,
Diş eti kanamaları, ciltte kolaylıkla oluşan morluklar, kanamalı sindirim sistemi ülserleri gibi kılcal damar sorunlarında,
Rutin denilen cinsi özellikle hemoroid, varis kanaması, ani düşükler, fazla adet kanaması (menoraji), doğum sonrası kanamaları, burun kanamaları, şeker hastalarının kolay oluşan kanamaları ve gebelik durumlarında,
Alerji, astım, eklem şişme ve iltihapları, şeker hastalığına bağlı göz sorunları ile radyasyonun zararlı etkilerini azaltmak için kullanılmaktadır.
P Vitaminin Gereksinimi
Günlük alınması gereken miktarlar için günümüzde kesin bir rakam yoktur. Ayrıca tek bir çeşit olmadıklarından hangisinin ne kadar gerekli olduğu da ayrı bir konudur. Rutin, hesperidin, quersetin gibi türleri daha faydalı görülmektedir. Her bir çeşidinden 50 şer mg veya hepsi bir arada olduğunda 125-250 mg. kadarı olumlu etkiler için yeterli görülmektedir.
KAYNAKLAR:
1-http://www.populermedikal.com/vitamin.htm
2-http://www.annecocuk.com/vitaminler/vitamin-P.htm
3-http://www.annecocuk.com/vitaminler/vitamin-C.htm
4-http://www.annecocuk.com/vitaminler/vitamin-H.htm
5-http://www.annecocuk.com/vitaminler/inositol.htm
6-http://www.annecocuk.com/vitaminler/kolin.htm
7-Yeni Rehber Ansiklopedi –20-
28 Şubat 2010: 19:01 #92450sağol
- YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.